30 Aralık 2008 Salı

Bilinç Üniversitesi
İnsanlık Alemi’nin
yeni yılını kutlar,
Bilinç Çağı’nın başladığını müjdeler.
Kadın Belediye Başkan adaylarına başarılar diler.
Galip Baran

Bilinç Üniversitesi
Rektörü
Turgutreis/BODRUM
***

Mustafa Nevruz SINACI
Bilinç Üniversitesi

Rektör Yardımcısı, ANKARA
***
BAĞIMSIZ KADIN BELEDİYE
BAŞKANI…
Bilinç Üniversitesi’nin siyaset ve kadın başkan konusunda düşünce ve önerileri:
Partiler; iktidar olmak aşkına yıllardır tekrarladıkları, “tencere dibin kara seninki benden kara” türü siyaset anlayışı ve hayali vaatlerle gerçekleştirdikleri seçim kampanyaları ile yine meydanları doldurmağa, yine esip gürlemeğe başladılar.
Erkek egemen toplumun kolayca yumruklaşmaya dönüşebilen bu babadan kalma siyaset anlayışıyla, düze çıkamayacağımız, Atatürk’ün açtığı yolda gösterdiği hedefe ulaşamayacağımız ortada…
Demokrasi, sevgi ile gerçekleştirecek bir rejim olduğuna, örneğin “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini sindiremeyenin bu rejimi benimsemesi beklenemeyeceğine ve sevgi denilince, genelde, erkekten önce kadınlar akla geldiğine göre; bu seçimde oyların kadın başkan adaylarına verilmesi “olmazsa olmaz” bir zorunluluk gibi görülmektedir…
Fotoğraflarıyla devlet dairelerini ve işyerlerini, heykelleriyle meydanları süslediğimiz, adını dilimizden düşürmediğimiz, sevdiğimizi sandığımız Atatürk’ün sevgi ve siyasetle ilgili görüşleri:
* “Siyasi kavgaların çoğu faydasızdır. Ama toplum çalışmaları her zaman verimlidir. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa sözde sevgi yarar vermez.”
* “Siyaset alanında karşılıklı çatışmaların bereketli gelişmeleri ancak, vatandaşlar arasında ‘düşmanlık doğmasına’ meydan verilmemesiyle sağlanabilir.
Günümüzde toplumsal yaşamın her alanında görülen olumsuzluklar karşısında kadınlar insiyatifi ele almalı, “hizipçiliğe son verecek” ve “halka hizmet”i ön planda tutacak bir siyaset anlayışının egemen kılınması için ellerinden geleni yapmalıdırlar…
Bu kritik dönemde sorumluluk almasını önerdiğimiz Türk kadınının Kurtuluş Savaşı’nda yaptıkları ile ilgili olarak Mustafa Necati’nin şu sözlerine kulak verelim:
“Biz soğuktan yamçı(yağmurluk)lar altında titrerken, tek yorganını da arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce, içimde takdirle karışık bir merhamet sızladı. Arkasına sardığı peştamalının içinde ara-sıra hıçkıran çocuğun üstüne bile örtmemişti yorganını. “Üşümez misin nine? Bak çocuk donacak, yorganı örtsene!” diye arabanın ütünü işaret ettim. O, bu sözü garip karşıladı. Mukaddes bir şeye yönelir gibi kağnıya doğru koştu ve “Kar sepeliyor, millet malıdır, nem kapmasın evladım. Fişeklerin üstüne örttüm yorganı. Varsın çocuk ıslansın. Silah bize asker kadar lâzım. Bozulmasın fişekler. Yanmam çocuk ölse de.”
Ülkenin geleceği konusunda eli taşın altına koyarak bir şeyler yapmak isteyen kadınlar, her seçim bölgesinde bir “kadın aday belirleme komisyonu” kurmalı. Kendileri aday olmak istemeseler bile bu komisyonda yer almalı. Komisyonlar bölgelerinin başkan adayını belirlemeli. Komisyona yer alan kadınlar seçim çalışmaları sırasında ve sonrasında başkana yardımcı olmalılar…
“Cumhuriyet’in …… yüksek seciyeli muhafızlarını” ve “yurdu ve milleti özünden çok seven nesillerini” yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiş ve bu seçimde kadın adaylara destek olmayı TAAHHÜT etmiş bulunan Bilinç Üniversitesi, seçimlerden sonra, sözü edilen sorumluluğu kadınlarla paylaşmayı düşünmektedir…
Erkekler; kadın başkanlarla ilgili nöbet devri olarak düşündüğümüz devrim niteliğindeki bu girişimi engellememeli, bir dönem için de olsa kadın adaylara oy vermeli, bu centilmenliği göstermeli; hakim, avukat, vali, kaymakam asker, polis, doktor olabilen kadınlara destek olmalılar…
“Ağlarsa anam ağlar” diyen erkekler; her birinizi 9 ay karınlarında, 19 ay kucaklarında taşıyan, doğurduktan sonra her türlü kahırlarınızı çeken, “insan sevgisi”ni böylece kanıtlayan kadınların bu özelliğini oylarını kullanırken hatırlamalılar.
***
KADIN ADAY KOMİSYONLARI…
Bilinç üniversitesi, kadınların Belediye Başkanlığına bağımsız aday olarak katılmalarını desteklemek amacıyla bir kampanya başlattı. Belediye başkanlığı için aday olacak kadınların siyasi bir kimliğe sahip olmamaları önkoşuldur.
Sivil toplum örgütlerinin (STK) ve kadın kuruluşlarının destekleyecekleri umulan bu kampanya kapsamında yapılacak çalışmalarda aday belirleme komisyonları kurulacaktır. Kadınlardan oluşacak bu komisyonlar kendi aralarında görüşerek belirleyecekleri adayın adını Bilinç Üniversitesine bildirecekler.
Siyasi partilerin, yılladır hayali vaatlerle gerçekleştirdikleri seçim çalışmalarıyla yol açtıkları karamsarlık ve nüfusun yarısının kadın olduğu gerçeği karşısında; sözü edilen komisyonların belirleyecekleri kadın adayların düşünülebilenin çok üstünde bir oy çokluğuyla seçilecekleri ve bu sonucun geleceğin siyaset anlayışında bir devrime yol açacağına inanılmaktadır.
Bilinç Üniversitesi’ni merak edenler için kısa bir açıklama:
“Bilgi Çağı” üniversitelerinin varlığı ve eğitim anlayışı; insanoğlunun bilinçlenmesini sağlayamamış, ozon tabakası delinmiş, yağmur ormanları tahrip edilmiş, buzullar erimeğe başlamış, denizler kirlenmiş, iklim değişikliği önlenememiştir. Sonuç olarak, sorunun bilgisizlikten değil, bilinçsizlikten kaynaklandığı görülmektedir...
Bodrum’un Turgutreis Beldesinde 1990 yılında başlatılan, insanın, davranışlarının ve nedenlerinin araştırıldığı “okul dışı eğitim çalışmaları”nda oluşan “Tecrübi Bilgi”den yola çıkılarak kurulan Turgutreis Bilinç Üniversitesi, “Bilinç Çağı”nın ilk Yüksek Öğretim kurumudur.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Rektörü

