23 Eylül 2008 Salı

TURGUT ÖZAKMAN'A
D A V E T ....
Sayın Turgut ÖZAKMAN,
Çılgın Türkler adlı kitabınız kaç baskı yaptı, kaç adet sattı?
O kitabı kaç kişi okudu?
Kitabı okuyanların kaçı, ANDIMIZ’da yer alan, yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedi/öğrendi/ bilinçlendi ?
Biz birkaç kişi; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda, okul dışı eğitim olarak tanımladığımız bazı çalışmalar yapıyoruz.
Yaklaşık 20 yıldır devam eden bu süreçte yeni bir bilinç anlayışı geliştirdik. Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedik. Başkalarının mutluluğu için çalışmayı, sencil bir varlık olmayı, başka bir deyişle, yapılması gerekeni yaparak, yapılmaması gerekeni yapmayarak yaşamayı öğrendik. Kendimizi tanıma fırsatını yakaladığımızın farkına vardık...
Nasıl yaşadığımızı görenlerin bir kesimi, bizleri, “herkes sizin gibi olsa” ya da “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” demeye, bizleri övmeye başladılar. Ne var ki, övenlerin neredeyse hiç birisi bizim gibi olma ya da bizim gibilerin sayısını çoğaltma konusunda herhangi bir çaba gösterme gereğini duymadılar. Bananecilik ilkesi (!) ne sığındılar…
Bu noktada, bireyi bilgilendiren kitabi ya da nakli bilgi ile bireyin yaşayarak edindiği tecrübi ya da deneysel bilgi, eşdeyişle, işlevsel bilgi arasındaki farka dikkat çekme gereğini duyuyorum.
Bizler; başta sayılan alanlarda, örneğin çevre, tüketim, trafik, vergi v.b. konularda yaşanmakta olan sorunların yoğunluğuna, bu bağlamda bilinç yoksulu bir toplum olduğumuza bakarak, yukarıda sözü edilen yeni bilinç anlayışımızı toplumla paylaşmak zorunda olduğumuzu dikkate alarak, bir Bilinç Üniversitesi kurduk.
Dünyada bir ilk olduğuna inandığımız bu Üniversitenin ameleleri olduk…
Sayın ÖZAKMAN,
Bu topraklarda barış içinde yaşamak ve Cumhuriyet’i ilelebet payidar kılmak istiyorsak, kitabi ya da nakli bilgi ile tecrübi ya da deneysel bilgi arasında varlığına yukarıda dikkat çektiğimiz farkın değerlendirilmesi, tartışılması ve ülke gündemine taşınması gerektiği inancındayız…
Bu inancımızla ilgili görüşlerinizi açıklarsanız, böylece, Bilinç Üniversitesi’nin inşaatında yer almayı, amele olmayı kabul ederseniz çok seviniriz.
Saygılarımızla,
Galip BARAN
Rektör
Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252. 382 34 77 - 0535. 844 84 76

19 Eylül 2008 Cuma

DÜNYA İNSANLIK AİLESİ
Nilgün NART
İnsanoğlunun psikolojik ihtiyaçlarından bir tanesi olan “bir yere ait olma” duygusu veya ihtiyacı yaşadığımız yüzyılda üzerinde önemle durulması gereken bir olgudur.
Ait olma ihtiyacı, insanın kendisini eksik hissetmesi ve neticesinde tamamlanma arzusu ile ilgilidir. Kabul görme, sevme ve sevilmeyle tamamlanır ve tatmin edilir.
İnsanlar; değişik zamanlarda ihtiyacına göre bir guruba, bir partiye, bir ideolojiye, bir dine, tarikata v.s ait olabilirler. Bu ait olmak bilinçli seçimle gelen bir aidiattir. Bir ırka, millete ve aileye ait olmak ise doğumla gelen bir seçimdir.
İnsanoğlu kendini tamamlama ve hep bir “şey” olma ihtiyacı içindedir. Bu ihtiyacın altındaki duygu; eksiklik, acizlik, zavallılık, yetersizlik, değersizliktir. Doğuştan veya seçimle gelen aidiatler; “şeylerin-yerlerin” değerleriyle kendini tamamlamaya çalışır. Fakat ne yaparsa yapsın nereye ait olursa olsun bir türlü tamamlanamaz. Tamamlanma eylemi “Kendisinin” dışında arandığından her girişim, eksikliğin yarattığı gittikçe derinleşen hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Dışarıda dış dünya vardır. Bazen her ne kadar tinsel içerikli guruplarda “içe ait olanlar” konuşuluyormuş veya oluyormuş gibi olsa da bütün her şey dışsal şekillerde – dı
şarıda gerçekleşmektedir.
Bu aidiatlerde ne kadar uzun süre oyalanılıyorsa, içsel hayal kırıklığının, acının, eksikliğin boyutları ve varlığın tükenişi de o oranda artar.
