30 Eylül 2009 Çarşamba

BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ (BÜ.EDU.TR.)
ÜLKE SORUNLARINI İZLİYOR VE ÇÖZÜM ÜRETİYOR
* (Haber Türk/ 29. 09. 2009): CHP Lideri Deniz Baykal İstanbul’da dün Sarıyer ve Beşiktaş belediyelerini ziyaret etti. CHP’li başkanları, “Siz Türkiye’nin kaderini değiştireceksiniz”. Sakın ha yanlış yapmayın. Kimsenin yanına kalmaz” diye uyardı.
Bilinç Üniversitesi: “Sayın Baykal, Türkiye’nin kaderini değiştirecek tek şey bu ülkede yaşayanların “Diğerkâm kişilik” edinmeleridir. CHP’li (ve diğer partili) Belediye Başkanlarının yapmaları gereken iş Bilinç: Üniversitesi’nin geliştirdiği “Diğerkâmlık And’ını” uygulamaktır.
Temel harcında “diğerkâmlık” çimentosu bulunan Bilinç Üniversitesi; Bu konuda, tüm Belediye Başkanları adına, Turgutreis Belediye Başkanı Sayın Mehmet Dinçberk’e “Diğerkâmlık Andını” vererek önemli bir adım atmış bulunmaktadır
Sözü edilen And’ın içeriği ve örneği sayın Dinçberkt’en temin edilebilir.
* (Milliyet/ 29. 09. 2009) :İstanbul Üniversitesi’nin açılış törenine katılan Cumhurbaşkanı Gül, “Unutmayın, sadece diploma işe yaramıyor. Önce size, sonra da üniversiteye iş düşmekte” dedi.
Açılışta konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof, Dr. Yusuf Söylet, Mart ayında “Kürdoloji Araştırma Merkezi” kurulması kararı aldıklarını belirterek. “Demokratik açılım söz konusu değilken biz öncü olduk Merkezimiz bu konuda kafa yoracak ve -sorunun değil çözümün parçası- olmak isteyenlere açık olacak” dedi.
Bilinç Üniversitesi:
“Sayın Prof. Dr. Yunus Söylet, Bilinç Üniversitesi, “sorunun değil, çözümün parçası” olmak amacıyla başlatılan “okul dışı eğitim çalışmaları”nda edinilen “tecrübi bilgi” ile kuruldu. Üniversitemiz, bilgi üniversitelerine “bilinç kürsüsü” ya da bilinç “bilinç enstitüsü” gibi birimler kurmalarını öneriyor.
Üniversitelerde sözü edilen kürsü, bölüm veya birimler kurulduğunda mezun olanlar yalnız “bilgili” değil, aynı zamanda “bilinçli” bilinçli Eczacı, bilinçli Doktor, bilinçli Avukat ve bilinçli “devlet adamı” olacaklar… (Bk. Bugün/Eczacı, Doktor ve Avukata gözaltı/ 29. 09. 2009)
İstanbul Üniversitesi’nin açılış törenine katılan “Unutmayın, sadece diploma işe yaramıyor. Önce size, sonra da üniversiteye iş düşmekte” diyen Cumhurbaşkanı Gül, de aynı nedenle haklı. Elbette üniversite mezunları yalnız bilgili değil, bilinçli de olmalı.
* (Bugün/ 29. 09. 2009): Hapis cezasını evde çekme dönemi
Toplam 75 bin kapasiteli cezaevlerindeki hükümlü sayısı 115 bine ulaşınca Adalet Bakanlığı harekete geçti. Adli kontrol ve denetimli serbestlik kapsamında 20 bin tutuklunun cezasını evinde çekmesi için çalışma başlatıldı.
Bilinç Üniversitesi: “Yaklaşık 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim çalışmaları“ nda “Diğerkâm kişilik“ konusunda projeler geliştiren Bilinç Üniversitesi, bu projelerle suçun önleneceğini ve hükümlülerin topluma kazandırılacağını savunmaktadır. (Bkz. “Suça battık/ Akşam/ 27. *0. 2009: Yargıtay tarihinde suç dosyaları ilk kez 1.5 milyona ulaştı. Yeni dava gelmese bile bunlar 10 yılda erimez. On binlercesi zaman aşımına uğrayacak)
Bizler, bu konuda, Adalet Bankalığı ilgili ve yetkilileriyle görüşmeğe, işbirliği yapmağa hazırız.
* (Haber Türk/ 29. 9. 2009): Türkiye’de rektörlerin gideceği okul kuralım.
İstanbul Bilgi Üniversitesi ile üçüncü kez rektörlük koltuğuna oturan Profesör Halil Güven rektörlüğün profesyonel bir iş olduğunu söylüyor. Harward Üniversitesi’nde rektörlük okuluna giden Güven, görevlerinin ilk yılındaki rektörler için “Rektörlük Okulu” açılmasını önerdi.
Bilinç Üniversitesi: Sayın Prof. Halil Güven’e “teklif eder” ver hatırlatırız: Mezunlarınızın yalnız bilgili değil, aynı zamanda bilinçli; Bilinçli Doktor, bilinçli Eczacı“, bilinçli Avukat v.b. (adam gibi adam) işinin ehli elemanlar olmalarını da isterseniz, Size ve ‘bütün eğitim-öğretim kurumlarına’ Bilinç Üniversitesi yardımcı olmağa hazırdır.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Turgutreis - BODRUM

***
NE OLURDU…
Keşke:
Bir zamanların Muğla valisi Lale Aytaman gibi, bir zamanların Bodrum Kaymakamı Oğur Boran gibi, bir zamanların İzmir Emniyet Müdür Yardımcısı Süleyman Oğuz gibi; Birileri bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, TBMM Başkanı olabilselerdi…
Olabilseler, ne olurdu?
Devletin İstanbul HABİTAT Konferansında “TAAHHÜT” ettiği Sivil Toplum Kuruluşlarını (STK) “yapabilir kılma” ilkesine işlerlik kazandırırlardı. STK’lar öngörülen işlevlerini yerine getirirlerdi…

Getirseler ne olurdu ?:
“Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” yaşama geçerdi.
Sonra ne olurdu?
“Bilinç Çağı” başlardı.
“Yurtta Barış” gerçekleşirdi.
İnsanlar “Yasa Bağımlısı” olurdu.
“Muasır Medeniyet” çoktan aşılırdı.
İnsanlar kendilerini tanımağa başlarlardı.
“Toplumsal sorumluluk bilinci” yaşama geçerdi.
Bu ülkenin “bilgi” üniversiteleri “bilinç” üniversitelerine dönüşür ve dünyanın (ilk 500’nün arasına giremedikleri) “bilgi” üniversitelerini sollarlardı…
Mustafa Nevruz SINACI
Siyaset Bilimci-Hukukçu, Araştırmacı-Yazar