29 Aralık 2008 Pazartesi

BURSA NUTKU VE GALİP BARAN
Mustafa Nevruz SINACI (*)
Devletin çözemediği sorunları çözmeğe kalkışan (Ey ahali duyduk duymadık demeyin, Galip Dede devletin yapamadığını yapmağa soyundu. 10.05.1998-Milliyet, M.Hayırlıoğlu) 76 yaşındaki Türk genci Galip Baran, yıllar önce başlattığı, “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi’nin uygulamasında, Trafik Yasası’nı ihlal yoluyla yolsuzluk yapan bazı rütbeli-rütbesiz polisleri, askerleri, avukat ve hâkimleri uyarıyor.
Türk polisi, Galip Baran’ı sözü edilen projeyi uygularken gözaltına alıyor. “Kırmızı Işık Eylemcisi Gözaltında” (22.04.1989, Milliyet) Ancak, Türk inkılâplarının sahipliğine ve cumhuriyetin ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli, yüksek seciyeli muhafızlığına (bekçiliğine) soyunan Baran, “bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır” demiyor. Polisin ve jandarmanın henüz cumhuriyetin polisi ve jandarması olamadığını düşünüyor. Ne Cumhurbaşkanı’na, ne Başbakan’a, ne Adalet ve ne de İçişleri Bakanına telgraflar çekip, mektuplar yazarak affı için yalvarmıyor, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yapıyorum, eylemimde haklıyım, eğer bana haksızlık yapılmışsa bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir” diyor. Demokrasilerde devletin etkinleştirilmesini sağlama, kurumları disiplin ve toplumsal denetim altına alma çalışmalarını sürdürüyor.
Bu mücadele sürecinde kendisini (Rektör'ü olduğu) Bilinç Üniversitesi Baş amelesi olarak tanımlayan Galip Baran; Atatürk’ün, Bursa Nutku’nda sözünü ettiği, “Cesaretimizi pekiştiren ve sürdüren sizlersiniz. Ey yükselen nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz” diyerek görevlendirdiği Türk Gençleri’nden (büyüklerinden) birisidir… Katıldığı HABİTAT-II zirvesinde, kendisinden, “Tek Kişilik Ordu” olarak da söz ettiren (Milliyet, 13.06.1996) Galip Dede, Türkiye (ve dünyanın) tek “yasa bağımlısı”dır. Yasa kavramıyla bu denli içli-dışlı ve özdeşleşmiş oluşunu dikkate aldığımızda, Galip Dede’yi “Bay Yasa” olarak tanımlamamız; O’nu önemseyip izlememiz, örnek almamız ve “Bilinç Üniversitesi” ne sahip çıkarak, açtığı yoldan yürümemiz gerekir diye düşünüyorum… Önce, Atatürk’ün Bursa Nutku’na ilişkin kısa bir hatırlatma:
1975 yılında ilk kez yazılı bir metin olarak, Cafer Tanrıverdi tarafından açıklanıp dağıtılmasından sonra; Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan duruşmada dönemin Türk Tarik Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ile Öğretim Üyesi Sami N. Özerdem’in katkılarıyla, Atatürk’e ait olduğu kesinleşen nutkun, mahkemece onaylanan orijinal metni aşağıdadır. Ayrıca 1935 yayını bir dergide de vardır. İrticai bir ayaklanma sonrası, Bursa’ya giden Atatürk tarafından söylenen bu nutuk’un bir bölüm de, Celal Bayar tarafından meclis kürsüsünden okunmuştur. Önceleri siyasi iktidarlarda tedirginlik yaratan ve yasak olan Bursa Nutku, mahkeme kararından sonra, serbestçe okunur, söylenir ve dağıtılır hale gelmiştir.
BURSA NUTKU:
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük, ya da büyük bir kıpırtı veya bir davranış duydu mu, “bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” Diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki,” ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!” (Mustafa Kemal Atatürk)
BİLİNÇ ÜBİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN
KURULUŞ AMACI, HEDEFLERİ VE İŞLEVİ
Bursa Nutku’nun yılmaz takipçisi, Atatürk ilkeleri, Türk İnkılâbı, fazilet anlamında Cumhuriyet, yasalara saygı, adalet ahlâkı ve demokrasiye olan sarsılmaz bir inançla Galip Baran; Yirmi yıl aralıksız süren bir mücadele verdi. Esas amaç, manâ ve muhteva bazında “İnsan hakları, adalet, demokrasi ve hukuk” mücadelesinin doruğunda: “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlarını, diğer bir deyişle “yurdu ve milleti özünden çok seven” nesilleri yetiştirmek üzere Muğla ili, Bodrum ilçesi Turgutreis beldesinde Bilinç Üniversitesini kurdu.
Şu an için bu Üniversite, yerel eylem projeleri ile entegre olarak İnternet ortamında hizmet vermekte, dünyanın her tarafında okunmakta ve her gün binlerce insan (okuyucu ve meraklı) tarafından ziyaret edilmektedir. Ayrıca, Üniversite Rektörü Galip Baran, teori üreten gönüllü Öğretim Üyeleri ve Üniversite eylemcilerine yönelik günlük e.Mail trafiği 100 binleri bulmaktadır. Dolayısıyla dijital ortamda faaliyet gösteren sanal bir kurum gibi algılansa da, fiiliyatta Bilinç Üniversitesi, Türkiye ve dünyanın yüzlerce üniversitesinden daha aktif, sıkça ulusal-bölgesel basında yer alacak, süreci etkileyecek ve hatta gündem belirleyecek kadar popüler, geniş katılımlı, belirleyici, etkin, dinamik bir yapıya sahiptir.
Özellikle, “Bilgi Çağı’nın çöküşü” söylemiyle başta Türkiye olmak üzere BM, AB dâhil pek çok uluslar arası kurum-kuruluş, bilim akademisi, evrensel lobi, konjonktürel araştırma teşekkülü nezdinde tez, antitez ve iddiaları ciddiyetle konuşulan Galip Baran ve Bilinç Üniversitesi’ne, oldum olası Türkiye hükümetleri kulak tıkamakta, göz ardı etmekte ve görmezlikten gelmektedir. Bunun olası nedeni GB’ın eylemci ekibi ve Bilinç Üniversitesinin ısrarla takip ettiği yol ve ele aldığı konulardır. Bu konular kısa ve öz olarak: Aşırı tüketim, gereksiz masraf, kişisel ve kurumsal israfın önlenmesi;
Vergi adaletinin hakkıyla ve layıkıyla sağlanması, ekonominin kontrol edilmesi, kayıt-takip altına alınması ve kesinlikle vergi kaçırmanın önüne geçilmesi;
Ekolojik denge, çevre, en değerli unsur olan insan ve insana taalluk eden bütün bitki, su, hava ve hayvan varlığının özenle korunması, doğal, siyasal, sosyal ve kültürel kirlenmenin tam bir dikkat ve disiplinle önlenmesi; Milli servete asla zarar verilmemesi;
Trafik kurallarına mutlaka uyulması, uymayanların nezaketle uyarılması, olmazsa yasal yaptırım uygulanması ve sonuçta insan’a içtenlikle saygı duyulması;
İnsanlık dışı varlılara münhasır bir alçaklık olan rüşvetin verilmemesi ve alınmaması; Bütün insanlığın leh ve yararına imar yasasına uyulması, her ne surette olursa olsun İmar yasasına aykırı işler yapılmaması, yapanların şiddetle men ve takibi;
İş barışı ve iş ahlakının korunması, çalışanın hakkının mutlaka adaletle verilmesi; Maaş ve ücrette hakkaniyet ve hukukun hâkim kılınması, eşit işe eşit ücret verilmesi; Toplumun beden ve ruh sağlığının korunması ve aykırı alışkanlıklar edinilmemesi; VE; “Her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”nın terk edilmesi. İşte O’nun toplumdan ve devletten istedikleri bunlar. Aslında aynı şeyler hepimizin istek ve beklentisi, ihtiyaç ve sıkıntısı değil mi? Demek ki bu hepimizin işi!...
BAK (Lütfen) : http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com
(*) Bilinç Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bilinç Akademisi Başkanı
***
DEVLET, ADALET, HUKUK VE CEMAATLER…
Mustafa Nevruz SINACI
Günümüz toplumunda, (yıkılış dönemleri hariç) binlerce yıllık tarihimizde eşine ender rastlanan vahim bir onursuzluk, sorumsuzluk ve buna paralel salt bencillik, yani, hırs-ihtiras ve çılgınlık derecesinde, kanun-kural tanımaz bir ‘öz çıkar’ yoğunlaşması (sosyal şizofreni) gözlenmektedir. Hatta bu uğurda toplumsal ilkeler, sosyolojik-psikolojik ilmi disiplinler, milli ve manevi değerler hiçe sayılmakta, halkı birbirine kenetleyen temel stabilizatörler, devletin ve demokrasinin çimentosu niteliğindeki asgari müşterekler tahrip ve tahrif edilmektedir.
Örneğin: 29 Mart 2009 tarihinde yapılması yasa ve Anayasa emri olan Yerel seçimler konusunda, önce Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilân edilen ‘seçmen sayıları’ ile bir şaibe bulaşmış (Seçmen sayıları: 2002=41.300.000, 2007=42.500.000, 2008=48.300.000., Buna göre: Seçmen sayısı 5 yılda 1.2 milyon artarken, 1 yılda nasıl olup da 6 milyon artmıştır?), sonra yüksek yargı arasında vaki çelişkili karar ve açıklamalar kaygı yaratmış ve nihayet, 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile 2839 ve 2972 Sayılı temel Kanunlara fiilen muhalefet anlamına gelen, adayları re’sen belirleme biçimindeki ‘hak, hukuk ve ahlak dışılık’ gölgesi düşmüştür. Açıkçası: Henüz resmi seçim takvimi işlemeye başlamadan, önseçim veya delege yoklaması yapılmadan belediye başkanı, belediye meclisi ve il genel meclisi adaylarının büyük çoğunluğunun belli olması, ilan ve kamuoyuna deklaresi utanç verici bir gelişmedir.
Daha doğru bir anlatımla bu: Anayasa ve yasalar gereği halkı idare etmekle memur ve mükellef kişileri belirlemekle yükümlü, ‘demokrasinin vazgeçilmez unsuru siyaset (politika) kurumlarının’ iyice yozlaştığı, çürüdüğü ve tabana vurduğunun göstergesidir.
Buna rağmen gidişatı ‘aynı istikamette yoğunlaştırmaya ve pekiştirmeye çalışan’ bazı art niyetli kesimler, milli hassasiyetleri izole etmeye yönelik, fakat, aynı şikayet konularını baz alan tahrip ve tahkir amaçlı tartışmalar yapmaktadırlar.
Bunlardan biri ve en belirgin olanı da, başarısız yönetimleri tahrik, kafaları bulandırma ve mesnetsiz, dayanaksız suçlamalarla saman altından su yürütmedir. Esas itibarıyla, genel gidişattan çok memnun olan bu kesimler, yaşanan kaos ve kargaşadan yararlanma peşindedir.
MESELA “DEVLET-CEMAAT” İLİŞKİSİ:
Yukarda değinildiği üzere, Türk toplumunda son zamanlarda yaşanan belirgin değişim ve dönüşüm, bazı art niyetli, dış bağlantılı, gerici, fanatik, yobaz, bağnaz kişi ve kesimlerce “devlet-cemaat ilişkisiyle” açıklanmakta, konuyla ilgili olarak da bazı iddialar, görüş, düşünce ve yorumlar ileri sürülmektedir. Bu nedenle konuyu, umur-u devlet kavramı, medeni siyaset geleneği ve konjonktürel bağlamda incelemek gerekmiştir. Buna göre:
Kendilerini konuyla ilgili gösteren bazı uzmanlar (!) ile; (AB-D yanlısı ve Soros güdümlü) Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından hazırlanan “Türkiye’de Farklı Olmak” konulu raporda yer alan görüşler (21 Aralık 2008 Cumhuriyet) ve Bahçeşehir Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan Köni tarafından:
“AKP’nin ikinci dönem kalacağını gördüğümüzde, iktidar kültürünün topluma yansıyacağını da tahmin ediyorduk. Bu araştırmanın verileri bilinen gerçeklerdi. Türkiye’de laikler, kadınlar, gençler; kısacası farklı olan herkes üzerinde giderek artan bir baskı var” denilirken; Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Narlı da:
“Anadolu kentlerinde bağnaz muhafazakârlaşma ekseninde bir değişim yaşanıyor. Bu değişimde en önemli noktalardan birincisi kadınların ötekileşmeden daha fazla olumsuz etkilenmesidir. İkincisi, bağnaz bir muhafazakârlığın katı konvansiyonel ahlak ilkelerine sıkı sıkıya bağladığı insanların yalnızca diğer insanları yargılamakla kalmadığı, aynı zamanda onların yaşam tarzına müdahale ettiği de ortaya çıkmıştır. Gülen ve benzer cemaat yapılarının, toplum tarafından sempati görmesinin temel nedeni, devletin özellikle eğitim ve sosyal dayanışma alanında çökmesidir” demekte. Sosyoloji Derneği Bşk. Prof. Dr. B.Gökçe ise:
“Muhafazakârlaşma yalnız Anadolu’da değil, büyük şehirler dâhil olmak üzere Türkiye’nin her yerinde artarak bir baskı unsuru haline dönüştü. Toplumdaki kişi ve grupların, kendilerini yöneten siyasi erk ile egemen güçlerin farkında olmadan etkisi altına girdi. Bu durum Türkiye’nin sosyal yapısındaki değişimle bağlantılı bir olgudur.”
Yukarda özetlenen devlet ve cemaat ilişkileri ile ilgili görüşler konumuz dışında olmakla birlikte, bahse konu cemaatten kasıt insani ve İslâmi cemaatler değil; Bilakis kendi öz çıkarları uğruna bütün ekonomik, sosyal, bilimsel, kültürel ve dinsel değerleri pervasızca kullanmaktan kaçınmayacak kadar değersiz sapkınlardır.
İNSAN’A ODAKLI OLMAK GEREK!...
Dolayısıyla ‘insanlık, adalet ve hukuk dışı gasp, edinim ve tasarruflar’ bilumum fail ve fiilleriyle Cumhuriyet Savcıları, Yargıç ve Mahkemelerin işidir. Yargı, Yasama ve Yürütme bunun için vardır. her şeye rağmen insanlık düşmanlığı, zulüm ve hukuk dışılık sürüyorsa, bunun bedelinin ne kadar ağır olduğu da bilinmeli ve gereken tedbir ivedilikle alınmalıdır.
Biz konuyu “insan” bağlamında ele almak, incelemek, irdelemek ve değerlendirmek durumundayız. Bu noktadan hareketle: Sözde uzmanların görüş açıklarken temas ettikleri, ‘devletle ilgili’ düşüncelerin temeline inmek ve değerlendirmek gerekir diye düşünürüz.
Buna göre: Yönetimin yerini cemaatlerin aldığını söyleyebilmek için; devletin en azından şimdi, veya bir zamanlar haklı, adil-doğru ve dürüstler adına hâkim ve hükümran, demokratik disiplin unsuru, adalet ahlâkı çerçevesinde hukuka, insan haklarına sahip-saygılı, eşitlikten yana “var” olduğunu kabul etmek gerekmez mi? 10 Kasım 1938’den sonra, (1950-60 hariç) devlet var mıydı ki? Eğer devlet adalet ahlâkı ve hukuk hâkimiyeti ise, bu anlamda oldu mu hiç? Olmayan bir şeyin yerini ne alabilir?
BİR AÇILIM VE DEMOKRASİ DERSANESİ
Başta Galip Baran olmak üzere; İnsanı, insani (insanlık dışı, yasa karşıtı) davranışları ve bunların nedenlerini araştırdığımız, 20 yıldır devam eden, demokrasi dershanesi odaklı “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda gördük ki, devletin hizmet etmesi beklenen kalabalıkların varlığı ve devlete muhatap bu kalabalıkların davranışları başlı başına bir sorun. Devletin var olabilmesi için kalabalıkların üstlerine düşeni yapmaları vergi vermeleri, yasalara uymaları ve var olan devlet’in de, ne pahasına olursa olsun bunu temin etmesi gerekirken, yönetimlerin yasayı, yönetilenlerinse ana kural ve kaideleri boş vermesi. Buna paralel sosyal gevşeme ve toplumsal yumuşama.. Adalet ve Hukukun yerini, kaynağı adalet ve hukuk olmayan keyfi yasa kavramının alışı ve yığınların bunlara da uymayışı. Kalabalıklar bunu yapmıyorlar ise ki yukarıda sözü edilen çalışmalarda “vatandaşlık görevlerini” yapmadıklarını gördük ve bu sorumluluklarını nasıl yerine getirecekleri konusunda onlara örnek olmak için yıllarca çalıştık. Projeler hazırladık uyguladık. Kalabalıklar anlamadılar. Yönetimler de anlamadı. Durumu olmayan devletin kurumlarına sunduk. Onlar da anlayamadılar. Haklıydılar kalabalıklar (toplum) anlamayınca kalabalıkların seçtikleri nasıl anlayabilirlerdi ki? Anlamamaları bir tarafa, şaka gelecek ama zaman zaman gözaltına da aldılar bizi, o çalışmaları yaparken…
Sonuç olarak demek istediğimiz şu ki: “Kanun, adalet, vergi ve denetim yok’sa, devlet de yok demektir”. Cemaat olsa ne yazar?
Neden uyruk değil de, kalabalık dedik, açık değil mi?
Açık değilse, “toplumsal ve yasal sorumluluk nedir?” bir araştırın ve daha ayrıntılı bilgi için:
http://bilinc-universitesi.blogspot.com’u ziyaret edin lütfen!...