İnsanoğlunun; tarihin başlangıcından beri süren uzun yolculuğunda öyle bir can alıcı noktaya gelinmiştir ki, bu dünyada; kendisi ve diğerleriyle barış içinde huzur bulabilmesi için binlerce yıldır ait olduğu kimlikleri sorgulaması gerekmektedir.
Yeryüzünde olan savaşların, zulümlerin, sefaletin, acının ve ayrılığın nedeni üzerimize yapıştırdığımız ve biz olduğunu düşündüğümüz ve inandığımız kimliklerimizdir.
Şu millettenim, şu dindenim, bu ırktanım, şuna inanırım, şu guruba üyeyim, bu mürşide giderim, bu muhterem zatın dediklerini yaparım v.s gibi söylemlerin ve “kendini” oldurmaya çalışmaların bir sonu yoktur.
Öncelikle şunun anlaşılması gerekir ki; tüm ait olma uğraşıları, insanı insandan ayıran ve bizlerin insanlığını kaybettiği dipsiz birer kuyudan başka bir şey değildir.
Bütün bu ait Ol’ma uğraşıları; dünyada hep enleri ve çokları isteyen bir türlü doymayan, hatta Öte Alemde veya Yüksek Boyutlarda Cenneti, payeleri imkanları bilgileri almak ve Ol’mak için can hıraş bir mücadelenin içine girerek, kendini her vesile ile insan kardeşlerinden ve dünyadan ayıran egodan başkası değildir.
Binlerce yıldır insanoğlunu, yaşamını, geleceğini, malını canını, umutlarını sömüren sistemler ve bu sisteme ait olan kişiler, insanın bu kimlik arayışından, kurdukları kurumlarla, partilerle, tarikatlarla, örgütlerle, ideolojilerle, uydurma dinlerle kendi egolarını tatmin etmektedirler.
İnsanoğlunun gücünden beslenmektedirler.
İyi veya hayrımıza hizmet ediyor görünse bile eğer bir sistem, ideoloji, düzen; bizim içimizde acizlik, yetersizlik, değersizlik, bağımlılık, korku, tükeniş yaratıyorsa ve bu aidiyeti yitirmeyle kaybedeceklerimiz (maddi manevi) bizi bu oluşumlarda hala tutmaya devam ediyorsa, biliniz ki gücünüzü sizden alıyorlar. Sizden besleniyorlar.
İnsanın çaresizliği, gücünüzü sizden alanların çaresi oluyor.
Bu nedenle; insanoğlu, Maslow’un Kuramı olan ihtiyaçlar hiyerarşisindeki “Bir yere ait olma ve sevgi ihtiyacını” tüm insanlık olarak önce Tek bir yere ait olduğunu görerek ve idrak ederek, yeryüzündeki tüm ayrılıkları, savaşları çatışmaları, sefilliği bitirebilir.
Çünkü İnsan yeryüzünde kendini diğerlerinden ayrı gördüğü için yeteri kadar acı ve keder yaşamıştır. Yapılması gereken kimlikler sıralamasında insanın ilk kimliğine yerleşmesidir.
İnsan Dünya gezegeninde yaşayan canlılar arasında bir Tür’dür.
Ve sadece bir Tek İnsan türü vardır.
İnsanın kimliği; İNSAN Ol’masıdır.
Diğer bütün kimlikler “İnsan Olma” kimliğinin üzerine gelerek oturan kimliklerdir.
İnsanoğlunun bundan sonra hayrına hizmet edebilecek yeğane kimlik “İnsan Kimliğidir”.
Ve bu da aslında İnsanın ilk değeri ve ilk kimliğidir.
İnsan Kimliğinizi gerçek kılmadan, hiçbir kimliğimizi gerçek kılamayız.
Gezegenin geldiği son noktada kaosların arasında bütün kimlikler de boştur.
İnsanoğlunun; artık “Evrensel İnsan” olabilmesi için, şimdiye kadar ki bütün kimliklerini terk etmesi ve sadece “İnsan Kimliğinin” içine yerleşmesi gerekmektedir.
Ve bunun için insanın tek ihtiyacı olan “Kendisi” olmaktır. İnsan Ol’maktır.
21yy da; dünyamıza ve insanlığa yüzlerce sen önce gelmiş öğretiler, dinler, insanoğlunun kendi eliyle yaratılan ideolojiler, örgütler, partiler, kuruluşlar, dernekler her ne kadar bizim hayrımıza hizmet ediyor görünürse görünsün ve gerekçesi ne olursa olsun, İnsanlık kendisine “sunulan” hiçbir şeye ait değildir. Hiçbir sisteme, öğretiye, ideolojiye, bütünlüğe ve “Kadere” ait değildir.