29 Eylül 2009 Salı

Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
KONU: “Türkiye’nin geleceğini belirleme”de “üste düşen”i yapma önerimiz.
Sayın Başbakan,
Bu ülkenin sakinleri olarak yıllardır demokratikleşmekten söz ederiz. Demokrasi sözcüğüne siyasi partilerin adlarında, tüzüklerinde yer veririz. Ne var ki, bu kavramdan söz etmek, bir siyasi partiyi tanımlarken kullanmak demokrat olmamıza yetmemektedir.
Dünya genelinde düşünülecek olursa; bu dünyanın sakinleri gerçekten demokrat olsalardı, yaradılışlarında saklı bulunan, “mutlak eşitlik” demek olan bu özelliğe sahip olabilselerdi; iklim değişmezdi, açlık, kuraklık, susuzluk, yolsuzluk nedir bilinmezdi. “Dünyada -savaş değil- Barış” olurdu.
Yaşanmakta olan sorunlar, insanoğlunun bu dünyada bencilce yaşamakta olduğunun sonuçları olup, ektiğini biçmekte olduğunun da kanıtlarıdır.
Ülkemiz özelinde düşünecek olursak, demokrasinin hayata geçmediği, bir yaşam biçimi olmadığı yerde, ne laik ne sosyal ne de hukuk devletinden söz edemeyiz. Aslında, vergi ve yasa konusundaki karnemiz, devlet olma konusundaki bu zaafımız (istenç zayıflığımız), “ne olacak bu Türkiyenin hali” dedirten durumumuz, demokrat olabilmek için fırınlarca ekmek yememiz gerektiğini göstermektedir… Uyruğu olduğumuz Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar olmasını istiyorsak, demokrasiyi bir farz olarak algılamak, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemek, diğer deyişle, “diğerkam varlıklar” olmak zorundayız.
Sorun şu ki; (yıllardır devam eden çalışmalarda gördük ki) herkes yurdunu ve milletini özünden çok sevdiğini, diğerkam bir varlık (ak kaşık) olduğunu sanmakta, bu yüzden yaşanmakta olan sorunlarda pay sahibi, (sorunun parçası) olduğu gerçeğini idrak edememekte, “çözümün parçası” olma gereğini duymamaktadır…
Sayın Başbakan,
Patriot bataryası alma kararınızın gerekçesini, Yunanistan’ın 6 bataryaya sahip olmasına dayandırdınız; kararınızın bir ihtiyaçtan kaynaklandığını savundunuz...
Oysa bizler, “Patriot alma” değil, “Patriot olma” ihtiyacı içindeyiz. Daha açık deyişle, Atatürk’e “geldikleri gibi giderler” dedirten, Düveli Muazzama’nın desteklediği Yunanistan’ı denize döktürten, (o günlerde “yurdu ve milleti özden çok sevme” ya da “diğerkam varlık olma” konusunda çok başarılı bir sınav veren “çılgın Türkler”in geçici bir zaman için de olsa sahip oldukları) şeye muhtacız biz..
Diğer taraftan, bizler; yaklaşık 20 yıldır devam eden, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız çalışmalarda, bencil bir insanın, yurdunu ve milletini, “çok”u şöyle dursun “özü kadar” bile sevemeyeceğini de öğrendik.
Sayılan alanlarda bilinçlenmemize, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsememize, “bencil varlık olmaktan kurtulma”mıza, “diğerkam kişilik edinme”mize yol açan çalışmalarda, bizler:
· Kendimizi tanımağa başladık.
· Bazılarımız “yasa bağımlısı” olduk.
· “Bilinç Çağı”nda yaşamakta olduğumuzun farkına vardık.
· Edindiğimiz “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni (1) kurduk.
· “Toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladığımız bir kavramı hayata geçirdik.
“Çevre bilgimiz”in çevreyi kirletilmemizi, “trafik bilgimiz”in trafik kurallarını çiğnenmemizi, “vergi bilgimiz”in vergi kaçırmamızı, “tasarruf bilgimiz”in israfı, “yasa bilgimiz”in yolsuzluk yapmamızı önlemediği ve “İklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiği dikkate alındığında; “Bilinç Çağı”nın önemi ve Bilinç Üniversitesi’nin işlevi kendiliğinden ortaya çıkar.
Sayın Başbakan ,
Bizler, yaklaşık 20 yıldır devam eden süreçte edinilen “tecrübi bilgi” ile kurulan Bilinç Üniversitesi olarak Türkiye’nin geleceğini belirleme çabalarınızda “üste düşen”i yapmağa hazırız.
SON SÖZ: Yukarıda sözü edilen kendimizi eğitmemizi sağlayan çalışmalarda geliştirdiğimiz, adınıza düzenlediğimiz, “Diğerkamlık Andı” eklidir.
Arz ederiz.
Saygılarımızla.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Turgutreis -BODRUM
(1) : Turgutreis Bilinç Üniversitesi’nin öncelikli hedefi: Bilgi üniversitelerini, Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmaları konusunda ikna etmek, böylece, onların, “Bilinç Çağı”nın bilinçli mühendislerini, mimarlarını, doktorlarını, psikologlarını vb meslek mensuplarını yetiştirme çabalarına katkıda bulunmaktır.
DİĞERKAMLIK (1) ANDI
Ben Recep Tayyip Erdoğan