25 Aralık 2008 Perşembe

DEVR-İ SAADET…
YETTİ GARİ BU;

*İDARE-İ MASLAHAT !
***
BAŞLASIN ARTIK
*DEVR-İ EGALİTE
*DEVR-İ FRATERNİTE
*DEVR-İ LİBERTE !
***
YANİ
*DEVR-İ ISLAHAT !
***
KADINLAR !...
GELDİ 29 MART
İŞTE FIRSAT !
***
BİLİNÇ ÇAĞI VE BİLİNÇ DEVRİMİ
SİZE SESLENİYOR ...
BAŞLATIN BİZİ DİYOR !
***
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ // TURGUTREİS-BODRUM
***
COUSTEAU, ERDOĞAN
VE SİYASET…
Siyaset Ustası Erdoğan Amca “ 5 çocuk !”;

Denizler Hâkimi Cousteau Amca (C. A.) ise , "sakın ha!” dedi. Bilinç Üniversitesi (B. Ü.) Baş-amelesi Galip Amca (G. A. ) da "sakın ha!” diyenlerden. Ama Erdoğan Amca kös dinliyor.
C. A. : Nedenini açıklıyor:
Dünyayı ve insanoğlunu tehdit eden en büyük tehlike aşırı nüfus artışıdır. Pek yakın bir gelecekte dünya nüfusu 14 milyarı aşacak. Şimdi nüfusun 5.5 milyar olduğu biliniyor. Ama her altı ayda dünya neredeyse Fransa’nın nüfusu kadar artıyor.
Bu nedenle, kadınlara bir an önce bilinçlendirilmeli ve az çocuk yapmaları için eğitimden geçirilmeli.
G. A. : Ey, “bakabileceğin kadar çocuk” diyen çok bilmişler! Siz de kulak verin Causteau Amca’ya !
Ey benim “özümden çok sevdiğim” Türk Milleti ! Sizler, siyasetin “tencere dibin kara seninki benden kara” türünde uzmanlaşan “siyaset erbabı”nı dinlemektesiniz gene !
Ey benim “özümden çok sevdiğim”halkım; Ey benim Aziz Usta’ya :
“Utanırım aldıklarım demeye/ Gücüm yetmez borcun ödemeye/ Bende hakkın çoktur halkım/ Değil böyle bir Aziz/ Bin Azizler olsa yetmez/ Aldığını vermeye/ Utanırım hakkını helal et demeye/ Dünya durdukça durasın”
dedirten halkım!
Ne zaman uyanacaksın, “yetti gari !” diyeceksin; “adam gibi siyaset” yapmalarını isteyeceksin “siyaset erbabı”ndan !
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi
BODRUM
***
KAYNAKLAR: * Çevre/ 10. 06. 1991 / Cousteau uyarıyor! Denizler Hakimi’ne tüm insanlığın kulak vermesi gerek. ** Bilinç Üniversitesi (B. Ü.) arşivi.

23 Aralık 2008 Salı

BURSA NUTKU VE GALİP BARAN
Mustafa Nevruz SINACI
(*)
Devletin çözemediği sorunları çözmeğe girişen “Ey ahali duyduk duymadık demeyin, Galip Dede devletin yapamadığını yapmağa soyundu.” (10. 05. 1998/ Milliyet Dergi Grubu, Mahmut Hayırlıoğlu) 76 yaşındaki “Halk filozofu, ilim, aksiyon ve eylem adamı, bilinç üstadı, Milli Kahraman” Türk Genci Galip Baran, yıllar önce başlattığı, “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi’nin uygulamasında, Trafik Yasası’nı ihlal yoluyla yolsuzluk yapan bazı rütbeli-rütbesiz polisleri; rütbeli-rütbesiz askerleri; avukat ve hâkimlerini uyarıyor.
Türk polisi, Galip Baran’ı sözü edilen projeyi uygularken gözaltına alıyor. “Kırmızı Işık Eylemcisi Gözaltında”
(22.04.1989, Milliyet) Ancak, Türk inkılaplarının sahipliğine ve cumhuriyetin ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli, yüksek seciyeli muhafızlığına (bekçiliğine) soyunmuş olan Baran, “bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır” demiyor, polisin ve jandarmanın henüz cumhuriyetin polisi ve jandarması olamadığını düşünüyor. Ne Cumhurbaşkanı’na, ne Başbakan’a, ne Adalet ve ne de İçişleri Bakanına telgraflar çekip, mektuplar yazıp yalvarmıyor, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yapıyorum, eylemimde haklıyım, eğer bana haksızlık yapılmışsa bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir” diyor.
Kendisini (Rektör'ü olduğu) Bilinç Üniversitesi’nin Baş-amelesi olarak tanımlayan Galip Baran; Atatürk’ün, Bursa Nutku’nda sözünü ettiği, “Cesaretimizi pekiştiren ve sürdüren sizlersiniz. Ey yükselen nesil ! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz” diyerek görevlendirdiği Türk Gençleri’nden (büyüklerinden) birisidir…
Katıldığı HABİTAT-II zirvesinde, kendisinden, “Tek Kişilik Ordu” olarak da söz ettiren
(Milliyet, 13 Haziran 1996) Galip Dede, Türkiye’nin, (belki de dünyanın) tek “yasa bağımlısı”dır. Yasa kavramıyla bu denli içli-dışlı ve özdeşleşmiş oluşunu dikkate aldığımızda, Galip Dede’yi “Bay Yasa” olarak tanımlamamız; O’nu izlememiz, örnek almamız ve “Bilinç Üniversitesi” ne sahip çıkarak, açtığı yoldan yürümemiz gerektiğini düşünüyorum…
BURSA NUTKU

1975 yılında; ilk kez yazılı bir metin olarak, Cafer Tanrıverdi tarafından açıklanıp dağıtılmasından sonra; Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan kovuşturmada, dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdem’in katkılarıyla, Atatürk’e ait olduğu kesinleşen nutkun, mahkemedeki orijinal metni aşağıdaki gibidir. Sonradan bulunan ve mahkeme dosyasına konulan, 1935 yayını bir dergide de vardır.
Bir gerici ayaklanması sonrası, Bursa’ya giden Atatürk tarafından söylenen bu nutuk’ un bir bölüm de, Celal Bayar tarafından meclis kürsüsünden okunmuştur. Yukarda açıklanan karardan sonra, nutkun tamamı, serbestçe okunur, söylenir ve dağıtılır hale gelmiştir.
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük, ya da büyük bir kıpırtı veya bir davranış duydu mu, “bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” Diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki,” ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!”

(Mustafa Kemal ATATÜRK)
(*) Mustafa Nevruz SINACI; Siyaset Bilimci-Hukukçu, Araştırmacı-Yazar,
Bilinç Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bilinç Akademisi Başkanı
***BİR YORUM VE KATKI:
Sevgili BARAN ve Sevgili SINACI
Sevgili Galip in kendini feda edercesine bir karşılık beklemeden yaptığı tüm çalışmaların yüceliğine yürekten inanıyorum.
Benim inanışımda bu çalışmalar karşılığını sadece Allah tan dileyerek yapılan çalışmalardır.
Mükafat sadece O'ndan gelecektir Elbette bu çalışmalar Atatürk ün bu ulke insanından beklentileri ile bire bir örtüşmektedir.
Atatürk Bursa Nutku nu söylese de söylemese de onun bu millette görmek istedigi idealleri ile örtüşmektedir.
Bana göre Fatih in Peygamber nezdinde başarısı ve zaferi ne ise, Sevgili Galip in ki de aynidir Fakat bazı sahtekarların Ataturk bana bu gorevi verdi diye milleti karşısına alarak, millet ile kavga ederek kendine vazife çıkarması.
Ataturk un Bursa Nutku gerçek olsa da hazmedecegim yutacagım bir sapkınlık olamaz Ben Peygamberin hadisinden şupheliyim, Atatürk ün Bursa Nutku benim için Atatürk e yakışsa bile kanıtı ve şahidi olmadığı için sadece bir yakıştırma oldugunu sanıyorum Hele hele milleti karşısına alan vatan kurtarıcıların kullanmasına karsıyım. Millet ile birlikte Milleti eğiterek sorunların çözümünde çaba harcayanlar elbette Ataturk ten de ve Peygamberden de son nefeslerine kadar yararlanabilirler.
Sevgi ve Saygılarımla, Zeki KENTEL, zkentel@hotmail.com

20 Aralık 2008 Cumartesi

Ç Ö Z Ü M ?..
29 Mart 2009 Yerel Seçimlerinde,
BELEDİYELERE :

KADIN BAŞKAN !
***
Neden mi ?... ÇÜNKÜ !...
ERKEK “ŞİDDET” İ,
KADIN
“YARADILAN” I
SEVER ...
***
ERKEK “ŞİDDET” TEN,
KADIN
“SEVGİ”DEN
ANLAR
***
Galip BARAN
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
TURGUTREİS-BODRUM

19 Aralık 2008 Cuma

ALLAH KORUSUN…
Ya herkes, Galip Baran gibi;
Çevreyi kirletmemeğe,

aşırı tüketmemeğe,
trafik kurallarını çiğnememeğe,
toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmemeğe,
vergi kaçırmamağa,
rüşvet vermemeğe-almamağa,
iş ahlakının korunması için çaba göstermeğe,
milli servete zarar vermemeğe,
imar yasasına aykırı işler yapmamağa,
her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk etmeğe, eşdeyişle, kırmızıda durmağa, üstelik bir de, kırmızıda geçenleri, “anında yüzlerine karşı, utanmaktan başka tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tan ibaret olan, “sosyal yaptırım” olarak bilinen yöntemle uyarmağa ve uyardıklarına kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önermeğe kalkışırsa,
VE DE, SONUNDA,

Galip Baran gibi
“Yasa Bağımlısı” oluverirse !
NE OLUR Türkiye’nin hali ?
YA, BÖYLE BİR FELAKET yaşanırsa bu ülkede !
ALLAH KORUSUN, ALLAH YAZDIYSA BOZSUN !

değil mi ?
NEYSE Kİ,

Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz gibileri var bu ülkede.
YOKSA, ONUN GİBİLERİ OLMASA ! Çoktaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaan !
Galip Baran
Bilinç Üniversitesi Baş-amelesi, Yasa Bağımlısı, Bilinçolog
Turgutreis- BODRUM

****
OKUNMAYACAK YAZI…
Ey aşağıdaki mesajı alan Ahali!

Turgutreis Bilinç Üniversitesi "trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma kampanyasına/ projesi"ne de katılımınızı bekliyor!
Bu kampanyaya katılmak için yapmanız gereken şey:

"Yayalarla ilgili trafik ışıklarıyla donatılmış kavşaklarda, kırmızıda geçen yayaları, anında, yüzlerine karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak'tan ibaret olan ve sosyal yaptırım olarak bilinen yöntemle uyarmaktır."
Yalnız bu işi Galip Baran kadar ciddiye almayın, yoksa siz de Galip Baran gibi olursunuz, yasa kavramıyla özdeşleşirsiniz.