Her insan tek tek, önce “Kendisine” sonra İnsanlık Bütünlüğüne sonrada Dünyaya aittir. Ve bunların “oluşunun” bütün bilgisiyle kendi yaratacağı “Kadere” aittir.
Dünya ve İnsan bir Bütündür.
İnsanlık bir Bütünlüktür.
Biz insanlık olarak hepimiz dünya gezegeninde, diğer dünya üzerinde olan canlı türleri ile birlikte bir Bütünü oluşturuyoruz.
Tıpkı bir organizmanın unsurları gibi.
İnsanoğlu her ne kadar dünya üzerindeki diğer canlı türlerinden zeki bir varlık olsa da, dünya sisteminin dışında her şeyden soyutlanmış olarak yaşayabilen bir varlık değildir.
İnsanoğlu Dünya Ekolojik Sistemine aittir.
İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı gezegenden ayrı bir varlığı yoktur.
İnsan dünya gezegenin dışında var olamaz. Yaşayamaz.
Aynı şekilde insan için, diğer insan kardeşleri olmazsa da yaşayamaz. Var Ol’masının bir amacı kalmaz.
Bu nedenle; Dünya ekolojik sisteminden tek bir unsur eksik bile olsa sistem dengede kalamaz ve var olmaz.
Oysa İnsanoğlu; çevresini, doğal imkanlarını, kendi türü de dahil diğer canlı türlerini; kısacası gezegene ait Ol’An her şeyi babasından kalmış miras gibi harcamakta ve tüketmektedir. Veya tüketilmesine acizliği, duyarsızlığı ile izin vermektedir.
Yaşadığınız çevreye ile ilgili tahribatlara, yaşamınız canınız ve geleceğiniz kısacası İnsanlığınız ile oynanan oyunlara, olaylara duyarsız kalmak, seyirci kalmak acizlik sergilemek, duyarsızlıktır.
Ve duyarsızlık kısaca izin vermektir.
Nereye kadar?
Binlerce yıldır doğayı, havayı, madeni dağı taşı toprağı, suyu kendi malıymış gibi har vurup harman savuran insanları ve bu olaylara ve insanlara duyarsız kalarak izin veren Biz İnsanlığı, küresel ısınmayla tetiklenen gezegensel aktivitelerden dolayı zor günler beklemektedir.
Dünyanın sabrı bitmiştir. Kaynakları tükenmek üzeredir.
Ama İnsanoğlunun hala sahiplenme arzusu, sahiplenme hırsının tetiklediği diğerlerini ve riskleri yok etme dürtüsü tükenmemiştir.
İnsan ve gezegen bir bütün olduğu için ve gezegen tükendiği için aslında İnsanın geleceği ve kendi varlığı da tükenmiştir. Ama insanlık bunu hala görememektedir.
Ne acıdır ki görmediği için olup biteni anlayamamakta, anlayamadığı için de, gezegenini kurtarmak için hep birlikte harekete geçip gidişata dur diyememektedir.
Çünkü insanlar, bloklara, oluşumlara, milletlere, dinlere, tarikatlara, örgütlere ideolojilere bölünmüş bir durumdadır. İnsan kendi içinde büyük bir kimlik bölünmesinden doğan GAFLETİ yaşamaktadır.
Bölünmüş olduğu içinde birlikte hareket edememektedir.
Kimlik bölünmesi insanı her geçen gün güçsüzleştirir.
İnsan Ol’ma Gücünüzü, Özgür Ol’ma Gücünüzü, huzurlu ve barış içinde insana yakışır bir yaşam sürme GÜCÜNÜZÜ elinizden alırlar.
Ve insanoğlunun içinde ve dışında bütün haline geldiğinde, kimliklerine bakmadan insan kardeşlerine güvendiğinde ve inandığında, kendisine şimdiye kadar anlatılmış bütün toplumsal bilincin kötü masallarını unuttuğunda; birlikte Tek yürek, Tek el, Tek söz olarak iyiliğe güzelliğe barışa huzura refaha kilitlendiğinde çözebileceği gezegensel bir durumu vardır.
İnsanlık olarak yapmamız gereken Gezegenimize ve İnsanlık Medeniyetimize ne olmakta olduğunu bir an önce görmek, değişmek ve İnsan Kimliğimize yerleşerek kendimiz ve Dünyamız için “VAKİT GEÇ OLMADAN” İnsan kardeşle
rimize gezegenimize yaşamamıza sevgimize ve yüreğimize sahip çıkarak hareket geçmektir.
Acizlik, sefillik, atalet, bölünmüşlük, savaş, zülüm, tozlu öğretiler, ritüeller zavallılık, sistemlere yem olmak, dilencilik yapmak ve İnsan Bütünlüğüne ihanet ve delalet içinde olmak İnsanoğluna yakışmaz.