Bundan böyle:
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime,
*
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA, eşdeyişle “bencillik”le, daha açık deyişle, yolsuzlukla, çok daha açık deyişle, “Burası Türkiye Bağımlılığı” ile savaşacağıma, şöyle ki:
(B)
Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, yani “Burası Türkiye Bağımlıları”nı SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma,
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de KIRMIZIDA GEÇMEĞE kalkışan başka “Burası Türkiye Bağımlıları”nı aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
SÖZ VERİYORUM.
KIRMIZIDA DURMAK: Bireyi erdeme (2) yönlendiren bir ilkedir (3).
SOSYAL YAPTIRIM: Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan, yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim çalışmaları”nda geliştirilen Diğerkamlık Andı yaşama geçtiğinde, bu kadar çok polise, savcıya, hakime gerek kalmayacak, adalet sorun olmaktan çıkacak, “yurtta barış” sağlanacaktır.
(1) Diğerkamlık (özgecilik):
* Başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememe durumu.
* fels. Başkalarının iyiliğine çalışmayı yaşam ve ahlak ilkesi yapan görüş.
* ruhb. Bencillik ve ben tutkusu yerine sevginin başkalarına yönelmesi durumu
Diğerkam (özgeci) : Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen (kimse)
(2) Erdem:
* Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı.
* İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, ruhsal yetkinlik.
(3) İlke :
(1) Her türlü tartışmanın dışında, üstünde sayılan, ana düşünce ve inanış, baş kural.
(2) Temel bilgi, temel kural.
(3) Uyulması gerekli davranış kuralı.
(4) fels. Kendisinden başka bir şeyin çıktığı temel, köken; ilk neden
.
********
ÇUBUKÇUYA ÇAĞRI
Nimet Çubukçu,
Milli Eğitim Bakanı
Sayın Nimet Çubukçu,
Yayınladığınız İlk ders genelgesinde “Amacımız özellikle insan hakları, hukukun üstünlüğünün yanı sıra toplumsal barışı, birliğimizi sağlayacak olan konunun, belki de en önemlisinin (çocuklara yönelik ayrımcılık,) çocukların, çocukların ayrımcılık düşüncesiyle yetiştirilmemesi olduğunu belirtmiş, onların barışçıl, demokratik olgunluğa sahip gençler olmasını istiyorum. Bu nedenle bu yıl ilk ders konusunun “ayrımcılık” olmasını istedik. Hepimiz üzerimize düşeni yapmak zorundayız.” Demişsiniz ( İlk Dersimiz “ayrımcılık”/ Vatan/ 15. 09. 2009)
Sayın Çubukçu,
Ayrımcılık, insanlığın yüz karası bir hastalıktır. Panzehiri “diğerkamlık”tır. “diğerkamlık” “kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen insan”ın yaşam biçimidir. “Ayrımcı” değil “birleştirici” ve Tanrısal bir özelliktir.
Bizler, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız konuyla ilgili çalışmalarda bazı önemli sonuçlara ulaştık. “diğerkâm varlıklar” olduk. “diğerkâmlık” bizim yaşam biçimimizde ete kemiğe büründü.
Sözü edilen çalışmalarda “bundan böyle” diye başlayan bir SÖZLEŞME geliştirdik Adını “diğerkâmlık Andı” koyduk. And’ın kişiyi “erdem”e yönlendirdiğinin farkına vardık.. ”Ne var ki, bu mutlu sonucu ne, bize “herkes sizin gibi olsa”, sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” ya da “siz insanlık için çalışıyorsunuz” diyen topluma, ne de toplumu yönetenlere anlatamadık. Diğer taraftan, yıllardır bu ve benzer konularda bakanlığınıza yaptığımız başvurulardan da bir sonuç alamadık.
Sayın Bakanımız
Bu arada, bir törende , “Gelecek 10 yıllık süreçte öğretmen eğitimi ve istihdamını planlamak amacıyla bilimsel verilere dayalı olarak öğretmen projeksiyonu hazırlanacaktır. Bakanlık da ihtiyaç duyduğu alanlarda mezun olanları hemen istihdam edebilecektir.” dediğinizi öğrendik.
İstihdam edilecek, diğerkam öğrenci yetiştirecek öğretmenlerin diğerkamlık konusunda eğitilmeleri için de yardımcı olmak isteriz.
Açıklanan konulardaki sorunlarımızı ve çözüm önerilerimizi doğrudan arz etmek gereğini duyuyoruz. Bu nedenle özel bir görüşme/randevu talep ediyoruz.
Mustafa Nevruz Sınacı, Ankara.
EKİ: M. E. Bakanı sayın Nimet Çubukçu adına düzenlenmiş “Diğerkamlık Andı”
(*) : “Tecrübi bilgi” ile kurulan Bilinç Üniversitesi’nin hedeflerinden birisi: öğrencileri “kitabi bilgi” ile donatmak olan üniversiteleri; Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmağa yönlendirmek, böylece, onlara, “Bilinç Çağı”nın bilinçli mühendislerini, mimarlarını, doktorlarını vb elemanlarını yetiştirmeleri konusunda yardımcı olmaktır.
(ÇUBUKÇUYA DİĞERKAMLIK ANDI)
Nimet Çubukçu
Milli Eğitim Bakanı
KONU: Bilinç Üniversitesinden M. E. Bakanı’na “Diğerkamlık Andı” önerisi
Sayın Nimet Çubukçu.
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda yıllar önce başlattığımız, insanı davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, yaşam biçimimizde devrim niteliğinde değişikliklere neden olan çalışmalar, zamanla, “Diğerkam Kişilik” edinmemizi sağladı.
Bu kadarla kalmadı, başta hiç hesapta olmayan başka sonuçlara da yol açtı. Şöyle ki::
* Kendimizi tanımağa başladık.
· Bazılarımız “yasa bağımlısı” olduk.
· Yukarıda sayılan alanların tümünde bilinçlendik.
· “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedik.
· “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başladığımızın farkına vardık.
· Edindiğimiz “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni kurduk,
Sayın Bakan,
Sözü edilen çalışmalarda geliştirdiğimiz, adınıza düzenlediğimiz “Diğerkamlık Andı” eklidir.
Bu And’ın M. E. Bakanımız olarak ülke genelinde uygulanmasına öncülük etmeniz durumunda ülkemizde ne gibi olumlu gelişmelerin gerçekleşeceğini takdir edeceğinizden kuşku duymuyoruz.
Bu konuda, uygun gördüğünüz takdirde, yüz yüze görüşüp daha fazla bilgi vermeğe hazırız.
Saygılarımızla.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Turgutreis –BODRUM
EKİ: Diğerkamlık Andı
(*) : Bir makalesi nedeniyle Sayın Prof. Dr. Süheyl Batum’a hitaben kaleme alınmış olan bu mektup aslında üniversitelerimizin kendilerini muhatap kabul eden öğretim görevlilerinin tümü tarafından değerlendirilebilir.
***
Sayın Alev Alatlı,
TRT-2 Televizyonu
“Alev Alatlı ile Hadi Baştan Alalım” programı
Sayın Alev Alatlı,
19. 09. 2009 günü izlediğim programınızda “iklim değişikliği” sorununu irdelediniz, ve bu sorunun neden önlenemediği ya da çözülemediği sorusuna cevap aradınız. Bizler bu soruya, bir cevap bulduğumuza inanıyoruz…
1989 yılında yaşadığımız belde Turgutreis’te başlattığımız çöp toplama kampanyası, izleyen yıllarda çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız “okul dışı eğitim” çalışmalarına dönüştü. Yaşam biçimimizde devrim niteliğinde değişikliklere yol açan bu çalışmalarda, çöp toplamağa başladığımızda öngördüğümüz “temiz çevre” hedefini aştık:
· Kendimizi tanımağa başladık.
· Bazılarımız “ “diğerkam kişilik” edindik.
· Başta sayılan alanların tümünde bilinçlendik.
· Bazılarımız aynı zamanda “yasa bağımlısı” olduk.
· “Bilinç Çağı”nda yaşamakta olduğumuzun farkına vardık.
· Edindiğimiz “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni (1) kurduk.
· “Toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladığımız bir kavramı hayata geçirdik.
· Çocukluğumuzda içtiğimiz And’da yer alan “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedik.
Bu kadarla kalmadık, “İklim değişikliği” sorununun insanoğlunun bu gezegende bencilce yaşamakta oluşundan kaynaklandığını da öğrendik…
“Çevre bilgimiz”in çevreyi kirletilmemizi, “trafik bilgimiz”in trafik kurallarını çiğnenmemizi, “vergi bilgimiz”in vergi kaçırmamızı, “tasarruf bilgimiz”in israfı, “yasa bilgimiz”in yolsuzluk yapmamızı önlemediği ve “İklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiği dikkate alındığında, “Bilinç Çağı”nın önemi ve Bilinç Üniversitesi’nin işlevi kendiliğinden ortaya çıkar.
Sayın Alatlı,
Bize, yukarıda sayılan özellikleri kazandıran çalışmaları yaparken geliştirdiğimiz, “bundan böyle” diye başlayan, bir örneğini sizin adınıza düzenlediğim, “Diğerkamlık Andı” aşağıdadır…
Ancak, bu And”n önemini, bizleri, sözü edilen çalışmaları yaparken gördüklerinde, “herkes sizin gibi olsa”, “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” , “siz insanlık için çalışıyorsunuz” benzeri sözlerle övenlere anlatamadık.
Övenler; ne bizim gibi olmak, ne sayımızı çoğaltmak, ne de insanlık için çalışmak istediler. “Haydi siz de” dediğimizde, “işim çok”, vaktim yok” mazeretine sığındılar.Yurdu ve milleti özlerinden çok sevip sevmediklerini sorduğumuzda ise, sevdiklerini söylediler.
Onların yerinde olsaydım ben de yurdumu ve milletimi özümden çok sevdiğimi söylerdim, başta sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarını yapmamış olsaydım, eğer..
Yukarıda sözü edilen özelliklerimizi dikkate alarak, “Yetmiş milyonluk aile, Türkiye” şeklinde tanımladığımız yeni bir proje başlattık. Ancak, uygulamasını, yaygınlaştıramadık.
Diyeceklerimiz özetle bundan ibarettir. Bir programınızda değerlendirmenizi bekliyoruz.
Saygılarımızla.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Turgutreis -BODRUM