"Yasa Bağımlısı" oluverirsiniz, haaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!
Sonra, bu işi yaptığınızı Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz duymasın, görmesin, haaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!
Duyarsa ya da görürse sizi de gözaltına aldırıverir, haaaaaaaa!
Ercüment Yılmaz bu işi yapanlardan hazzetmez!
Ya, maazallah, "Yasa Bağımlıları" çoğalıverirse! Ne olur yılmaz'ın hali? Haaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa !
Galip Baran
Bilinç Üniversitesi baş-amelesi/Yasa Bağımlısı/ Bilinçolog,

----- Original Message ----- From: Naci Kaptan / To: undisclosed-recipients
Sent: Thursday, December 18, 2008 4:24 PM
Subject: {Demokratız-biz}, TURKIYE : SIZE BIR MEKTUP VAR !
Yurtsever kampanyalar
Her iki kampanyaya da KATILIN ve KATILIM SAĞLAYIN; LÜTFEN!...
http://www.ozurdilemiyorum.net/
Toplam Katılan Sayısı: 8260
http://www.ozurbekliyorum.com/
Toplam Katılan Sayısı: 29500

17 Aralık 2008 Çarşamba

BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN KURULUŞ NEDENİ,
İŞLEVİ VE…
Bilinç Üniversitesi insanoğlunun, her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmasını, eşdeyişle, sencilce bir yaşam biçimini ilke edinmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur.
Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: İnsanoğlunun her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınarak yaşamasına yardımcı olma işlevini görecek olan Bilinç Üniversitesi’nin öncelikli hedefi “Bilinç Çağı”nı başlatmaktır.
“Bilgi Çağı”nın kişisel çıkarlarının “kölesi” olan insanlarının, “Cahiliye Dönemi”ni çağrıştıran yaşam biçimini terk etmelerini öngören “Bilinç Çağı”nda, insanoğlu, özünde saklı olan “insanca yaşama bilinci”ne kavuşacaktır.
Hicri……..Miladi 01.01. 2009 tarihi bu bağlamda bir MİLAT olacaktır.
BİLİNÇ DEVRİMİ…
“Küresel Isınma”nın durdurulabilmesi, dünyanın tekrar yaşanabilir kılınabilmesi ve yaklaşan felaketin önlenebilmesi için; felaketin sorumlusu insanoğlunun “Bilgi Çağı”nı aşması ve “Bilinç Devrimi”ni gerçekleştirecek olan “Bilinç Çağı”nı başlatması gerekmektedir.
Çevre, tüketim, trafik, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan, 20 yıldır devam eden, insan davranışlarının ve nedenlerinin araştırıldığı “okul dışı eğitim” çalışmalarında edinilen “tecrübi bilgi” ile kurulan Turgutreis Bilinç Üniversitesi bu konuda üste düşeni yapmağa hazırdır.
BİLİNÇ ÇAĞI ANAYASASI (*):
Ben ……. …….., bundan böyle;
* Çevreyi kirletmeyeceğime, aşırı tüketmeyeceğime, toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime, trafik kurallarını çiğnemeyeceğime, toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime, vergi kaçırmayacağıma, rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma, iş ahlakının korunması için çaba göstereceğime, milli servete zarar vermeyeceğime, imar yasasına aykırı işler yapmayacağıma, her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime, Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
* Sayılan alanlarda kırmızıda geçmeğe kalkışanları; anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka tepki gösteremeyecek şekilde uyarmayı öngören, “Sosyal Yaptırım” olarak bilinen bir yöntemle UYARACAĞIMA,
* Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime SÖZ VERİYORUM.
(*) : Kişinin kendisi ile sözleşmesi olan, bireyi “erdem”e yönlendiren bu Anayasa, “okul dışı eğitim”in “Müfredat Programı”dır.
Bilinç Üniversitesi Rektörlüğü
BİLGİ İÇİN:
Prof. Dr. Bozkurt Güvenç (teoriden sorumlu):
Prof. Dr. İlhan Tekeli(teoriden sorumlu) :
Prof. Dr. İsa Kayacan(teoriden sorumlu):
Mustafa Nevruz Sınacı(teoriden sorumlu):
Nilgün Nart (teoriden sorumlu):
Celil Yamak(TurkCelil) (teoriden sorumlu):
Galip Baran (uygulamadan sorumlu) :
Zeki Karaoğlu(uygulamadan sorumlu):
İsmet Seyhan(uygulamadan sorumlu):
***
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİNDEN ÇAĞRI…
Bilinç Üniversitesi “yurdunu milletini özünden çok seven Ankaralılar” ı
Kızılay Meydanı yaya geçitlerinde ve çevresinde yapılacak etkinliklerde yer almağa davet eder.
PROGRAM
(A)
Açık Hava Konferansı ve Sergisi.
YER: Yüksel Caddesi
GÜN: ……, ……, …… (bir hafta)
SAAAT: 10:00- 11:00
(B)
UYGULAMA : “Trafik bilinci geliştirme” projesi (Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” uygulaması.
YER: Kızılay Meydanı yay geçitlerinde
GÜN: ……., ……., ……., ……... (bir hafta )
SAATLER: 12:00- 13: 00
(C)
UYGULAMA: “Çevre bilinci geliştirme” projesi (İzmarit toplama kampanyası)
YER: Sakarya Caddesi
GÜN: ……., ……., ……., ……... (bir hafta )
SAATLER: 14:00- 15: 00
***
Kimden : "ACIKGOZ, Namik" Kime : "galipbaran" Gönderme tarihi : 10/11/2008 23:06Konu : YNT: [G4] YURDU VE MİLLETİ ÖZÜNDEN ÇOK SEVENLERİ DE GÖRDÜK
Sayın Baran,
Uğraşılarınızı takdiretmemekmümkün değil ama biraz heveskar (amatör) ve naif kalmıyor musunuz?
Bugüne kadar asla aşırı tüketmedim; vergi kaçırmadım; çevreyi kirletmedim; milli servete zarar vermedim; yanlış yere bilmeden park etmek dışında trafik kurallarını ihmal etmedim; ne rüşvet aldım ve ne de rüşvet verdim; imar yasasına aykırı işler yapmadım; iş ahlakını hep korudum; toplum sağlığına aykırı hiç bir faaliyetim olmadı; herşeyi devletten asla beklemedim ve hatta "YURDUMU VE MİLLETİMİ ÖZÜMDEN ÇOK SEVDİĞİMİ hep haykırdım. Ama İlkokulda benimle beraber "yurdunu ve milletini özünden çok sevdiğini" haykıran bazı arkadaşlarımın bazılarının Rusçu, bazılarının Çinci-Arnavutlukçu, bazılarının İrancı, bazılarının da Arabistancı olduklarını görünce aklım şaştı. Fakat ben "yurdumu ve milletimi özümden çok sevdiğim"i haykırmaya devam ettim. Bir gün gördüm ki, özümden çok sevdiğim bu yurdun ve milletin yöneticileri beni sevmiyor!... Benim irademe saygı göstermiyorlar.Benim irademin temsilcilerini dar ağaçlarında idam ediyorlar. Benim irademi temsil eden Cumhurbaşkanına "Cumhurbaşkanı-M" demiyorlar... 9'un 367'den daha büyük olduğunu söylüyorlar.
Şimdi siz söyleyin lütfen, ben vaktiyle heyecanla söylediğim o "özümden çok sevmek" cümlesini nasıl söylerim?... Selamlarımla...
Rektör olmayan Prof. Dr. Namık Açıkgöz
Kimden: galipbaran [mailto:galipbaran@mynet.com]Gönderilmiş: Pzt 10.11.2008 16:32İKime: HABİTAT GALİPBARANKonu: [G4] YURDU VE MİLLETİ ÖZÜNDEN ÇOK SEVMEYİ ÖĞRENMEK İÇİN !...
YURDU VE MİLLETİ ÖZÜNDEN ÇOK SEVMEYİ ÖĞRENMEK İSTEYENLER İÇİN MÜFREDAT PROGRAMI (*)
Ben ……. ……..
BUNDAN BÖYLE:
(A) Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,
Toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
“Her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”mı terk edeceğime,
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
(B) : Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma,
(C) : Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime, SÖZ VERİYORUM.
=============

KIRMIZIDA DURMAK:
Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı, eşdeyişle, “bencilce yaşamak”tan vaz geçmeyi öngören bir “İLKE” dir.
SOSYAL YAPTIRIM :
“Kırmızıda geçmeğe kalkışanı, eşdeyişle, bencilce davrananı, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak” tır.
(*) : Bireye nefsiyle nasıl savaşacağını öğreten bu MÜFREDAT, Atatürk’ün onayı alınarak yayınlanmıştır.

Galip BARAN, Rektör
***
Muğla Üniversitesi/ Bilginin Sevgiyle Bütünleştiği Bige Üniversite
Bilge: Her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisini va başkaları için en yararlı biçimde kullanabilen, iyi ahlaklı, olgun kimse. eş, hakim.
Bilgelik: (1) Bilge kimsenin taşıdığı nitrlik, bilgr olma durumu, (2) fels. Herkesin ulaşamadığı, derin, kapsamlı, bütünsel bilgi. eş, hikmet (3) fels. Kendini tanımanın bilgisi. eş. esk. Vukuf. Ör. Bilgelik, gerçekte kendini tanımanın, var oluşun bilgisidir.
Bilgelik, insana özgü, insani bir haslettir. Ne mutlu Muğla Üniversitesi sorumlularına, insani bir hasleti kurumsallaştırmayı başarabilmişler.
Galip BARAN
Yasa bağımlısı, eleştirel kişilik uzmanı.
SINACI'YA ÖZEL NOT : Rektör olmayan bir Prof. Dr bilmem kim vardı. Onun mesajını bulamadım. Ona bir cevap verelim demiştin. Onu bulsak da bu öneriye onun aracılığıyla iletsek. DERİM. (şımarıklık değil mi, yapalım ve şaşırtalım Rektör olmayan Prof. Dr.'ları)
***
MUĞLA ÜNİVESİTESİNE ÖNERİ…

Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda insanın, davranışlarının ve nedenlerinin araştırıldığı “okul dışı eğitim” çalışmalarında oluşan birikim ve deneyime dayanılarak kurulmuş olup, “Cumhuriyet’in ilmen fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları”nı ve “yurdu ve milleti özünden çok seven nesilleri”ni yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiş bulunan, Turgutreis Bilinç Üniversitesi kendisine yeni bir yerleşke arıyor.
“Bilgi Çağı”nın “Bilgi Üniversiteleri”nin “Bilinç Üniversitesi”ne transformasyonu konusunda yardımcı olmayı TAAHHÜT etmiş olup, bu amaçla başta sayılan alanlarda yapılan çalışmaları dikkate alarak bir “müfredat programı” hazırlamış olan Bilinç Üniversitesi’nin yeni yerleşke arayışı, Turgutreis halkının ilgisizliğinden ve Turgutreis Belediyesi’nin konuya sıcak bakmamasından kaynaklanmıştır.
Yüzlerce gönüllünün “fiili”, ve, milyonlarca gönüllünün “fikri” katkılarıyla kurulmuş bulunan Turgutreis Bilinç Üniversitesi; “Bilginin Sevgiyle bütünleştiği Bilge Üniversite” olarak tanımlanan Muğla Üniversitesi’ne, “Bilgi Üniversiteleri”nin “Bilinç Üniversitesi”ne transformasyonu konusunda işbirliği önermektedir.
Önerinin kabul edilmesi durumunda uygulaması hemen başlatılacak Müfredat Programı ile dünyanın ilk “Resmi Bilinç Üniversitesi” olma özelliğini kazanacak Muğla Üniversitesi’nin yanıtı beklenmektedir.
Galip BARAN
Rektör/ Bilinçolog/ Yasa Bağımlısı, Bilinç Üniversitesi
Turgutreis-Bodrum
***
“Yaradılanı Yaradan’dan dolayı sevenler, yurdu ve milleti de özlerinden çok severler.”; “Yurdu ve milleti özlerinden çok sevenler, vergi kaçırmazlar” diyen; yaşanan şartlar altında Hac Farizası’nı yerine getirmeyi –bencillik- saydığını savunan; Türkiye’yi “dış borç yükü”nden kurtarmak için “Gönüllü Vergi” vermeğe kalkışan, “Yasa Bağımlısı” Galip BARAN soruyor:
“MÜSLÜMAN MIYIM, YOKSA HRİSTİYAN MI”
Bu soruya cevap vermeden önce aşağıdaki yazıları okumanızı öneriyor
“Eylem Dede’den Kurtuluş formülü- Krize Karşı Kampanya açtı” / Milliyet/ 12. 07. 2001
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı / 22. 11. 2001/ Sayı: HM.O.KAF.03.03
Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı (na)
İLGİ: 26. 10. 2001 tarih ve B.02.0.BHİ-9933 sayılı yazınız.
“Galip Baran’ın dilekçesinde “Türkiye’yi Dış Borç Yükünden Kurtarma” amaçlı bir kampanyanın başlatılmasının düşünüldüğü ifade edilmektedir.
İlgilinin sözü edilen kampanya için “gönüllü vergi” olarak yapmak istediği katkı ve aktif olarak çalışma isteği takdir edilmesi gereken bir davranış olup, halkımızın Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’na ve ülkenin sorunlarına sahip çıkma yönünde ne kadar bilinçli ve duyarlı hareket ettiğini de göstermektedir.
Bununla birlikte, 1050 sayılı Kanun’un üçüncü bölümünde gelir bütçesi altında yer alan 39. Maddesinde “Kanuna dayanmadıkça hiçbir vergi, resim (ve harç) salınamaz ve alınamaz, vergi, resim (ve harçlara) ilişkin tarh ve toplama usulleri kanun ve tüzüklerle düzenlenir. Genel Bütçe Kanunu her yıl vergi, resim (ve harçların) toplanmasına izin verir.” ifadesi gereğince “gönüllü vergi” olarak bile adlandırılsa dış borç ödemeleri dahil herhangi bir kamu hizmetine karşılık olarak devlet aracılığıyla bağış ve yardım toplamak için bir yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Söz konusu yasal düzenlemenin yapılması halinde belli bir amaca yönelik olarak yapılacak bağış ve yardımların toplanabilmesi mümkün olabilecektir.
Sivil toplum örgütlerinin kamuyu temsilen denetim ve izleme görevini de üstlendikleri dikkate alındığında; bu örgütlerin, kendi inisiyatifleri başlatacakları kampanyaların kamu açıklarının azaltılması ve kamu tasarrufunun artışında toplumsal bir bilincin oluşturulması hususunda da yardımcı olacağı düşünülmektedir.
Bilgilerinize arz olunur.
M. Ferhat Emil, Müsteşar Yrd.
* * *
T. C.
BAŞBASKANLIK
Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı
3 Mayıs 2005
SAYI: B.02.0.BHİ.-B.05.4.VLK.4.48-781.005/ 11256
Sn. Galip BARAN
Kartal Sk. No: 4 - 48960 –Turgutreis
Bodrum/ MUĞLA
Başbakanlık Makamına gönderdiğiniz dilekçeniz değerlendirilmiş ve bilgi edinilmiştir.
Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların çözümüne ilişkin görüş ve önerileriniz ile duyarlı yaklaşımız için teşekkür ediyor, sağlıklar diliyorum.
Mehmet BİCAN
Daire Başkanı
* * *
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vergi (Kamu Hakları) ile ilgili hutbesi:

Muhterem Müslümanlar! Aziz Cemaat/ Muhterem Kardeşlerim!
“Bir insan düşününüz ki, devletin bütün imkan ve hizmetlerinden yararlanıyor, fakat vergi vermiyor veya eksik veriyor. Bunu dünya ve ahirette izah etmek mümkün mü? Oysa devlet bu hizmetleri başkalarının ödedikleri vergilerle yapıyor. Bu kimse ödemesi gereken vergiyi ödemediği veya eksik ödediği halde, başkalarını ödediği vergilerle yapılan hizmetlere ortak oluyor. Böylece başkalarının hakkı, yani kul hakkı onun üzerine geçiyor. Kul hakkını üzerine geçirmenin Allah katındaki vebal ve sorumluluğu çok ağırdır. Yüce rabbimiz, kendine ait hakları dilerse affeder fakat kul hakkı böyle değildir. Onun sorumluluğundan kurtulmak için hak sahibiyle helalleşmekten başka çare yoktur. Hak sahipleri bilinen kimseler ise onlarla helalleşmek mümkün olabilir. Fakat toplumla ilgili hakların ödenmesi çok daha zordur. Vergi kaçırmak veya eksik ödemek toplumun hakkına el uzatmaktır. Bu konuda çok dikkatli olunması gerekir.
* * *
NTV Televizyonu’nda ( 25. 07. 2003 / 8:30 ) Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş ( E. K.) ile “ek-vergi” konusunda yapılan konuşmadan :
E. K. :Vergi Bilinci: “Bir ülkede seçmen sayısının o ülkede vergi verenlere oranı”.
Gelişmiş ülkelerde bu oran % 60. Amerika’da % 80. Türkiye’de 45 milyon seçmen (oy verebilecek insan) var. Vergi mükellefi sayısı 1,5 milyon. Bu duruma bakılırsa Türkiye’de hiç kimse vergi vermiyor.
Bu sosyolojik bir veridir. Bu durum düzelmezse Türkiye’de demokrasi de olmaz, kamu maliyesi de düzelmez. “Dolaysız vergi “ toplanamadığı için “dolaylı vergi” salınıyor. Dolaylı vergi çaresizlikten salınıyor.
Siz örneğin, bir NTV çalışanı olarak, toplumun en bilinçli kesimi olarak, ne kadar (bordrodan kesilen) vergi ödediğinizi biliyor musunuz?
NTV Çalışanı: Bunu ancak NTV’nin muhasebe sorumlusu bilir.
E. K. : Size de beyan yöntemiyle vergi ödeme kolaylığı sağlansa, ödemeniz gerekeni gidip kendiliğinizden öder misiniz?
NTV Spikeri :………..
E. K. : Vergi bilinci olmayınca yönetimi denetleme bilinci de gelişmiyor. Vergide kendi sorumluluğunu sorgulamayanlar, başkasının sorumluluğunu sorgulayamıyorlar. (verilemeyecek hesabı olanlar hesap soramazlar. (Galip Baran)
Vergiyi Ankara belirliyor. Oysa vergiler yerelde belirlenmeli, belediyelerce salınmalı ve toplanmalı. Bu sağlanmadıkça, Demokrasi de gelişmez, kamu maliyesi de düzelmez.
NTV Spikeri: Bugün gidip ödediğim vergiyi öğreneceğim.
Mustafa Nevruz Sınacı
Bilinç Üniversitesi
Araştırmacı Yazar
***
YETTİ …

Ey Ahali,
Yetti, gına geldi, bıktık, yorulduk artık! Orda burada okuyup öğrendiklerinizi, ondan bundan duyduklarınızı, onun bunun yaptıklarını anlatan/açıklayan/ dile getiren yazılarınızı okumaktan, dinlemekten!
Biraz da elinizi taşın altına koyarak yaptığınız işleri, çalışmaları, uyguladığınız projeleri anlatın, yazın ! Örneğin:
Çevreyi kirletmediğinizi/ aşırı tüketmediğinizi/ trafik kurallarını çiğnemediğinizi/toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmekten kaçındığınızı/vergi kaçırmadığınızı/ rüşvet vermediğinizi-almadığınızı/ iş ahlakının korunması için çaba gösterdiğinizi/ milli servete zarar vermediğinizi/ her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk ettiğinizi, eşdeyişle, kırmızıda durduğunuzu, ancak kırmızıda durmakla kalmayıp geçenleri “sosyal yaptırım” olarak bilinen yöntemle uyardığınızı, uyardıklarınıza kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önerdiğinizi, bir başka deyişle:
* Nasıl Yasa Bağımlısı olduğunuzu.
* Yurdu ve milleti özünüzden çok sevmeyi nasıl öğrendiğinizi.
* Cumhuriyetin ilmen, fennen, bedenen kuvveti ve yüksek seciyeli muhafızı olmayı nasıl başardığınızı.
* Bilinç devrimini nasıl başlattığınızı.
* Bilinç Üniversitesi inşaatında nasıl çalıştığınızı.
Kanıtlayan yazılarınızı okumak, anlattıklarınızı dinlemek istiyoruz.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Baş-amelesi
Zeki Karaoğlu
Bilinç üniversitesi Amelesi
İsmet Seyhan
Bilinç Üniversitesi Amelesi
***
BİLGE (Sözlük /Ali Püsküllüoğlu): her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisi ve başkaları için en yararlı bir biçimde kullanabilen, iyi ahlaklı, olgun kimse (eş.esk. hakim)
"Bilgin ve Bilge" ( Ataol Behramoğlu/ Cumhuriyrt/ 5. 08. 2000): Bilgin, herhangi bir bilgi alanında (bilimsel bir alanda) bilg-uzmanlık sahibi kişi anlamına geliyor. Bilge ise genel olarak yaşam konusunda olgunluğa erişmiş kişi diye tanımlanabilir...İnsan herhangi bir bilim alanında uzmanlaşmadan da yaşam deneyimiyle, okumalar ve düşünmelerle bilgeleşebilir.
Einstein: " Ben hiç bir zaman huzur ve mutluluğu tek erek olarak görmedim.. Benim yolumu aydınlatan ve bana yaşamla yüzleşme cesareti veren ülküler İyilik, Güzellik ve Doğruluktur.
Einstein'nin düşünceleri içinde "başkaları için yaşamak" kavramı, denebilir ki, en geniş yer tutuyor.
Tanrı İle Sohbet : "Bilgi uygulamayla bilgeliğe dönüşür"
Bilgelik iddiasında değiliz, ama, yaklaşık 20 yıldır çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakıu, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda bazı "okul dışı eğitim" çalışmaları yapıyoruz. Bazı projeler uyguluyoruz.
İnsanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız bu çalışmalarda yeni bir bilinç anlayışı geliştirdik. Yurdumuzu ve milletimizi özümüzden çok sevmeyi öğrendik. Bu kadarla kalmadık, bencil varlıkların yurdu ve milleti "çok"u şöyle dursun "özleri kadar" bile sevemeyecekleri gerçeğinin de farkına vardık.
Sözü edilen çalışmalarda, "Sorun Bencillik: Çözüm Sencillik" şeklinde bir slogan ürettik.
Biz, aynı çalışmalarda edindiğimiz birikimden yola çıkarak, yaşanmakta olan sorunların tümünün (iklim değişikliği, ekonomik krizler, savaşlar, açlık,susuzluk, kuraklık gibi sorunların) insanın bencil bir varlık oluşundan kaynaklandığı sonucunu çıkardık. Bize görr insan ektiğini biçmektedir. Ne yazık ki, bunun farkında değildir...
Galip BARAN
(*) : Bilinç Üniversitesi’nin amacı: Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli, diğer deyişle, “yurdu ve milleti özünden çok seven nesillerini yetiştirmektir.
***
Güzel de: Hegel, Marx ve Darwin'i karıştırmasak bir eksiklik olur mu?
İnsani ve insani fonksiyonların yerine , İnsani ve nefsani fonksiyonlardan söz bir eksiklik olur mu?
Küresel stratejik çerçevenin bilincinde yerine, küresel stratejik çerçevenin farkında desek, bir eksiklik olur mu?
Zira Müslüman çağdaş yerine, zira Müslüman, Hristiyan, Musevi ya da Ataeist desek yanlış mı olur. Yoksa yamnlış mı anladım.?
Kanaatim böyledir, danışmanın. Ayırımcılık yok. İnsanı konuşuyorsak ayırımcılık yapmayacağız, bana göre, g.b.
----- Original Message -----
From:
mustafa sınacı
To:
GALİP BARAN
Sent: Friday, December 05, 2008 7:42 PM
Subject: SEVGİLİ DAYI, ŞU TEK SAYFALIK MAKALEYİ BİR OKU LÜTFEN :.. ÇOK TEŞEKKÜRLER VE SELAMLAR....RE: SEÇMEN ANDI
KÜRESEL UYGARLIK KRİZİ…