İnsanoğluna; insan onuruna yakışan bir şekilde, ayağa kalkarak kendine, insan kardeşlerine, gezegenine sahip çıkmak ve İnsan Ruhunun asaletinde durarak Dünya ve Evrende fark yaratmak yakışır.
Her şeyin tüm şiddetiyle etrafımızda döndüğü bir süreçte sarılabileceğimiz ve iman edebileceğimiz sadece yüreğimiz ve insan kardeşlerimiz ve gezegenimizdir.
Bütün kimliklerimizi terk ederek sadece İnsan kimliğine yerleşmemiz, Dünya ve İnsanlık için, savaşın, zumlun, acının ayrılığın sefaletin de bitmesi anlamına gelir.
Ve tarihin tozlu sayfaları sizlerin seçimiyle kapanır.
Ve böylece İnsanlık olarak Yeni Çağın şafağını hep birlikte huşu içinde nihayet seyreyleyebiliriz.
Vakit Şimdidir
Mekan Dünya Gezegenidir
Bütünlük Dünya İnsanlık Ailesidir.
Yazan Nilgün Nart
11.11.2007 / İstanbul / Turkiye
********************************İngili
zcesi
THE WORLD HUMANITY FAMILY
NİLGÜN NART
İstanbul / Turkiye
“Belonging to somewhere” sense or need; that is one of the psychological requirements of the human beings; is a phenomenon that should be strongly emphasized in our era.
Belonging need is related to the sense of human about his/her own imperfection and as a consequence of this sense desire to complete it. This can be completed and satisfied by being honored, loving and being loved.
In different periods; people can be a part of a group, a party,an ideology, a religion, a sect etc. due to their needs. This belonging is the one that comes about with conscious choice. On the other hand; belonging to a race, nation and family is a choice that comes along with birth. .
The human being continuously needs to define himself/ herself and needs to be “something”. The sense underlying this need is imperfection, incapability, pitifulness, poorness, worthlessness. The belongings that come along with birth or choice try to complete themselves with the values of “things-places”. However the human can not be completed no matter what he/she does, no matter where he/she belongs to. As the completion act is searched out of “Itself”; all initiatives end up with ever deepening disappointment created by imperfection. The external world is outside. Sometimes, even though it seems that “ the ones belonging to interior world” are being pointed out or occur in spiritual groups; everything materialize in external figures – external world.
The longer human beings hang around these belongings; the more increase the extent of interior disappointment, sorrow, imperfection and the exhaustion of the entity.
In the long journey of the human being that has been continuing till the start of the history, it has been reached to such a crucial point that in order to find peace in reconciliation with itself and others in this world; the humanity has to question the identities to which it has belonged to for centuries.
The cause of the wars, oppressions, misery, sorrow and seperation on earth is the identities that we attach ourselves, consider as ourselves and to which we believe in.
There is no end in discourses such as I am from that nation, I am from that religion, I am from that race, I believe in that, I am a member of that group, I follow that guide, I exer
cise what that reverend person says etc. and trying to mature “oneself”.
First of all this should be understood that all struggles for belonging to something is not anything other than dead wells seperating one from the other and in which we lose our humanity.
All these struggles for belonging to something is not other than ego that desires the tops and more in the world and never being satisfied ; that seperates one from his/her human brothers and sisters and that in each single occasion strives in a hard struggle to obtain Heaven in even the World Beyond and on High Dimensions, to have honours, oppurtunities and knowledge ; and to be.
For thousands of years; the systems that exploit the humanity, its life, future, wealth, soul, hopes and the ones who are part of this system have been satisfying their own egos from this identity seek of the human by means of the institutions, parties, sects, oraganizations, ideologies, fabricated religions which they have founded. They have been nurtured from the power of humanity.
Even seems to serve in good-will or to our benefit; if a system, ideology, order creates incapability, inadequacy, worhtlessness, dependency, fear, exhaustion in ourselves and the probable losses ( material or spiritual) resulting from quitting this belonging still continue to keep us in these formations; be sure that it takes its strength from you. They are nurtured from you.
The desperation of the human becomes the relief for the ones who take their strength from you.
For this reason; humanity can terminate all discrepancies, wars, conflicts , misery on earth through seeing and conceiving that the whole humanity belong to single place as in “ Belonging to a place and love need” in Moslow’s theory of hierarchy of needs.
Because humanity experienced lots of sorrow and grief on earth as it considers itself seperate from the others. What should be done is to place the human in its original identity in identity order.
Human is one of the species among the living things in the World planet.
And there is a Single Human kind.
The identity of the human is its being HUMAN.
All other identities are the ones that come about and reside in the “ Being Human” identity.
The single identity that can serve for the benefit of the mankind from now on is “ Human Identity”.
And this is actually the original value and original identity of human.
We can materialize none of our idenitites unless we materialize our Human Identity.