(1) : Turgutreis Bilinç Üniversitesi’nin öncelikli hedefi: Bilgi üniversitelerinin, Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına önayak olmak, böylece, onların, “Bilinç Çağı”nın bilinçli mühendislerini, mimarlarını, doktorlarını, psikologlarını vb meslek mensuplarını yetiştirme çabalarına katkıda bulunmaktır.
***
DİĞERKAMLIK (1) ANDI
Ben Alev Alatlı

Bundan böyle:
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime,
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA, eşdeyişle “bencillik”le, daha açık deyişle, yolsuzlukla, çok daha açık deyişle, “Burası Türkiye Bağımlılığı” ile savaşacağıma, şöyle ki:
(B)
Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, yani “Burası Türkiye Bağımlıları”nı SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma,
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de KIRMIZIDA GEÇMEĞE kalkışan başka “Burası Türkiye Bağımlıları”nı aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
SÖZ VERİYORUM.
KIRMIZIDA DURMAK: Bireyi erdeme (2) yönlendiren bir ilkedir (3).
SOSYAL YAPTIRIM: Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan, yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim çalışmaları”nda geliştirilen Diğerkamlık Andı yaşama geçtiğinde, bu kadar çok polise, savcıya, hakime gerek kalmayacak, adalet sorun olmaktan çıkacak, “yurtta barış” sağlanacaktır.
(1) Diğerkamlık (özgecilik):
* Başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememe durumu.
* fels. Başkalarının iyiliğine çalışmayı yaşam ve ahlak ilkesi yapan görüş.
* ruhb. Bencillik ve ben tutkusu yerine sevginin başkalarına yönelmesi durumu
Diğerkam (özgeci) : Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen (kimse)
(2) Erdem:
* Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı.
* İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, ruhsal yetkinlik.
(3) İlke :
(1) Her türlü tartışmanın dışında, üstünde sayılan, anadüşünce ve inanış, baş kural.
(2) Temel bilgi, temel kural.
(3) Uyulması gerekli davranış kuralı.
(4) fels. Kendisinden başka bir şeyin çıktığı temel, köken; ilk neden.

23 Eylül 2009 Çarşamba

TO BUY A PATRİOT
OR
TO BE A PATRİOT

*

**

WHİCH ONE İS
CHEAPER
OR
EASİER
*

**
UNİVERSİTY OF
CONSCİOUSNESS
*
**
***
duyuru ve çağrı: SERGİ…
Genelde “Burası Türkiye” diyerek ifade ettiğimiz;
“Burası hodkamlar ülkesi Türkiye” şeklinde de tanımlanabilecek…
Adeta bağımlısı olduğumuz, çok hafife aldığımız ve o nedenle de bedelini çok ağır bir biçimde; örneğin sellerle, depremlerle, yangınlarla ödediğimiz, (bazıları ekli listede görüldüğü üzere gazete manşetlerine yansıyan) sorunlarla ilgili bir sergi açılacaktır.
Bu serginin amacı:
Sözü edilen sorunlara karşı başlatılan “savaş”la ilgili birikimi, sorunu üretenlerle paylaşmak, (onların) geleceğin “Burası diğerkamlar ülkesi Türkiye”sini inşa çalışmalarında yer almalarını, diğer bir deyişle, “sorunun değil çözümün parçası” olmalarını sağlamaktır.
Amacı açıklanan ve bir konferans eşliğinde sunulacak olan sergi için ad önerinizi bekliyoruz.
Mustafa Nevruz SINACI
Bilinç Üniversitesi Basın-Yayın, Halkla İlişkiler ve Hukuk Müşaviri
Hukukçu, Siyaset Bilimci, Araştırmacı-Yazar
e.MAİL:
gercek.demokrat@hotmail.com,
Tel : (0312) 312 433 82 06

7 Eylül 2009 Pazartesi

TRT-2'den "FEZA SEZEN" e "MEKTUP" ve "hatırlatmalar" !...


Feza Sezen; TRT-2 Avrupa Vizyonu Programı
Sayın Feza Sezen,
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker suç dosyalarının tarihte ilk kez 1.5 milyona ulaştığını, kilitlenme noktasına geldiklerini, ekonomik suçların dörde katlandığını, elektrik hırsızlığının 100 bin, karşılıksız çek 50 bin, hırsızlık ve gasp 60-70 bin dosyayı bulduğunu, artan iş yükü nedeniyle 6 yeni daire oluşturulduğunu, yenisi gelmese bile bu davaların 10 yılda sonuçlanamayacağını, on binlercesinin zaman aşımına uğrayacağını söyledi…(Suça Battık/ 27.09/2008/Akşam)
Bizler, sayın Gerçeker’in dile getirdiği bu gerçek karşısında, “Yurtta Barış”ın, “tek yürek”, ya da “tek yumruk” olmanın, “birlik ve beraberlik”ten söz etmenin mümkün olmadığını savunuyoruz. Aksini söyleyenlerin büyük bir gaflet içinde olduklarını düşünüyoruz. Bu acı gerçeği tersyüz etmenin yolu, polis sayısı çoğaltmak ( polis devletine gitmek), hakim ve savcı sayısını arttırmak, Yargıtay’da daha fazla daire kurmak değil, insanımıza “diğerkam kişilik”, diğer deyişle, suç işlemesi düşünülemeyecek bir özellik kazandırmaktan geçer.
Bu mümkündür:
Sayın Sezen,
Biz birkaç, yıllardır, kişi çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız bazı çalışmalar yapıyoruz. İnsanı, sayılan alanlardaki davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bireye “diğerkam kişilik” kazandıracağını gözlediğimiz bu çalışmalarda :
* Kendimizi tanımağa başladık., * Bazılarımız “yasa bağımlısı” olduk.
* Yukarıda sayılan alanların tümünde bilinçlendik., * “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedik., * “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başladığımızın farkına vardık.
* Edindiğimiz “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni kurduk,
Sayın Sezen,
“Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemeyi başarabildiğimizde; hafife aldığımız nedenle bedelini toplum olarak çok ağır ödemekte olduğumuz “Burası Türkiye Bağımlılığı”ndan kurtulacağımızı, “Muasır Medeniyet”i aşacağımızı, “yetmiş milyonluk bir aile” olacağımızı, adaletin sorun olmaktan çıkacağını, günümüzdeki kadar çok polise, savcıya, hakime gerek kalmayacağını savunuyoruz. Bu savımızı doğrulamağa, yurdumuzu ve milletimizi özümüzden çok sevdiğimizi kanıtlamağa hazırız…
Yukarıda sözü edilen “Okul dışı eğitim” çalışmalarında geliştirdiğimiz “Diğerkamlık Andı” eklidir.
Sayın Sezen
Avrupa Vizyon’u çalışanları olarak, And”da, "bundan böyle" diye başlayan satırdaki boşluğa ad ve soyadlarınızı yazdığınız takdirde; Bizlere, “herkes sizin gibi olsa” ya da, “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı diyen”, ancak yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim “ çalışmalarında (kibirleri izin vermediği için) yer alamadıkları nedenle bizler gibi olamayan ya da sayımızı çoğaltmak için çaba gösteremeyen, fikren beraber olduğumuz on-binlerce insan arasında yer almış olursunuz…Ardından And’da söylenenleri uygulamağa başlar ve kararlılıkla sürdürebilirseniz, kibrinizi yenmeyi başarabilirseniz, "bizlerden biri" olursunuz. Bilinç Üniversitesi kurucuları arasında yer alırsınız. İşte o zaman dünyalar bizim olur…