Mustafa Nevruz SINACI
Günümüzde yaşanan ve bütün dünyayı derinden etkileyen kriz, gerçek anlamda bir uygarlık krizidir. Görünen yüzüyle madde temelinde etkindir. İlerleyen zamanda bilgi (!) çağının çöküşüne paralel, manevi etkileri de ortaya çıkacaktır. Esas büyük sarsıntı odur. Yani bu gidişle insanlık, madde ve manâ dengesini (ruh ve madde barışını) bozan uygarlığın, medeniyetten uzaklaşma, değersizleşme ve yozlaşmanın bedelini çok pahalıya ödeyecektir.
Bu nedenle, dönemin çok iyi analiz edilmesi ve yaşanan sorunların kökten incelenmesi şarttır. Süreçte mutlak ve mukadder olan bir çöküşün etki ve tepki (tesir ve nüfuz) alanının en aza indirilebilmesi hedeflenmelidir. Zira bütün insanlığı tehdit eden çok boyutlu bir felâketin basiretle önlenebilmesi, zamanı (dönemi-süreci) iyi anlamaya-bilmeye ve şimdiki zamana, yakın ve uzak geçmişten ders ve ibret alarak yoğunlaşmaya; En önemlisi de alternatif çözüm penceresinden olaylara ve olanlara “inançlı ve bilinçli” bir gözle bakmaya bağlıdır.
Çünkü maddeci, materyalist, evrimci emperyalist, hegemonik, egoist ve goşist, Hegel, Marx ve Darwin kafasıyla süreci durdurmak, felaketi önlemek, sorunlara çözüm bulmak ve eko-sistem dahil gidişatı ‘barışla’ sonlandırmak mümkün değildir. Böylesi fos-boş düşünce dayatmaları ve özgür insan yerine prototip yaratık (sürü) özlemi çeken, entelektüel cahil, primitif tür, insani-ilmi değerler ve erdemler (Cumhuriyet, demokrasi, adalet ahlâkı, hukuk ve lâiklik) yönünden mutasyona uğramış fikri sefalet sahibi varlık ve yaratıkların ürünüdür.
Evet, küresel uygarlık adına on yıllardır sergilenen vahşet, dehşet, egoizm ve bütün nimetlerine karşın yeryüzüne uygulanan yıkıcı faşizm, tepkisini nispi bir krizle göstermiş ve dünyayı yanlış “hor ve hakir” yönetenlere ihtarını vermiştir. Her satırında bir hinoğlu hinlik saklı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, AB şartları, Kyoto protokolü falan da artık çare değildir. Çözüm tekrar “medeniyete, ümrana ve insanlığa” avdet etmektir.
İnsanlığa dönüşün öğesi bilinç ve samimi inançtır. Bilinç Çağı’na geçiş; Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu olmaya, orijinali üretmeye, israftan uzak, kanaat ve şükürle tüketmeye; İnsana, hayvana, havaya-suya, hâsılı bütün yaratılmışlara “yaratandan ötürü” sahip ve saygılı olmaya bağlıdır. (Hz. Yunus) Eğer insanlık aklını başına toplar, hatalarını i’mar, tamir ve telâfi ederse, gidişat bilgi çağından, ‘bilgelik ve insanlığa’ yani, Bilinç Çağı’na doğrudur. Yoksa, Hazreti Muhammed’den önceki İslâm Peygamberi Hazreti İsa’nın öğretisini tahrif eden ruhbanların insanları korkuttuğu kıyamet anlamına milenyum kapıdadır!.
ŞİMDİKİ ZAMANA YOĞUNLAŞMAK
‘Şimdiki zamana yoğunlaşmak’, başta ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlar, krizler, kaoslar, bunalım ve buhranlar dâhil “insanı ve insani fonksiyonları merkeze alarak” fiilen yaşanan güncele odaklanmak.. İnsanların huzur, güvenlik, tabana yayılı refah ve mutluluğu için kısa vadede çözüm aramak, kamu vicdanı adına doğru tespitlerde bulunmak, orijinal ve objektif çözümleri (adalet ve hukuku) dürüstçe uygulamak; Bu bağlamda aile, yerleşkeler halkı ve bütün yaşam formları adına huzur-güven, refah-saadet vesilesi olmak. Şirket, devlet, dernek-vakıf yönetirken, meslek veya aile yaşamında bu zihinsel ve eylemsel, ahlâki ve insani yoğunlaşma, odaklanmanın önemini idrak. Diğer yandan, şimdiki zaman dilimi (an), geçmiş ve gelecek zamanların sonsuzluğa uzanan seyri içinde evrensel düşünmekte, küresel stratejik çerçevenin bilincinde olmakta birçok artı değer, fayda ve zaruret vardır.
Bugünü anlamak, geleceği oluşturmak ve güncel sorunları doğruca aşmak için bütün zamanları kucaklayan bir boyutta düşünebilmelidir; Zira Müslüman ‘çağdaş olan’ değil, çağlar üstü yaşayan, çağ açan ve bütün çağlara ışık tutan, çağları aydınlatan üstün varlık, yani “eşrefi (en şerefli) yüksek mahluk”tur. Bu sıfatla zalime ve zulme karşı durmak, sadece maddi kalkınma, bencillik, israf ve bilinçsiz tüketime dayalı uygarlıktan yana değil; İnsanlık âlemi ve bütün dünyanın anlayış, uyum ve barış içinde “madden ve manen” gelişmesini esas alan “medeniyetten” yana olmak zorunda ve durumundadır. İnsan için dava, çözüm ve izlenmesi gereken yol budur. Yani, önce kendinde-kendinle barış. Sonra: “Yurtta ve cihanda barış”
***
ÇOLUK-ÇOCUK

SAHİBİ OLMAK MI,
YOKSA OLMAMAK MI…
Yıllar önceydi, Bodrum Garajaltı kavşağında, “trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” çağrısının uygulamasında geliştirdiğimiz bir projenin uygulamasını yapıyordum.
Yanıma gelen, “bana polis Ali derler” diye söze başlayan, “Trafik Yasası’nın hazırlanışında çok emeğim geçti” diyen, Türk-bükünde oturduğunu söyleyen emekli bir komiserle birkaç dakika sohbet ettim…
Çantamda taşıdığım, yaptığım uygulamayla ilgili bazı dokümanları verdikten sonra, kavşağın karşı tarafına geçmesini ve 3-5 dakika birlikte çalışmamızı önerdiğimde söyledikleri hiç aklımdan çıkmıyor o sayın komiserin:
“Benim çoluğum cocuğum var”, “beni buralarda tanırlar.”…
Alınması gereken ders: çoluk-cocuk sahibiyseniz ya da birileri sizi tanıyorsa “trafik kurallarına uymak uymayanları uyarmak” size göre bir iş değil!
SIYIRDINIZ !
TÜRKÇESİ: çoluk-çocuk mazeretine sığındığınızda; “işim çok” , “vaktim yok”, ya da, “duruşmaya geç kaldım” deme, “ipe un-serme” gereğini duymazsınız...
Ali Bey’den, sayın-Baş Komiserimden sıkça söz ediyorum, kulaklarını çınlatıyorum.
Ali Bey haklıymış. Yaptığımız o eşsiz sohbetin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçti. O uygulamda bana el uzatanlar oldu ama arakası gelmedi. Genelde yalnız kaldım…
Uzunca bir zamandır, iki arkadaşım var: Zeki Karaoğlu ve İsmet Seyhan. En dikkat çekici özellikleri: ekonomik olarak ikisi de GARİBAN.
Onlar, Karaoğlu ve Seyhan; “okul dışı eğitim” çalışmasında koşulları elverdiğince yer alıyorlar:
Karaoğlu, daha ziyade çoluk-çocuğu izin verdiğince. Seyhan ise, ekonomik zorluklardan ve yakınlarının sorumluluklarından başkaldırabildiğince katılıyorlar.
Benim ne çoluğum, ne de çocuğum yok. Başına buyruk biriyim. Tanıdıklarım var, ama TAKAN KİM!.
Sizin anlayacağınız; TAM GAZ , YOLA DEVAM …
Sonuç mu: YASA BAĞIMLILIĞI.
Thanks to Başkaomiser Ali Bey!
UNUTMADAN:
Karaoğlu ve Seyhan FİİLEN beraber olduklarım. Eli taşın altına sokanlar, yani. FİKREN beraber olduklarım: “herkes senin gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyenler: kıyamet kadar. Adlarını saymağa ne vaktim ne yerim ne de ömrüm elvermez, o değerlerin…
Galip BARAN
Turgutreis’in Delisi
***
ÖZÜR DİLERİM !
ERDOĞAN !
Biliyorum, Baykal ve Bahçeli kızacaklar ama ben, gene de, senden özür dileyeceğim.
NEDEN:
Dün gece rüyamda, bahçemde, bir el arabası kömür gördüğüm için.
Bu kömürü senin bıraktırdığını anladığım için.
İyi de, neden teşekkür etmiyorum da ?
Seni çok eleştirmiştim:
Türk milletine çok çocuk yapmalarını tavsiye ettiğinde, sana yurdu ve milleti özden çok sevme dersi vermeğe kalkışmıştım.
Üstelik, bencil insanların yurdu ve milleti özleri kadar bile sevemeyeceklerini iddia etmiştim.
YANILMIŞIM!
Sana haksızlık ettiğimi KANITLADIN.
Beni UTANDIRDIN!
Bakma sen Baykal’a, Bahçeli’ye. Onlar Başbakan olsalardı, beni özlerinden çok sevdiklerini kanıtlayabilirler miydi !
Yola devam ERDOĞAN!
İzindeyim ERDOĞAN!
Galip BARAN
Turgutreis’in Yasa Bağımlısı Delisi !
WATCH OUT SINACI!: This is a doubble-edged complement
***
SAYIN NART,

"İYİ", "GÜZEL", "DOĞRU" KAVRAMLARINI, BU EVRENSEL DEĞERLERİ BİLEN , YAZAN AZ DEĞİL DE BU DEĞERLERİ DİKKATE ALARAK YAŞAYANLAR, EŞDEYİŞLE "EMR-İ BİL MARUF" EŞDEYİŞLE, " NEHY-İ ANİL MÜNKER"İN HAKKINI VERENLER VAR MI? VARSA NE KADAR? DÜNYANIN HALİNE BAKILIRSA FAZLA DEĞİL.
BİZLER, "OKUL DIŞI EĞİTİM" OLARAK TANIMLADIĞIMIZ ÇALIŞMALARI YAPARKEN, BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ'Nİ İNŞA EDERKEN BU DEĞERLERİ KULLANMAKTA, ÜRETMEKTE OLDUĞUMUZUN FARKINA VARDIK. DAHA ÖNCE BİLMİYORDUK...
YAZILARIMDA, "YASA BAĞIMLIĞI"NDAN SÖZ EDİYORUM. SÖZÜ EDİLEN ÇALIŞMALARI YAPARKEN GÖRENLER BİZE "HERKES SİZİN GİBİ OLSA" YA DA "SİZİN GİBİLERİN SAYISI ÇOĞALMALI" DERLER DE NE HİKMETSE, SAYI ÇOĞALTMA KONUSUNDA HASİSTİRLER.
ÇOĞALABİLSEK, ASAYİŞ SORUN OLMAKTAN ÇIKACAK, "YURTTA BARIŞ" OLACAK, BANA GÖRE.
OYSA, HER YIL ON BİNLERCE POLİS ALINIYOR. "POLİS DEVLETİ" NE GİDİLİYOR.
AB BİZE UYUM YASALARI EMPOZE EDİYOR. ÇOĞALABİLSEK, BİZ AB'YE UYUM YASALARI EMPOZE ETMEĞE BAŞLARIZ.
İÇİŞLERİ BAKANI HASAN AKSU, YILLAR ÖNCE BODRUM'A GELDİĞİNDE "AB SATANDARDINA GÖRE 250 KİŞİYE BİR POLİS İSTİHDAM ETMEMİZ LAZIM. O SATANDARDI YAKALAMK İÇİN ÇALIŞIYORUZ" DEMİŞDİ.
BANA GÖRE HER MAHALLEYE BİR "YASA BAĞIMLISI" YETER DE ARTAR BİLE. HELE BU BAĞIMLI GÖNÜLLÜ DE OLURSA...
1977 YILINDA İSTANBUL ÇAPA'DA BİR KAVŞAKTA YAPTIĞIM ÇALIŞMAYI HABER YAPAN SABAH MUHABİRİ "HER KAVŞAĞA BİR GALİP" BAŞLIĞI ATMIŞTI. HABERDE "ÖLÜNCEYE KADAR" DEDİĞİME, VE EMEKLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRDIĞIMA DA YER VERMİŞTİ.
"YASA BAĞIMLISII" KAVRAMINI YAŞAMA GEÇİRDİĞİMİZİ, BU GERÇEĞİ NASIL ANLATIRIZ BU MİLLETE, BU ERKA'NI HÜKÜMETE...
SEÇİM FALAN DİYORLAR YA. BOŞUNA. KALİTE SORUNUN ÇÖZEMEDİKÇE NAFİLE. SEÇİLENLER, SEÇENLERİN TEMSİLCİSİ OLDUKLARINA GÖRE..
"BİZ BİZE BENZERİZ" SÖZÜ GERÇEĞİ YANSITIYOR.
SEÇMENLER "EVRENSEL DEĞERLER"E SAHİP OLMADIKÇA, BİZ BİZE BENZAMEKTEN VAZ GÇMEDİKÇE, FUZULİ MASRAF.
TEK SEÇENEK: "ÖNCE KALİTE, SONRA SEÇİM".
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ BU KONUNDA ÜLKEYE HİZMET ETMEĞE HAZIRDIR.
ANCAK YURDU VE MİLLERİ ÖZDEN ÇOK SEVENLER, ÇALIŞMANIN EN YÜCESİNİN ULUS İÇİN OLDUĞUNU BİLENLER ÜLKEYE HİZMET EDERLER. DİĞERLERİNİN NEYE YA DA KİME HİZMET EDECEKLERİ, YILLARDIR YAPILAGELEN SEÇİMLERE KARŞIN TÜRKİYE'NİN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMUNDAN BELLİ DEĞİL Mİ.
DÜN TV HABERLERİNDE DİNLEDİM. MECLİS LOKANTASNDA PORSİYON BAŞINA 30-40- 50 KURUŞ ÖDEYEREK KARIN DOYURUYORLARMIŞ TEMSİLCİLERİMİZ...
SELAMLAR.
G.B.
----- Original Message -----
From:
Nilgun Nart To: undisclosed recipients:
Sent: Tuesday, December 02, 2008 2:58 PM
Subject: AMAÇ İNSAN I – Kelebek Etkisi
küresel ısınma; gezegene olmakta olanı görmek için lütfen izleyiniz
http://vimeo.com/2316052
************************
AMAÇ İNSAN I – Kelebek Etkisi