In the recent situation of the planet; all identites are also blank between chaoses.
For mankind’s being “ Universal Human” ;from now on, it should leave its all identities till now and it should bear only the“ Human Identity.
And all that human needs for this is being “ Itself”. Being “Human”.
In 21st century; no matter to what extent the doctrines, religions, idelologies created by mankind, organizations, parties, institutions, associations seem to serve to our benefit and no matter what the justification is; the humanity belongs to nothing “offered” for it. It does not belong to any system, doctrine, ideology, integrity and “ Fate”.
All people, one by one, firstly belong to “himself/herself” and afterwards to the World. And the “ “existence” of these belongs to the “ Fate” that he/she will create on himself/herself through knowledge.
World and Human is one and only.
Humanity is an integrity.
As the human beings; we all form an integrity on the planet world with the other living specimens on the other world.
Just like the elements of an organism.
In spite of the fact that the human being is a far cleverer creature than the other living specimens in the world; it is not an entity that is able to live in a manner isolated from everthing out of the world system.
Human beings belong to World Ecology System.
The mankind has no other entity than the one that is available on the planet it lives.
The human can not exist out of the planet world. Can not live.
In the same manner; a human can not live without his/her brothers and sisters in mankind. On the contrary;he/she has no reason for existence.
So; even a single component is deficient from the World’s Ecologic System, the system can not sustain its balance and can not exist.
Whereas, humanity wastes away and exhausts its environment, natural facilities, living specimens including itself; in short, everything that belongs to the planet, like a patrimony. Or thanks to its incapability, insensivity, let them to be exhausted.
Remaining insensitive, not being involved in and remaining incapable against hazards to the environment you live, tricks made on your life, soul and future shortly to your Humanity is merely insensitivity.
And insensitivity means letting, in short.
How far?
The human beings; who waste away the nature, air, mines, all around the world and earth as if they were their own and we, the Mankind, who remain insensitive to these acts and people and who let them; will face with hard times because of the planetary activities set off by global warming.
The world is at the end of its tether. Its resources are about to exhaust.
But the human’s will to possess, and impulse to destruct the other and risks that is triggered by this will to possess have not been exhausted.
As the humanity and the planet is one and only, the future and entity of Human itself have also been exhausted along with the planet. But the humanity still fails to see this fact.
It is what a shame that as it can not see, it fails to understand what happens; and as it fails to understand, it can not take an action all together to save the planet and can not put a brake on the course of events.
Because; human beings are divided into blocks, formations, nations,religions, sects, organizations and ideologies. The humanity experiences the UNAWARENESS in itself that come about from the great identity division.
It can not act in unison as it is divided.
Identity division weaks the human day by day.
They take away your power of Being Human, Power of Being Free, POWER of surviving in a humanely life in peace and reconciliation.
And the humanity has an planetary issue which it can solve by keeping in unity in its external and interior world, trusting and believing in its brothers and sisters without distinction about their identities, forgetting all evil tales of the social consciousness that have been told to it till now; by focusing all together on welfare, glory, peace, reconciliation, prosperity in single heart, single hand, single voice.
What we should do as humanity is to see immediately how we destroy our Planet and Human Civilization, to change and upon adopting our human identity; to take an action by protecting our brothers and si
sters, our planet, our life, our love and heart “ BEFORE IT IS TOO LATE” for us and our world.
In capability, misery, inertia, disunity, war, oppression, old doctrines, rituals, pitifulness, being bait for systems, begging, treason and misguidance towards Human Integrity is an unhumanlike attitude.
An humanlike approach is to stand up in a manner proper for human dignity , to protect itself, its brothers and sisters and its planet and to create difference in World and Universe by keeping in nobility of Human Spirit.
In a process that everything revolves around us with a vengeance, what we can wrap and believe are only our hearts, brothers and sisters and our planet.
Our adoption of only our Human identity and leaving all other identities means the termination of wars, oppression, sorrow, discrepancy and misery for World and Humanity.
And ancient pages of the history is closed through your choice.
And so; as Humanity, we can finally watch the dawn of a New Era in awe.
The Time is Now.
Place is the Planet World.
Integral World is the Family of Humanity.
Author: Nilgün Nart
Action for Global Warming Consciousness Change
11.11.2007 / İstanbul / Turkiye
http://www.new.facebook.com/group.php?gid=17707815749 http://www.peaceforhumans.com/ http://www.globalwarmingvideos.org/

ARTIK HALK BİLİNÇLENİYOR'MU !... alıntı "YORUMSUZ"

16 Eylül 2008 Salı


ATATÜRK DİYOR Kİ …
Çocuklar !
Büyüklerinize özenip “İZİNDEYİZ” demeyin sakın !
İZİNDEYİZ” diyenlerin neyin izinde oldukları “ülkenin hali”nden belli değil mi?