Çalışmalarımızı değerlendirmenizde yardımcı olacağına düşündüğümüz bazı yazılarımız eklidir. Saygılarımızla
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Turgutreis –BODRUM
EKLERİ: 1.Diğerkamlık Andı
2.Yolsuzlukları önlemek atla deve değil
3.Öğrenci Andı
Ek:1,
DİĞERKAMLIK (*) ANDI
Ben ……. ……..
Bundan böyle:
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime,
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA, eşdeyişle “bencillik”le, daha açık deyişle, yolsuzlukla, çok daha açık deyişle, “Burası Türkiye Bağımlılığı” ile savaşacağıma, şöyle ki:
(B)
Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, yani “Burası Türkiye Bağımlıları”nı SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma,
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de KIRMIZIDA GEÇMEĞE kalkışan başka “Burası Türkiye Bağımlıları”nı aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
SÖZ VERİYORUM.
KIRMIZIDA DURMAK: Bireyi erdeme (**) yönlendiren bir ilkedir (***).
SOSYAL YAPTIRIM: Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
ANDI HAZIRLAYAN
Galip Baran: Bilinç Üniversitesi Kurucusu
(*) “Diğerkamlık Andı” : Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan, yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim çalışmaları”nda geliştirilen bu And yaşama geçtiğinde, bu kadar çok polise, savcıya, hakime gerek kalmayacak, adalet sorun olmaktan çıkacak, “yurtta barış” sağlanacaktır.
(**) Erdem:
(1) Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı.
(2) İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, ruhsal yetkinlik.
Diğerkam (özgeci) : Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen (kimse)
(*) Diğerkamlık (özgecilik):
(1) Başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememe durumu.
(2) fels. Başkalarının iyiliğine çalışmayı yaşam ve ahlak ilkesi yapan görüş.
(3) ruhb. Bencillik ve ben tutkusu yerine sevginin başkalarına yönelmesi durumu
(***) İlke :
(1) Her türlü tartışmanın dışında, üstünde sayılan, anadüşünce ve inanış, baş kural.
(2) Temel bilgi, temel kural.
(3) Uyulması gerekli davranış kuralı.
(4) fels. Kendisinden başka bir şeyin çıktığı temel, köken; ilk neden.
***
Ek: 2, YOLSUZLUKLARLA MÜCADELE, ATLA DEVE DEĞİL
ÖN BİLGİ: Galip BARAN: 05.11.2007
Bencillik yolsuzluğu, yolsuzluk yoksulluğa doğurur. Bencilliğin, eşdeyişle, “NEFS” in hükümran olduğu yerde yolsuzluk, yolsuzluğun hükümran olduğu yerde yoksulluk kaçınılmazdır. Aslolan, “NEFS” e hakim olabilmektir.
Yolsuzlukla Mücadele Derneği Başkanı sayın Abdullah Çavuş’un, (A. Ç.) 8. 27. 2006 tarihinde <
www.turkcelil.com> sitesinde yer alan yazısında yer alan bazı açıklamaları ve benim (G.B.)aynı konuda karşı düşüncelerim :
A. Ç. : Şimdiye kadar, yolsuzluk ve rüşvet denildiğinde, akla sadece bir iki kurum ve kuruluş gelirken, bu gün, Devlet Tiyatroları, Türk Dil Kurumu, Üniversiteler gibi kurumlarda da yolsuzluklara rastlanır olması, bütün bunların ötesinde silahlı Kuvvetlerimizin bazı ihaleleri hakkında yapılan soruşturmaların, orgeneral seviyesine kadar uzanıyor olması ve yolsuzluk için oluşturulan çetelerin stratejik açıdan çok önemli kurumlarımıza ulaşmış olmaları, bu hastalığın hızla yayıldığını ve mücadele için hiç vakit kaybedilmemesi gerektiğini göstermektedir. G. B. : Bize göre yolsuzluk sorunu, insanoğlunun “bencil bir varlık” oluşundan kaynaklanmakta olup, üstesinden gelinebilmesi için, değişmesi, “sencil bir varlık” olmak için çaba göstermesi gerekmektedir.
Bizler, bu gerçeğin; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi alanlarda yıllar önce başlattığımız , “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmaları yaparken farkına vardık. Yıllardır devam eden bu çalışmalarda insanın iki temel özelliğiyle, “bencillik” ve “sencillik” kavramlarıyla tanıştık.
Toplum olarak “Bencillik” konusunda sicilimizin pek temiz olduğu söylenemez.
Örneğin:
(a) Kaynak; Evrensel İnsan; S. 222; Ergün Arıkdal :
Her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, vicdan sesini savunan,vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar” ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.
(b) Bencil bir toplum olduğumuz, Atatürk’ün aşağıdaki sözlerinden de anlaşılıyor.
Kaynak: “Atatürk’ten İnsanlığa yol gösteren sözler”, Truva Yayınları ve “Atatürk’ten Ölmez Sözler”, Bilge Yayınları.
* Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmek yerine daha çok kendini düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir.
* Şahsımız için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım, çalışmanın en yükseği budur.
* Herhangi bir şahsın, memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.
* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.
* Hususi (özel) menfaat, ekseriya(çoğunlukla), umumi menfaatle tezat (çelişki) halinde olur.
* Ulusları yönetenler için ilk ve en zor görev, kişisel bencilliğe kapılmaktan kendilerini korumalarıdır.
“Özgecilik” ve “diğerkamlık” kelimeleriyle eş anlamlı bir sözcük olan “Sencillik”, Kur’an’da, “başkalarının mutluluğunu kendi çıkarına tercih etme” anlamına gelen “İsar” kavramında ifadesini bulmuştur.
Kaynak: Yaşar Nuri Öztürk; Kur’an’ın Temel Kavramları; Haşr suresi 9 Ayet.
Ruhbilimci, toplumbilimci, düşünür ve yazar Erich Fromm “sencil varlık”ı şöyle tanımlıyor:
Hiçbir şeyi elde etmeye, kendine mal etmeye ve ona egemen olmaya çalışmayan; her şeyi kendi bütünlüğü, canlılığı içinde seven; kendisini geliştirmek ve evrimleştirmek için çalışan insan.
Fromm, bu özelliklere sahip insanın sözcüklerle tanımlanamayacağını ifade ediyor…
Kaynak: Sahip olmak ya da olmak; Erich Fromm; sayfa: 8.
Bencillik illeti asker, sivil, sanatçı, yöneten, yönetilen ayırımı yapmıyor. Aslında, sistem ya da kurulu düzen, (Benciller Dünyası) insanı bencilce bir yaşama yönlendiriyor, köleleştiriyor. Kendisini tanımasını, kendisi olmasını engelliyor.
“Küresel ısınma”nın sebebi hikmeti bu düzen. İnsanoğlu, bu düzeni değiştirmek, “Senciler Dünyası”nı yaşama geçirmek için çalışmadığı takdirde felaketin önlenemeyeceği açık.