Kaos ve karanlık; binlerce yılın getirdiği ağır sorunlarla birlikte dünya gezegenini ve sakinlerini kuşatmakta.
Sistemler karışmış, idealler insanların yüreğinden çoktan çekip gitmiş, faziletin ve vicdanın ne olduğu ise hiç hatırlanmıyor.
Dünyanın sıcak bölgelerinde yaşanan ve yaşanması muhtemel olan çatışmaların- savaşların ve nükleer tehdidin gölgesinde ve ayrıca tek başına medeniyeti dünya üzerinden silip süpürme gücünde olan küresel ısınmanın etkisi ile meydana gelen, gezegensel doğal olaylar aktivitesinin artışı ve büyüklüğü; insanları korkutan, çaresiz hissettiren nitelik almıştır. Medyanın, basın yayın kuruluşlarını da felaket haberlerinden ve gelişmelerin doğal olarak insanlığı ilgilendiren yönünü raiting amaçlı abartarak kullanımları neticesinde kişiler güvensiz, yarından umutsuz, karamsar ve depresif durumdadırlar. İnsanlar TV başında gerçeklikten uzak ve insani değerleri her gün eriten TV programlarıyla basın ve yayın ile de uyutularak fiziksel zihinsel ve duygusal olarak atalet içine sokulmaktadır.
İnsan Toplumu olarak bu karanlığın gölgesinde her geçen gün; hoşgörülü, uzlaşmacı, uzak görüşlü, sağduyulu ve metanetli olma ve birlikte hareket etme yeteneklerimizi ve anlayışımızı kaybetmekteyiz.
Merkezi hareketi Amerika’da başlayan ve dalga dalga tüm dünyaya yayılan ekonomik krizle birlikte arkasından tetiklenecek olan insanlardaki ve birlikte toplumlardaki psikolojik ve ruhsal çöküntüler aslında hepimizin bildiği gibi şimdiye kadar yaşamış olan bütün ikilik ve nefs tabanlı sistemlerin ( açgözlülüğün) çöküşü ile alakalıdır.
İnsanlar artık beni sokmayan yılan binyıl yaşasın diyemez.
Çünkü yılan herkesi sokmuştur. Ve zehrin etkisi toplumsal bilincimizde hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bunu YAŞAMLARIMIZDA fark etmek -AN- MESELESİDİR.
Sorunlarımızın orasına burasına bakmayı ve kaderimize hayıflanmayı bırakmalı ve KENDİ çözümümüzün bir parçası olmalıyız.
Dünyaya ve İnsanlığa dolayısıyla bizim Geleceğimize ve Gezegenimize olan kayıtsız “bakışın” ve umursamaz yaklaşımların bir çözüm olmadığını basitçe görmeliyiz. Yaklaşan günlerde her koyun kendi bacağından asılmayacak. İnsanlık medeniyetini tehdit eden tüm unsurların karanlığında Tek gezegende yaşamasından ve Tek zeki tür olmasından dolayı (tüm olanlarda payımız ne olursa olsun) HEPİMİZE tek bir hesap kesilecek.
Ya tek tek YOK OLACAĞIZ yada BİRLİKTE İNSANCA VAR OLACAĞIZ.
Şimdi Burada, ülkemizde ve diğer ülkelerde, sırça köşklerinde, yönetimde koltuklarında oturanlar, söz söyleme gücünde ve hükümet etmek erkine sahip olanlar; savaş, nükleer tehdit, küresel ısınma gerçeğiyle ve dünyaya ne olduğuyla ilgilenmezlerse, eğer canları ilgilenmek istemezse veya ne bileyim; siz de bilirsiniz çok büyük işleri vardır -firmalarını karlı hale getirmek, yeni pazarlara açmak, parti işleriyle ilgilenmek, zaferlere koşmak, savaşçılık oynamak, uluslararası teşkilatlarda birkaç söz söylemek ve dostlar alış verişte görsün türünden birkaç anlaşmaya imza atmak ve koltuğu kimseye kaptırmamak gibi tatlı tatlı “çok lüzumlu şeylerle” uğraşmaya devam etmek isterlerse- biraz acele etmeleri gerekiyor.
Çünkü; Dünyamız her geçen gün ISINMAYA (?) devam etmekte.
Bölgesel savaşlar ve nükleer oyuncaklar ile gezegen riske edildiğinde ve zaten kapıda bekleyen küresel felaketler yaşanmaya başlandığı zaman, insanoğlunun bunu durduracak ne teknolojisi, ne zamanı, ne de gidecek başka bir yeri olacaktır.
Bu nedenle bir insan olarak; kısaca hayatımızın her alanında ve tüm uğraşılarımızda; tek gezegende yaşamamızdan ve tek geleceğimizden dolayı insanlığın hayrına olana hizmet edebilmeliyiz.
Çözüm sadece kendimizi düşünmek değil, kendimizle birlikte diğerlerini de düşünmek ve buna göre hareket etmektir.
Güce sahip olduğunuz alanlarda, erkin elinizde olduğu makamlarda, konumunuzun ve gücünüzün farkında olarak, toplumda bir şeyleri herkesin hayrına olacak yönde değişmesine hizmet etme yolunda çalışmak ve diğer insan kardeşlerinizi; acıda, sefillikte, insan onuruna yakışmayan durumlarda, aşağıda tutan ve tutsak eden, sistemin bütün yapılarını adanmış bir şekilde bütünün hayrına (sizin, diğerlerinin ve gezegenin) değiştirmeye çabalamak; bunun için hizmet etmek; bu dünyaya İNSAN olarak doğmamızın ve İNSAN olmamızın bir borcudur. Ve bizlerin şimdi dünyaya ve insanlığa hizmet etme ve borcumuzu ödeme vaktimiz gelmiştir.
Zamanı ŞİMDİdir.
İnsanlar sistemlere hizmet etmez.
Sistemler insanların varoluşuna ve daha mutlu bir yaşam sürmesine hizmet etmelidir.
AMAÇ İNSANDIR.
SİSTEMLERDEKİ, EFENDİ İNSANDIR.
İnsanın efendi olmadığı amaç olmadığı sistemlerde; insanlar basitçe insan değil, sistemin gönüllü kölesidir.
Sanır ki kendisine hizmet ediliyor.
Sefilliğin acının yokluğun yoksulluğun zulmün kısaca açgözlülüğün olduğu yerde; amaç insan değildir. Başka bir şeydir.
Ve Evrensel Yasalar gereği hiçbir sistem İnsanı ve yaşamı yok etmeye bırakılmaz. Yok edenin bizatihi kendisi insan olsa bile.
Neden Sonuç yasaları; şimdi küresel ısınmayla ortaya çıkan gezegensel durumda olduğu gibi devreye girer ve sistemleri tekrar -AMAÇ İNSAN- konumuna gelmesine hizmet eder. Birlikte bu amaca hizmet edenleri de faziletleri ve erdemlerinden dolayı seçimlerine ve seçimlerinin sonuçlarından harekete geçen; neden sonuç yasasına göre evrimleştirir.
Bu nedenle gerçek anlamda İnsanlığa Hizmetin vakti şimdidir. Çünkü İnsanlık geleceğimiz ve Dünyamız tehdit altındadır.
İnsan varlığınızı; gücünüzü, mesleğinizin bilgilerini-imkanlarını, konumunuzu-ilişkilerinizi, tavrınızı, umudunuzu, emeğiniz ve nihayetinde VİCDANINIZI; önce kendinizin, diğer insanların ve nihayetinde insanlığın; fiziksel, maddesel, zihinsel, duygusal tutsaklığından kurtulması ve bu yolla dünyadaki sefilliğin, aczin yokluğun, yoksulluğun, zulmün, adaletsizliğin ve cehaletin ve sonsuza kadar bitmesine hizmet etmek için seferber ediniz.
Kelebek etkisi yaratabilirsiniz.
Bunun için tek yapmanız gereken şey gerçekten Gezegene olmakta olanı görmek ve gücünüzün yettiği, aklınızın erdiği kadarıyla harekete geçerek; derde deva olacağınız yerlerde derman olmaktır.
Çünkü; gidecek başka DÜNYAMIZ yok.
Yazan Nilgün Nart
Küresel Isınma Bilinç Değişim Hareketi adına
10.10.2008 İstanbul / Türkiye
*ATATÜRK DİYOR Kİ …
Çocuklar !
Büyüklerinize özenip “İZİNDEYİZ” demeyin sakın !
“İZİNDEYİZ” diyenlerin neyin izinde oldukları “ülkenin hali”nden belli değil mi?
Ben onlardan izimde olmalarını değil, ulus için çalışmalarını istemiştim. Çalışmanın en yücesinin ulus için olduğunu söylemiştim.
Siz bayrak asanlara da bakmayın çocuklar!
Bayrak asmayı, en büyük bayrağı taşımayı, “ulus için çalışmak” sanıyorlar, onlar.
Anıtkabir’i ziyaret etmek de o kadar önemli değil. Ben, onlara ne Anıtkabir ısmarladım ne de orada ziyaret edilmeyi istedim.
Anadolu’nun her hangi bir yerinde ulu bir çınarın dibine gömselerdi, başına bir taş dikselerdi, arada hayır dua etselerdi….
YETERDİ.

Çocuklar!
Benim sizden bu yaşınızda beklentim:
(a) “Aşırı tüketmemeniz, çevreyi kirletmemeniz, trafik kurallarını çiğnememeniz, sağlığa zararlı alışkanlıklar edinmemeniz, milli servete zarar vermemeniz” DİR.
Büyüyüp, iş ya da devlet adamı olduğunuzda ise, ayrıca:
(b) “Vergi kaçırmamanız, rüşvet vermemeniz/almamanız, imar yasasına aykırı işler yapmamanız, iş ahlakını korumak için çaba göstermeniz, ‘her şeyi devletten bekleme alışkanlığı’ndan kurtulmak için çaba göstermeniz” DİR.
Böyle davranmakla;
* Büyüklerinizin bihaber oldukları “toplumsal sorumluluk bilinci” nizi geliştirir, * Cumhuriyet’in, “ilmen fenne, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları” olur,
* Türk Milletinin “muasır medeniyeti aşma” hayalini gerçekleştirir,
Bir başka deyişle, “Yurtta sulh dünyada sulh” un öncüleri olursunuz…
Galip BARAN
Bilinçolog
HABİTAT Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı
(0252) 382 34 77
(0535) 844 84 76
e-posta: galipbaran@ttmail.com