Ben onlardan izimde olmalarını değil, ulus için çalışmalarını istemiştim. Çalışmanın en yücesinin ulus için olduğunu söylemiştim.
Siz bayrak asanlara da bakmayın çocuklar!
Bayrak asmayı, en büyük bayrağı taşımayı, “ulus için çalışmak” sanıyorlar, onlar.
Anıtkabir’i ziyaret etmek de o kadar önemli değil. Ben, onlara ne Anıtkabir ısmarladım ne de orada ziyaret edilmeyi istedim.
Anadolu’nun her hangi bir yerinde ulu bir çınarın dibine gömselerdi, başına bir taş dikselerdi, arada hayır dua etselerdi….
YETERDİ.
Çocuklar!
Benim sizden bu yaşınızda beklentim:
(a) “Aşırı tüketmemeniz, çevreyi kirletmemeniz, trafik kurallarını çiğnememeniz, sağlığa zararlı alışkanlıklar edinmemeniz, milli servete zarar vermemeniz” DİR.
Büyüyüp, iş ya da devlet adamı olduğunuzda ise, ayrıca:
(b) “Vergi kaçırmamanız, rüşvet vermemeniz/almamanız, imar yasasına aykırı işler yapmamanız, iş ahlakını korumak için çaba göstermeniz, ‘her şeyi devletten bekleme alışkanlığı’ndan kurtulmak için çaba göstermeniz” DİR.
Böyle davranmakla;
* Büyüklerinizin bihaber oldukları “toplumsal sorumluluk bilinci” nizi geliştirir,
* Cumhuriyet’in, “ilmen fenne, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları” olur,
* Türk Milletinin “muasır medeniyeti aşma” hayalini gerçekleştirir,
Bir başka deyişle, “Yurtta sulh dünyada sulh” un öncüleri olursunuz…
Galip BARAN
Bilinçolog
HABİTAT Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı
***
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANINA
AÇIK DİLEKÇE
KONU
: Yasa bağımlılığı kavramının hayata geçirilmesi.
Sayın Başkan,
Ben bir yasa bağımlısıyım. Yasa bağımlılığının, bu kavramın ne demek olduğu konusunda bir açıklama yapmağa kalkışmanın yakışık almayacağını biliyorum…
Ülkemizde yaşanmakta olan yolsuzluklara, önlenmesi için yapılan operasyonlara, görülmekte olan davaların yargıyı işlev göremez hale getiren çokluğuna bakılarak söylemek gerekirse, tedavi edilmem cihetine gidilmeyecekse, benden istifade edilmeli. Tabiri amiyane ile, Bakırköy’e gönderilmeyeceksem, örnek alınmalıyım.
Sayın Başkan,
Örnek alınacaksam, kanaatiniz bu doğrultuda ise; okul dışı eğitim olarak da tanımladığımız, yasa bağımlısı olmama yol açan çalışmalarımızda geliştirdiğimiz, ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına uygulama dersi olarak konulması önerisiyle M. E. Bakanlığına defalarca sunduğumuz, T. T. K. Komisyonlarında uyutulan projenin (TRAFİK TERÖRÜNE SON VERME VE DEMOKRASİYİ TABANA YAYMA PROJESİ - KÜRESEL ISINMAYA “DUR ! ” DEMEDE BİR İLK ADIM - ) hayata geçirilebilmesi için Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bize yardımcı olması, daha açık deyişle. M. E. Bakanlığı T. T. K. Komisyonları üzerinde, talebimiz doğrultusunda bir baskı oluşturması gerekir diye düşünüyorum.
Gerek ya da uygun görüldüğü takdirde yasa bağımlısı olmayı nasıl başardığımı sözlü olarak da açıklamağa hazır olduğumu bilgi ve takdirlerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Galip BARAN
Rektör/ Bilinç Üniversitesi / Turgutreis-BODRUM

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: http://www.turkcelil.com, www.galipbaran.blogspot.com, www. bilinc-universitesi.blogspot. com

10 Eylül 2008 Çarşamba

Galip Baran'ın toplumsal bilinci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Toplumsal alanda duyarlı olmak…
Bu duyarlılığını, dışa yansıtmak, gündemlere taşımak.. Herkesin uyması gereken kurallar demeti üzerinde titizlik göstererek, çevresine, çevremize örnek olmak için gayret içinde bulunmak.. Üzerinde durulan, durduğumuz konularda ses getirmek, başarılı olmak.. Bunlar ve buna benzer onlarca, yüzlerce ana konu, toplumumuzdaki bireylerin duyarlılıklarıyla şekillenir, yön verilir.. Kamuoyunun paylaştığı önemli alanlar haline gelir.. Peki bunlar kendiliğinden sonuçlanacak, olumlulaşacak, meyve verecek değil ya!.. Sen, ben, o ve öteki duyarlı olduğu, bilinçli olduğu takdirde, toplumsal duyarlılığın varlığı neteşecek, şekli değişecektir.