Bizler; üç kişiyi bulmayan varlığımızla yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarını yaparken, “NEFS” imizle savaşırken kendimizi geliştirdik, özgürlüğümüzü kazandık. “sencil varlıklar” olduk, “yasa bilinci” edindik. Bu sonuçtan yola çıkarak, insanın, benzer çalışmalar yapmadıkça içindeki “bencillik/yolsuzluk canavarı”nın farkına varamayacağını, özgürlüğünü kazanamayacağını savunuyoruz. Bu anlayışla geliştirdiğimiz “ Sorun bencillik: Çözüm Sencillik” şeklindeki slogan eşliğinde çalışıyoruz. Ne var ki, insanlar, bu sloganı akıllıca bulmalarına karşın bizi anlamıyorlar, ciddiye almıyorlar. Neden? Bu noktada, sözü Sayın Figen Atalay’ın , “WORLD WİSE” örgütünün kurucusu, Mark DUBOİS ile İstanbul’da yaptığı röportaj ile ilgili, “Dünya için ne yapabilirim” başlıklı yazısına getirmek istiyorum. Atalay, o yazıda DUBOİS’nın şu sözlerini aktarıyor: (Cumhuriyet Gazetesi; 26. 07. 1993)
Dünyaya zarar vermeden nasıl yaşayabileceğimizi öğrenmeliyiz. Herkes aynaya bakarak, ‘ben ne yapabilirim’ sorusunu kendisine sormalıdır.
İnsanlar artık çevre sorunlarının bilincinde, ama harekete geçmekte oldukça yavaşlar. Çünkü, “Ben tek başıma ne yapabilirim ki? Hiç kimse bir şey yapmıyor, benim yapmamın anlamı yok” diyerek elini kolunu bağlayıp oturmak kolay. Tek başına da yapılabilecek şeyler olduğunu düşünerek harekete geçmek kolay değildir ama yapılması gereken budur. Dünya üzerinde bir ya da iki “ÇILGIN İNSAN” ın tek başlarına yaptıkları pek çok önemli işler vardır.
Bizler, içimizdeki “Yolsuzluk Canavarı”nı yukarıda sözü edilen çalışmalarda geliştirdiğimiz projeleri uygulayarak terbiye ettik. Bu çalışmaları yaygınlaştırmak için, büyük çaba harcıyoruz. Henüz, kayda değer bir sonuç alamadık. Fikren uyuştuğumuz insan çok ama fiiliyatta buluştuğumuz kimse yok…
Bizleri çalışırken izleyenler, “herkes sizin gibi olsa”, “ sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” , Allah sizden razı olsun” benzeri sözlerle övmelerine karşın, bizler gibi olma konusunda hiç istekli değiller. “Haydi, sen de/siz de” dediğimizde “işim çok” ya da “vaktim yok” bahanelerine sığınılarak savunulan bu isteksizliğin “bencil” ve “kibirli varlık” oluşlarından, ancak bu gerçeğin farkında olmayışlarından kaynaklandığını düşünüyoruz. Hele, ellerinde çanta ve cüppeleriyle kırmızı ışıkta, geçen avukatların, Hukuk Fakültesi mezunlarının kendilerini “duruşmaya yetişeceğim” diyerek savunduklarını gördükten sonra, bencillik canavarının gücüne hayran (!) olmaktan öte bir şey düşünemiyor; Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bir “hukuk devleti” olduğunu “hukukun üstünlüğü” ilkesinin ne anlama geldiğini/anlamsızlığını düşünmeden edemiyor insan.
A. Ç. : Yolsuzluk, çoğunlukla rüşvet, hırsızlık, torpil, adam kayırma, kara para, kayıt dışı ekonomi, mafya ekonomisi kavramlarıyla karıştırılmaktadır. G. B. : Sayılan sorunların tümü; “bencil varlıklar”ın faaliyet gösterdiği, yasa dışı eylemlerini gerçekleştirdiği alanlarıdır.A. Ç. : Yolsuzluk konusunun bilimsel olarak çok az irdelendiğini, üniversitelerimizde yayınlanmış olan çalışmaların bir elin parmakları kadar az olduğunu gördük. Genelde konu kitaplar veya makaleler bazında kalmış, bu hastalığın teşhisi ve tedavisi konularında ise çok az sayıda çalışma yapılmıştır. G. B. : Bizler; yukarıda da açıklandığı üzere, akademik bir iddiası olmamasına karşın yaptığımız, insan davranışlarını incelediğimiz çalışmalarla, yolsuzluğun tedavisi için, etkili bir çözüm bulduğumuza inanıyoruz.
A. Ç. : Bu manada en güncel ve kapsamlı denebilecek çalışma Meclis Araştırma Komisyonu’nun çalışması olarak ortaya çıkmış olmakla beraber, yolsuzlukların tasnifi konusunda akademisyenlerin çalışmalarının dışına çıkılarak, cezai yaptırımı olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayırmış olmalarından dolayı, yolsuzluk kavramının, sosyolojik manada kültürler arası farklı algılanabilecek olması halini, göz ardı etmiş bulunmaktadır. G. B. : İnsanın “bencil bir varlık “ olduğu gerçeğinin idrak edilememesi, bize göre, yolsuzluk konusunda yapılacak çalışmaların önünü tıkayan tek ve en büyük engeldir. Sayın Meclis Araştırma Komisyonu üyeleri de aynı engele takılmış olabilirler.
A. Ç. : Yasama ve yürütme gücünü elinde bulunduran otoritenin çıkarına uygun düzenlemeler yapması hallerinin ve gizliliğin önem kazandığı görülmektedir.
G. B. : Yasama ve yürütme gücünü temsil eden TBMM Araştırma Komisyonu üyeleri ile ilgili düşüncemiz yukarıda ifade edildi.
Bize göre; Bencil bir varlık, belediye başkanı, kaymakam, vali, bakan, başbakan, genel kurmay başkanı, meclis başkanı, cumhurbaşkanı olduğunda içindeki “Bencillik Canavarı”nın farkına varamaz, tutsaklıkdan kurtulamaz. Bir başka deyişle, “Bencillik canavarı”, adam ayırmaz, makam, unvan tanımaz.
A. Ç. : Yolsuzluk, yasalara aykırı bir durum olduğu için zorluklar yaşanmaktadır. İlgililer böyle bir konuda konuşmaktan ve bilgi vermekten kaçınmaktadır. G. B. : Yolsuzluk yapan “bencil varlık” çıkarını korumak için her türlü tedbiri alacak, açık vermemek için elinden geleni yapacak, minareyi çalan kılıfını hazırlayacaktır.A. Ç. : TÜSİAD'ın yaptırmış olduğu bilimsel anketler sonucundan da yolsuzluk kavramının vatandaşlarımız tarafından da net olarak tanımlanamadığını görmekteyiz.
G. B. : Yolsuzluk kavramı vatandaş/seçmen tarafından tanımlanamıyorsa, yani vatandaşın/ seçmenin, “yasa bilinci” yoksa, bakın neler olabiliyor:
Turgutreis’te bağımsız aday olarak katıldığım, aday oluşumun nedenini : “Bencillikle savaşmak için başlattığım çalışmaları Başkan olarak sürdürmek” diyerek açıkladığım 2004 seçimlerinde geçerli 5264 oyun 11 tanesini alabildim.
Yaptığım çalışmaları yıllardır izleyen Turgutreislilerin/seçmenlerin, bol keseden övgüleri dikkate alınacak olursa en azından 50-60 oy almam beklenirdi.
Oysa, iktidarda olan, iktidarda olmanın nimetlerinden (!) yararlanarak itfaiye binasına fotoğraflı posterini astıran (yolsuzluk yapan) ANAP’lı Belediye Başkanı A. Server Yazgan, 2561 oyla yeniden seçildi.