WEB:
http://www.turkcelil.com/**

15 Aralık 2008 Pazartesi

Galip Baran:
MEDENİYETLER İTTİFAKI VE BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
Ortak yönlerimiz farklılığımızdan çok daha fazla” diyen Erdoğan, “Şimdi çatışma zamanı değil, ittifak zamanı” dedi.
G. B.: En ve tek ortak yönümüz İNSAN olmamızdır.
Sözde değil özde insan, eşdeyişle, insan-ı kamil olabildiğimizde farklılıklarımız da kalmayacaktır, gerçek ittifak işte o zaman gerçekleşecektir, bilesin sn. Başbakan.
Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi'nde İspanyol Mimar Miquel Barcelo tarafından 3.5 yıl süren bir çalışmayla düzenlenen ''İnsan Hakları ve Medeniyetler İttifakı Salonu''nun açılışına katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''büyük heyecan duyduğunu'' belirterek, katkısından dolayı İspanya'ya teşekkür etti.
G.B. : Nasıl insan-ı kamil olabileceğimizin yolunu yöntemini öğrendiğimizden bu yana bizler de heyecan içindeyiz. Ne var ki, bu bulgumuzu ne size ne de bir başkasına, eşdeyişle, her şeyi devletten (kendisini dev aynasında gören liderlerden) bekleyenlere anlatamadık.
Varoluşun merkezi''Hepimiz inanıyoruz ki varoluşun merkezinde insan vardır. Her medeniyet, kültür ve ideoloji, insanın önemine, mutluluğuna ve insani değerleri yüceltmeye vurgu yapar'' diyen Erdoğan, ''Bizim medeniyetimiz de insanı yüceltir. Öncelikli hedef olarak insan haklarının ve adaletin korunup teşvik edilmesini vurgular'' diye konuştu.
Erdoğan, ''Eğer liderler olarak ortaya koyduğumuz bu irade, aldığımız önlemler etkili eyleme dönüşürse ve fırsatlar daha iyi kullanılırsa, Medeniyetler İttifakı 21'inci yüzyılın barış projesi olmaya adaydır. Bu inisiyatifin amacı uluslararası toplumda gözlemlediğimiz kültürel kutuplaşmanın, hoşgörüsüzlüğün ve her türlü ayrımcılığın önlenmesidir'' diye konuştu.
G. B. : Varoluşun merkezinde insanın bulunduğu görüşünüze diyecek yok. Bu gerçeği bizler de farkındayız. Bizim sizden ve her şeyi liderlerden bekleyenlerden farkımız, yıllardır yapmakta olduğumuz “okul dışı” eğitim” çalışmalarımızla insan-ı kamil olma çabası içinde oluşumuzdur…
Bize göre, kendisini insan olarak tanımlayan ama bencil bir varlık olduğunun farkında olmayan yaratık, insan-ı kamil olmadıkça; “kültürü, ideolojiyi, insanı, önemini, mutluluğunu ve insani değerleri yücelttiğini, öncelikli hedefinin insan haklarının ve adaletin korunup teşvik edilmesi olduğunu, insanı yücelttiğini” savunduğunuz bir medeniyet (ler) den söz edilemez.
Günümüz insanı, insan-ı kamil olabilseydi; ne iklim değişirdi, ne savaşlar olurdu, ne açlık, ne susuzluk ne de kuraklık sorunları ne de yolsuzluklar yaşanırdı. Atatürk’ün yıllar önce sözünü ettiği “yurtta barış, dünyada barış” gerçekleşirdi.
“Bu barış” tan kimler zarar görürdü? Silah fabrikatörleri, tacirleri v.b. savaşların sorumluları, elbette…
Bizim sorunumuz, aşmayı başaramadığımız engel ; yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarını yaparken farkına vardığımız gerçekleri başta siz liderler olmak üzere, her şeyi devletten, siz liderlerden bekleyen “hiyerarşi bağımlısı” dünyalılara anlatabilmek. Bu bağımlılık öyle mel-un bir illet ki, hiç kimsenin bizi dinlemesine, bizi ciddiye almasına izin vermiyor.
Demek istediğimiz şu ki: dünya liderleri bulgularımızı dikkate almadıkça, bir başka deyişle, hiyerarşi bağımlılığı kırılmadıkça, Medeniyetler İttifakı ham bir hayaldir, ütopyadır. Balığın kavağa çıkması kadar kolaydır.
Oysa, sizler, dünya liderleri olarak , Medeniyetler İttifakı konusunda ortaya koyduğunuz iradenin, aldığınız önlemlerin etkili eyleme dönüşmesinin ve fırsatların daha iyi kullanılmasının; bu ,”SE” ve”SA” ile biten cümlelerle ortaya koyduğunuz düşüncelerin yaşama geçmesi durumunda 21. y.y’ın barış projesi olacağını, eşdeyişle, balığın kavağa çıkabileceğini savunabiliyorsunuz. Lafla peynir gemisinin yürümediğinin farkında değilsiniz.
Faydası olacağını bilsek, bu dilek ve temenni yüklü düşünceleriniz için “amin” derdik. Ama bizler gemiyi lafla değil eylemle yürütmekten yanayız sayın Erdoğan?
Medeniyetler İtifakı’nın kısa sürede kurumsallaşmayı tamamlayarak bugün 76 ülkenin ve 13 uluslar arası örgütün dahil olduğu geniş ve çaplı ve güçlü bir girişim haline geldiğini anlatan Erdoğan, üye ülkelerin ulusal programlarını bir an önce sunmasının ve yeni ülkelerin sürece katılmasının önemine işaret etti.
G.B. : Medeniyetler İtifakı’nın kısa sürede kurumsallaşmayı tamamladığını bugün 76 ülkenin ve 13 uluslar arası örgütün dahil olduğu geniş ve çaplı ve güçlü bir girişim haline geldiğini anlatıyorsunuz. Üye ülkelerin ulusal programlarını bir an önce sunmalarının ve yeni ülkelerin sürece katılmalarını önemine dikkat çekiyorsunuz.
Bazı dünya liderlerinin, bu konuşmayı yaptığınız anda olduğu gibi, gösterişli törenlerde bir araya gelerek ütopyalarını dile getirmelerini kurumsallaşma olarak düşünebiliyorsanız, bunu inanarak söylüyorsanız VAH, VAH.
Darılmayın ama, İttifak konusunda oldukça anlamlı ancak ayağı yere basmayan sözlerinizi; insan-ı kamil olma şartından bi-haber olduğunuzun “ikrarı” olarak değerlendiriyoruz.
Hepimiz aynı gemideyiz
Dünyayı ''aynı gemide yolculuğa'' benzeten Erdoğan, herkesin el birliği, gönül birliği yaparak daha iyi bir dünya için kararlı ve azimli şekilde çalışmasını istedi. Erdoğan, Medeniyetler İttifakı girişiminin ''Türkiye ve İspanya tarafından omuzlanmasının'' ne kadar olumlu bir seçim olduğunun daha iyi anlaşıldığını ifade ederek, her iki ülkenin medeniyetlerin kesişme noktasında bulunduğuna ve farklı kültürlerin uzlaşmasında tarihsel rol oynadığına dikkati çekti.
G. B. Yes, “we are all in the same boat” sn. Erdoğan. Bu sözü sivil toplumun yıllardır dile getirdiği bu gerçeği bilmeyen mi var? Bu gerçeği Dünya liderlerinin, siyaset erbabının da, biraz geç de olsa farkına varmış olmaları sevindirici.
GOOD MORNİNG sn. Erdoğan.
Biz birkaç kişi, yıllardır, daha iyi bir dünya için, el ve gönül birliği içinde kararlı ve azimli bir şekilde çalışıyoruz. Bu gerçeği, ne kendini lider sananlara, ne de, bu çalışmaları “herkes sizin gibi olsa” , “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek, överek izleyen, ama herşeyi liderlerden bekleyen, hiyerarşi mağdurlarına anlatamadık.
Görülüyor ki, siz ünya liderleri bizleri ciddiye, bulgularımızı dikkate almadıkça, hiyerarşi bağımlılığı kırılmadıkça; yıllardır devam eden çalışmalarımız boşa gidecek, havanda su dövülecek, “boat”u kurtarılamayacaktır.
Top sizde sn Başbakan. “Boat”u kurtarma konusunda bizlerle işbirliği yapmak isterseniz, biz dünden hazırız.
Diyalog ve hoşgörüBaşbakan Erdoğan, AB adayı, halkının büyük çoğunluğu Müslüman, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti Türkiye'nin çok geniş bir coğrafyada diyalog kurma imkanı sunduğuna işaret etti. Edoğan, Afganistan, Irak, Suriye, İsrail, Filistin, Lübnan, Kafkasya, Balkanlar ve Afrika'daki sorunların çözümüne aktif katkı yaptıklarını aktardı. İttifak, dayanışma, paylaşma, diyalog ve hoşgörüye büyük önem verdiklerini ve terörizm, çatışmalar, insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, göç ve iklim değişikliği gibi küresel sorunların çözümünde bu değerleri temel aldıklarını anlatan Erdoğan, İspanya'nın da benzer bir yaklaşım içinde olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
G. B. : Bu paragrafta dile getirdiğiniz iklim değişikliği v.b. konu ve sorunlarla ilgili düşüncelerimiz ve çözüm önerilerimiz yukarıda dile getirildi
Mevlana ve Cervantes''Ankara ve Madrid'in, İstanbul ve Gırnata'nın ve Barselona'nın Akdeniz kültür ikliminin parçaları olduğunu'' belirten Erdoğan, İspanyol flamengo ve Türk sufi müziğinin aynı mesajı verdiğine ve dil farklılığına rağmen Mevlana ve Cervantes'in aynı ruhu seslendirdiğine inandığını belirtti. Bu duygularla uluslararası topluma '''Şimdi çatışma zamanı değil, ittifak zamanı'' diye konuştu.
G. B. : Sn. Erdoğan, İspanyol müziğine biz de aşığız. Cervantes’in biz de hayranlarındanız.
Her yıl Konya’da düzenlenen, güzel söz söyleme konusunda sn. Baykal’la yarıştığınız törenlerle anılan Mevlana’nın, “okul dışı eğitim” çalışmalarında edindiğimiz birikimle izindeyiz.
O çalışmaları yaparken aldığımız “ siz bizim için, insanlık için çalışıyorsunuz, ibadet ediyorsunuz, hakkınız ödenmez” benzeri övgü ve “Allah sayinizi zayi etmesin” şeklindeki deyişler dikkate alınacak olursa, Mevlana’nın izinde olduğumuz söylenebilir.
BÜTÜN DÜNYAYI KUCAKLADIK
Başbakan Erdoğan, Medeniyetler İttifakı forumunun Nisan 2009'da Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul'da düzenleneceğini hatırlattı. Erdoğan, ''Medeniyetler İttifakı girişimini teorik ve entelektüel alana hapsetmedik. Elitist bir yaklaşım sergilemedik. Pekin'den İstanbul'a, Madrid'den New York'a ve Cenevre'den Addis Abada'ya bütün dünyayı kucaklamaya çalıştık ve sonuçlarını almaya başladık'' dedi.
G. B. : Sn Başbakan, bizler de sizin gibiyiz. Bizler de elitist bir yaklaşım içinde değiliz, hiçbir zaman da olmadık…
Dahası, yukarıda sözü edilen kendimizi tanımamızı, kendimiz olmamızı, tekamül etmemizi, yurdumuzu ve milletimizi özümüzden çok sevmemizi sağlayan “okul dışı eğitim” çalışmaları, bizleri, dünyada benzeri olmayan bir üniversiteyi, Bilinç Üniversitesi’ni kurma noktasına taşıdı.
Doğuş Grubu’nun denizi kirleterek inşa ettiği, gösterişli bir törenle yapılan açılışına katıldığınız
D-Marin
Yat Limanın bulunduğu Bodrum’un Turgutreis Beldesinde kuruldu, Bilinç Üniversitesi.
Galip Baran
***
“Bilgi Gani; Bilinç Hani?”
Ah şu “kibir mağdurları”,
kendilerini dev aynasında gören Cumhurbaşkanları,
TBMM Başkanları, Başbakanları, Genel Kurmay Başkanları, Bakanları, siyasi partilerin genel başkanları, “her şeyi devletten (onlardan) bekleyen ayaktakımı ve “bilgi varsılı-bilinç yoksulu” kalem erbabı!
* Ne zaman farkına varacaksınız, suretini boşayıp aslıyla evleneceksiniz, “bilinç” adlı o güzelin?
* Ne zaman öğreneceksiniz “bilinçliyim” yerine “biliyorum”, bilinçlendiriyorum” yerine “bilgilendiriyorum” demeyi? Bilinç sözcüğünden türetilen fiilin nesne alamayacağını?
* Ne zaman anlayacaksınız devlet olmanın olmazsa olmazı ”yasa bilinci” kavramının önemini?
* Ne zaman idrak edeceksiniz “yasa bilinci” ile hem hal olunmadıkça “etle-tırnak” olunamayacağını; “yurtta barış”ın sağlanamayacağını; yurdun ve milletin, “özden çok”u şöyle dursun “öz kadar” bile sevilemeyeceğini?
Gelin! Siz de öğrenin, yaşanmakta olan sorunların; iklim değişikliği, açlık, susuzluk, kuraklık ve savaşların; yolsuzlukların tümünün “bilinç yoksulluğu”ndan kaynaklandığını.
Gelin! Siz de öğrenin “bilinç varsılı” olmanın yol ve yöntemini, bizler gibi.
UYANIN!
EY EKTİKLERİNİ BİÇEN KİBİR MAĞDURLARI UYANIN!
Galip BARAN
Rektör, Bilinç Üniversitesi / Turgutreis-BODRUM