BİR GALİP BARAN
Muğla merkez ve Bodrum ilçemiz bünyesindeki gazeteci arkadaşlarımızdan pek çok kez dinledim: Bir Galip Baran varmış. “Galip Dede” diye hitabeliyormuş, toplumun değişik kesimlerindeki insanlar O’nunla çok kolay anlaşıp, kaynaşıyorlarmış.. Önce bu anlatımlar kulaklarımda, sonra beynimde yeretti. Galip Baran’ın işi gücü, çevreyle, sigaranın zararlarıyla, trafik gibi önemli konular üzerinde topluma birşeyler anlatabilmek için, belirli ve işlek cadde, sokak ve yerleşim yerlerinde dolaşıp, elindeki pankartlarla, üzerindeki yeleğin ön ve arka yüzüne yazılanlarla kimsenin yapmadığını daha doğrusu yapmak istemediğini, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, yani ısrarla sürdürmesi gerçeğiyle epey mesafe alınmış.
BİR GÜN ANKARA KIZILAY’da..
Birgün, Ankara Kızılay’da, trafik ışıklarının bulunduğu noktalardan birinde, başında şapkası, elinde, “Sağdan lütfen, Yeşili bekle lütfen” gibi trafik uyarıcı pankartların bulunduğu, sırtındaki yeleğinin ön ve arka yüzündede benzer yazıların bulunduğu yaşına rağmen, hareketli bir şahısla karşılaşınca, Muğla ve Bodrumdaki gazeteci arkadaşlarımın anlattıkları şahıs aklıma geldi.. “O, bu olabilir” diye düşünüp, yayalarla, trafik polisleriyle ortak bir görev yapılıyor izlenimi veren şahsın yanına doğru yaklaşmaya çalıştım. Yaklaştım.. Fırsatını bulup;
-”Siz Galip Baran mısınız?” dedim.. Şaşırdı. Oradaki işleri bitince, kalabalıktan ayrıldık.. Kendisiyle ilgili bilgi edindiğim Muğla ve Bordumdaki gazetecilerden gözettim.. “Evet, doğru.. Galip Baran benim” dedi.
Kendisiyle görüşmek istiyordum. Bir yere oturduk.. Konuşmaya başladık.. Çalışmalarından sözetti. Elindeki pankartlar halâ çevredeki insanların dikkatini çekiyordu..Bana biyografisinden bir örnek verdi.
“Sorun bencillik;
Çözüm sencillik”
sloganı beni etkilemişti.
Kendisinin, Muğla-Bodrum’a bağlı Turgutreis beldesinde oturduğunu, yaşadığını öğrendim. Biyografisinde yeralan bilgilerden bazı satırbaşları:
Galip Baran : 1932 yılında Balıkesir-Manyas doğumlu. Erkek Sanat Enstitüsü mezunu. Çalışırken yüksek tekniker diploması aldı.
9 yıl orduda ve USA Pennsylvania State University’de bir yıllık eğitimden sonra 19 yıl Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde Reaktör İşletme ve Nükleer Elektronik uzmanı olarak çalıştıktan sonra 1978 yılında emekli oldu.“Senin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri sözlerle övülen, Dünyalılara, geliştirdiği “sorun bencillik çözüm sencillik” sloganıyla sorumluluklarını hatırlatan Baran, “İklim değişikliği” sorununu çözme “HELAK”i önleme konusunda herkese örnek olmağa çalışıyor.Emeklilikten önce “kişisel çıkar”, sonra “toplumsal çıkar” için çalışmış, bunun biraz geç de olsa farkına vardığını söyleyen; BARIŞ isteyen dünyalılara, yapmaları gereken şeyin, “nefsleri” ile savaşma gerçeğini anlatmada en büyük sorumluluğun emeklilere düştüğünü savunan Baran; “bencil varlıklar”ın “demokrat” olamayacakları gibi, “yurdu ve milleti”, “dünyayı ve dünyalıları” sevemeyeceklerini iddia ediyor.Baran, iyi derecede İngilizce, orta derecede Almanca, az da Fransızca biliyor.
TURGUT REİS BELEDİYE BAŞKANLIĞINA
Galip Baran gibilerin sayısı çoğalmalı ve bunun gibi bilinçli ve özverili çalışanların hareketleri izlenmeli, sesleri dinlenmelidir. Muğla, Bodrum, Turgutreis ve Ankara bütünlüğü içindeki Galip Baran davranışlarını yanyana getirdiğimde gördüğüm tablo şöye karşıma çıkıyor: Galip Baran, özellikle yaşadığı Turgutreis beldesindeki örnek davranışları, kalıcı bilinçlendirme üretimleriyle takdir edilmeli, alkışlanmalıdır. Bu takdir görevi öncelikle Turgutreis Belediye Başkanı ve bu Belediyenin Meclis üyelerinindir..