Şimdi, bu sonucun/yolsuzluğun toplum tarafından nasıl değerlendirildiğine bakalım: Sayın Yazgan’ın İtfaiye binasına pankart astırdığını bunun yasal olmadığını söylediğim Turgutreisliler/seçmenler, “o kadar olacak” dediler. Yolsuzluğu onayladılar. Yerel basından bir genel yayın yönetmeni, yolsuzluk yapan başkanı, “ kazansın ki, çalışabilsin” diyerek savundu. A. Server Yazgan’ ın, yıllardır, “en başarılı Belde Belediye Başkanı” seçildiğini de dikkate alalım ve düşünelim…
Ülkenin her bölgesinden ve farklı kültür seviyesinden insanların, gelip yerleştikleri bir belde olan Turgutreis’te yaşayanların seçim, siyaset, demokrasi, yasa ve “yasa bilinci” gibi konularda Türkiye’yi temsil ettikleri söylenebilir. “Turgutreis, Türkiye’dir” denilebilir…
Ben, yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarını, seçim bildirgemde söz verdiğim nedenle, seçildikten sonra, ülkenin her tarafında sürdürecektim. Örneğin sokaklarda izmarit toplayacaktım. Böylece, “ bencil” ve “kibirli” seçmenlerin sokakta izmarit toplayan bir başkan hakkında ne düşündüğünü öğrenecektim. Başkan olamadığıma değil, bu merakımı gideremediğime üzülüyorum…
22 Temmuz 2007 Genel seçimlerine Muğla’dan bağımsız aday olarak katıldım. Geçerli 443.908 oyun 75’ini alabildim. Seçilseydim yukarıda sözü edilen çalışmaları ülkemin gidebildiğim her yerinde sürdürecektim. Böylece, “kibirli Türk halkı”nın sokakta izmarit toplayan bir milletvekili hakkında ne düşündüğünü öğrenecektim…
Ben, izmarit toplamaya devam ediyorum. Bu tür çalışmaları “ölünceye kadar” sürdüreceğime yıllar önce söz vermiştim. (Her kavşağa bir Galip; Sabah Gazetesi; 16. 12. 1997)
Bu arada izmarit toplamanın bir yararından da söz etmek isterim. Bu uygulama, insanı özgürleştiriyor; olgunlaştırıyor; kibrini kırıyorTEDMER (Türkiye Etik Değerler Merkezi) ile ilgili bir haberden alıntılar (*)(Cumhuriyet; 26.11.2005) ve benim düşüncelerim:
* TEDMER Yönetim Kurulu Başkanı Prof Dr. Sabih Tansel, Türkiyenin etik ve ahlaki değerler açısından sorunlu bir dönem yaşadığını belirtti. “Etik sözcüğü bile insanları korkutuyor” (dedi).
G.B. : Bize göre, insan, sencil bir varlık olabildiğinde, “etik bilinci” edinecek, “etik” sözcüğünden korkmayacaktır. Çiğ yemediği için karnı ağrımayacaktır.
* TEDMER’in yeni yönetim kurulunun, iş dünyası yerine bu kez akademisyen ağırlıklı olması dikkat çekti.
G. B. : İş dünyasının önde gelen kuruluşlarından TÜSİAD’ın yolsuzluk konusunda bilimsel bir anket yaptırdığı, ve bu anketle ilgili düşüncelerimiz yukarıda ifade edildi.
TEDMER Yönetim Kurulu yeni üyelerinin seçilişinde iş dünyası yerine akademisyenlerin tercih edilmesi de gösteriyor ki, yolsuzluk konusunda TÜSİAD da masum değil. Yolsuzluk canavarı TÜSÜAD, MÜSİAD ayırımı yapmıyor.
* Etik değerler kavramının ilk öğretim öncesi dönemde yerleştirilmesi gerektiğini düşünen TEDMER’in en son projesi; 3-6 yaş grubu için bir kitapçık hazırlayarak Türkiye’nin tüm okul öncesi kurumlarına dağıtmayı ve çocuklara bunu öğretecek öğretmenleri eğitmeyi öngörüyor.
G. B. : Diyelim ki, TEDMER üyeleri ve okul öncesi kurumlara dağıtılacak kitapçıkları hazırlayacak bilim adamları “etik bilinci” edinmiş varlıklardır. Ancak, bizler, çocuklara “etik bilinci”ni kazandıracak öğretmenlere kimin “etik bilinci” kazandıracağını, onları kimin eğiteceğini merak ediyoruz.
Bizler, yukarıda da ifade edildiği üzere, bencil bir varlığın, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız türden çalışmalar yapmadıkça, çevre, tasarruf, trafik, vergi v.b. alanlarda bilinçlenemeyeceğini saptamış bulunuyoruz….
TEDMER’in, hazırlatacağı kitapçık konusunda, bizim birikimimizden, hiç değilse bundan sonra, yararlanmayı düşünüp düşünmeyeceğini de merak ediyoruz….
* Prof Tansel, “etik bilinci”nin medya, devlet ve hükümet kademelerinde de oluşturulması gerektiğini vurguladı. Tansel, etik değerler yasası çıkarken TBMM, Silahlı Kuvvetler ve öğretim görevlilerinin kapsam dışı tutulduğunu ve geriye “zavallı halk”ın kaldığını söyledi.
G. B. : “Etik bilinci”nden söz edilebilmesi için, ”bilinç” kavramı üzerinde uzlaşılması gerekiyor. “Bilinç”, soyut bir düşünce midir, yoksa somut bir kavram mıdır? Yukarıda sözü edilen çalışmalarımızdan çıkan sonuca göre, bilinç ; sorumluluk içeren, insan davranışlarında tezahür eden somut bir kavramdır .
Bilinç, sözlükte –Ali Püsküllüoğlu- “İnsanın kendisini, çevresini, ve olup biteni tanıma, algılama, kavrama, fark etme yetisi” olarak tanımlanmış. Görülüyor ki, ”bilinç, “yeti” ile sınırlı kalmış. Bizler, bu tanımı yetersiz bulduk, “sorumluluk” da ekledik. Acaba, öğrenim durumumuza bakmadan, boyumuzdan büyük bir iş mi yaptık ?...
Ayrıca, yine öğrenim durumumuza bakmadan soruyoruz: “Etik bilinci” medya, devlet ve hükümet kademelerinde nasıl oluşacak? “Etik yasası”nda kapsam dışı tutulan TBMM, Silahlı Kuvvetler, ve öğretim üyelerinin “etik bilinci”ne sahip olup olmadığına kim karar verecek ?
Bizler, Diogenes’i hatırlıyoruz ve yasa kapsamına alınan “zavallı halk” adına bu soruya cevap verecek “ insan”ı arıyoruz...
İlaveten , etik sözcüğünü kullananlara, özellikle de, bu konuda söz sahibi olduklarını düşünenlere, yine boyumuzu aşarak, aşağıda, “KONUYLA İLGİLİ BAZI BİLGİLER” bölümünde yer alan “SENCİL VARLIK VE KENDİNİ TANIMA” başlığı altında görülen “Sokrat’ın etik anlayışı”nı dikkatle okumalarını öneriyoruz.
A. Ç. : Yolsuzluk konusunda İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından yapılan ankette, verilen cevaplara göre; birinci sırada hırsızlık, ikinci sırada haksız kazanç ve rant, üçüncü sırada rüşvet, dördüncü sırada popülizm gelmektedir. G. B. : Bu ankete cevap verenler, içlerindeki “Bencillik Canavarı”nın farkında olsalardı verecekleri cevaplar bizim bulgularımızla bire-bir örtüşürdü.
TÜSİD’la ilgili olarak yukarıda dile getirilen düşüncelerimiz, yolsuzluk konusunda anket yapan İTO için de geçerlidir. TUSİAD gibi İTO üyeleri de insandır. İnsan, genelde, bencil bir varlıktır.