Şöyle: Turgutreis’in içinde veya uygun bir semtinde, bölgesinde herhangi bir sokağa, caddeye veya kuruluşa “Galip Baran” adının verilmesiyle, bu görev yerine getirilmiş olacaktır.. Sayın Başkanın bilgilerine sunuyorum efendim.

8 Eylül 2008 Pazartesi


SKY-Türk Televizyonu Turgutreis: 08.09.2008
“KUR’AN SOHBETLERİ” Program Yapımcısı’na
Sayın ilgili ve/veya yapımcı,
Dün, (07 Eylül 2008 akşamı) Sayın Prof. Dr. Süleyman Ateş ile canlı yayında yaptığınız sohbette kendisine yönelttiğiniz;
“Ülke borç ve fakrü zaruret içinde kıvranırken hac ibadetini yerine getirmek doğru mu” şeklindeki sorunuza kesin bir yanıt alamadınız.
Sayın Ateş bu sorunuza, “ben bu soruya dini yönden fetva verebilirim” kabilinden bir karşılık verdi.
Ben, o sorunuza cevap olarak “doğru değildir” şeklinde bir yanıt beklediğinizi düşünüyorum.
Aynı soruyu, biz (Siyaset bilimci ve İlâhiyatçı Mustafa Nevruz SINACI ve ben) de, ekli mektupta görüldüğü üzere, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Dr. Lütfü Bardakoğlu’na 17 Aralık 2007 tarihli bir mektupla sorduk.
Bu mektubumuza 15 Şubat 2008 tarihinde verilen cevapta, “dini içerikli sorularınızı web sitemizdeki dini sorular link’inden öğrenebilirsiniz” şeklinde sıradan ve genel bir yanıt verildi. O nedenle siteyi açmadık ve bakmadık. Sadece bu konudaki düşüncemizi Sayın Bardakoğlu’na iletmiş ve kamuoyuna açıklamış olmakla yetindik.
Konuyla ilgili 17 Aralık 2007 günü DİB’na gönderilen ve aynı gün kamuoyuna açıklanan mektup metni aşağıdadır.
Mezkür program bağlamında değerlendirileceği ümidiyle, selâm ve saygılar.
Galip BARAN;
Bilinç Üniversitesi Rektörü (*)
***
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI’NA ALTIN SORU…
ayın Dr. Ali Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanı 17.12.2007
Size, haddim olmayarak ve hoşgörünüze sığınarak “hac ibadeti” ile ilgili aşağıdaki soruları yöneltiyorum: “T.C. Devleti; Ekonomik bağımsızlığına gölge düşüren, “emir kulu” olmasına yol çan dış borç yükü/boyunduruğu altında kıvranırken, neden olduğu ekonomik kriz yüzünden toplumsal yaşam altüst olmuşken, din kardeşlerimizin “hac farizası”nı yerine getirmeleri uygun mudur? Devlet, ülke, toplum bu şartlar altında adeta bir “yaşam savaşı” verirken hacca gitmek, deyim yerindeyse, “önce hac” demek “bencillik” sayılmaz mı?
Her yıl yaklaşık 100 bin din kardeşimizin, “hac ibadetini”yerine getirmek için ödediği 3-4-5 bin EURO‘yu, bu yıl “Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarmak” için bağışladıklarını düşündüğümde bi-hoş oluyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni “İMF Boyunduruğu”ndan kurtarmak amacıyla “gönüllü vergi” vermek için yıllardır çırpınan bir insan olarak ne kadar mutlu olabileceğimi takdirinize bırakıyorum… Böylesi bir davranışın; Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarmanın ötesinde sonuçlar doğuracağına; “tek yumruk”, “tek yürek”, “75 milyonluk dev bir aile” olmamızı sağlayacağına; yüreklerimize “birlik-beraberlik tohumları” atacağına; tüm varlığımla inanıyorum. Bu konudaki bir girişimin, başarılı bir “hareket”e dönüşmesi durumunda, bunun Türk Milleti için bir MİLAT olacağına, “Muasır medeniyet”i sollayacağımıza kalıbımı basıyorum…
Sayın Bardakoğlu, Siz, Diyanet İşleri Başkanımız olarak “Önce Hac” deme gereğini duyabilirsiniz. Ama ben Sayın Lütfü Bardakoğlu’nun bu konudaki kişisel görüşünü öğrenmek istiyorum.
Saygılarımla.
Galip BARAN
(*) Bilinçolog, HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencilik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı; e.mail:
galipbaran@ttmail.com, web: www.galipbaran.blogspot.com
http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com/, http://www.turkcelil.com/, www.internethaber.eu,