A. Ç. : Yolsuzluğun birçok tanımı yapılmıştır. Konferans ve toplantılarda, tanım sorununa büyük zaman harcanmıştır. Yolsuzluk tarifi zor ama fark edilmesi kolay bir olgudur. Değişik gözlemciler, belirli davranışların yolsuzluğa işaret ettiği konusunda hemfikir olmuşlardır. G. B: : Yolsuzlukların önlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu’nun ve bir Mücadele Derneği’nin kurulduğu, bu konuda büyük bir çaba harcandığı anlaşılıyor. Bizler yolsuzluk sorunuyla ilgili bulgularımızın bu kurum ve kuruluşlarca değerlendirileceğini ummak istiyoruz.
A. Ç. : Kasabasına havaalanı yaptıran bir siyaset adamı, yolsuzluk yapmış olmaktadır. G. B. : Hava alanı yaptırmak, üniversite ya da bir fakülte açtırmak bencil siyasetçinin, (popülist politikacının) seçmenlerini avlamak/tavlamak için kullandıkları etkili araçların bazılarıdır.A. Ç. : Yolsuzluk, ayrıca, rüşvet hediye adı altında gizlenebilmektedir. G.B. : Trafikte “çorba parası” olarak alınışına/verilişine bakılırsa, rüşvet çok hafife alınan, çok masum (!) yolsuzluklardan birisidir.
A. Ç. : Yolsuzluk kelimesine yüklenilen anlamlar konusunda bir karışıklık yaşanmaktadır. G. B. : Sorumlusunun “Bencillik Canavarı” olduğu yolundaki saptamamızın yolsuzluk kavramına yüklenen anlam karışıklığına son vereceğini düşünüyoruz.A. Ç. : Son yirmi yıldır uygulanan ekonomik politikalar yolsuzluğun artmasına yol açmış büyük bir sorunun ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. G. B. : Bu hastalığın kaynağı ve nasıl mücadele edileceği ile ilgili düşüncelerimiz ve öngördüğümüz tedavi yukarıda ifade edildi. A. Ç. : Günümüzde yolsuzlukla birlikte artan ahlaki çöküntü, demokrasiye ve hukuk sistemine olan güveni zedelemektedir. G.B. : “Bencil varlıklar”, “sencil varlıklar” olmayı becerebildiklerinde, bir başka deyişle, “Benciller Dünyası”, “Senciler Dünyası”na dönüşebildiğinde, yalnız demokrasi, hukuk ve adalet değil, evrensel değerlerin tümü rayına oturacaktır. A. Ç. Ekonomik ve siyasal gelişmeyi tehdit eden, demokrasi ve erdem özlemlerini çökerten, insanlığı uygarlığın başladığı zamandan beri kemiren bu hastalık, uluslararası bir nitelik kazanmış durumdadır. G.B.: Bu hastalık/bu illet “Benciller Dünyası” sakinlerinin, kendi başlarına ördükleri bir çoraptır. Yaşanmakta olan sorunlar ekilenin biçildiğinin kanıtlarıdır.
A. Ç. : Yolsuzluğun hem ulusal hem uluslar arası alanda öncelikli bir konu haline gelmesiyle, ulusların birlikte ortak davranış standartları geliştirmeleri ihtiyacı doğmuştur. Uluslararası işbirliği yolunda önemli adımlar atılmış, işbirliği mekanizmaları da oluşturulmaya başlanmıştır. G.B. : “Benciller Dünyası” sakinlerinin işbirliği yapmaları düşünülemez, işbirliği tabiatlarına aykırıdır, yapılanlar yapaydır. Yukarıdaki açıklamalarımız, bu konuda yol gösterebilir. Bizler, bu konudaki birikimimizi ilgililerle paylaşmağa hazırız.A. Ç. Yolsuzluğun geçmişi, insan topluluklarının yöneten-yönetilen olarak kendi içinde ikiye ayrılmasına kadar uzanır. Yöneten-yönetilen ayrımının olmadığı bir toplumda kamusal içerikli yolsuzluktan söz etmek de imkansızdır. G. B. : “Senciller Dünyası”nda yöneten yönetilen ayrımı olmayacak, buna ihtiyaç kalmayacaktır. “Senciller Dünyası” sakinleri hem yöneten, hem yönetilen olacaktır.
Yöneten sözcüğü, bana yaşadığım bir olayı hatırlattı: İstanbul Taksim’de, kımızı ışıkta geçen yayaları uyarırken, o günlerde İstanbul’da Emniyet Müdür yardımcısı olan, halen Ankara Emniyet Müdürü olarak görev yapan Ercüment Yılmaz beni gözaltına aldırdı. (Kırmızı ışık eylemcisi göz altında; Milliyet; 22 Nisan 1998)
Ercüment Yılmaz bu tutumunu, sonraki yıllarda, Ankara’da yaptığımız çalışmalarda da sürdürdü. Çalışmalarımızı engellemeye çalıştı.
Sayın Yılmaz’ın, benzer çalışmalar yapmak ya da bizim çalışmalarımızda yer almak isteyenleri caydıran bu davranışının ülkeye neye mal olduğunu, nasıl değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmekte güçlük çekiyorum.
A. Ç. : İki bin yıl önce Hint Kralı. Yedi yüzyıl önce, Dante yolsuz davranışlara duyulan nefreti yansıtmıştır. G. B. : M.Ö. IX yüzyılda yaşamış olan Xentius’a ait bir yazıtta; “Ahlaksızca kazanmaktansa onurunla ve dürüstçe kaybet, çocuklarına bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür” denildiği görülüyor.
Bu kaynaklar da gösteriyor ki, yolsuzluk illeti insanla yaşıt bir olgudur. İnsanla/uygarlıkla yaşıt bir sorunun çözümünde yer almanın, “Senciler Dünyası”nı kurmak için çalışmanın “misyon” olduğuna inanıyoruz…
A. Ç. : Osmanlı Devletinin son dönemlerinde de yolsuzluk ve rüşvet hakimdir. Bu dönemde, kendileri de birer yönetici olan yazarlar konu hakkında çok sayıda eser yazmışlardır.
G.B. : Her ırkın, her dönemin hastalığı “Bencillik İlleti”nin Osmanlı toplumunu etkilememesi beklenemezdi. A. Ç. : İnsanoğlunun bugün ulaştığı evrim düzeyi, Tanrı ve Cehennem korkusunun insanoğlunu dürüst olmaya yöneltmediği bilinmektedir. Kültürün, etiğin ve yasaların daha etkili olduğu da bilinen bir olgudur.
G. B. : “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır”, “Ödediğin vergi sana hizmet olarak dönecektir” ve “vergi kalkınmanın temelidir” şeklindeki duyuru ve çağrılar “bencil varlık”ın, “eşref-i mahlukat”ın bu kutsal görevi ciddiye almasını sağlayamıyor, ne yazık ki.
Müftülüklerin “KAMU HAKLARI” (vergi) ile ilgili bir hutbesinde söylenenler: “ Devletin yapmak zorunda olduğu saymakla bitmeyecek kadar çok işi vardır. Vergi olmadan devletin bu hizmetleri yapması mümkün olur mu? Devletin sağladığı imkanlarla servet edinen kişiler, vergi kaçıranlar, kul hakkı yemiş, kazançlarına HARAM karıştırmış olurlar“.
A. Ç. : Yolsuzluğun en çok kullanılan en basit tanımı Dünya Bankası'nın kullandığı tanım… büyük özel teşebbüslerde, ….. bir kişi, partisi, sınıfı, grubu, dostları ….. için de yolsuzluk yapabilmektedir.
G.B. : Yolsuzluğun tanımından çok, nedenleri, hangi amaçla yapıldığı üzerinde durulmalıdır. A.Ç. : Rapor alarak tatile giden, ihtiyaç yok iken görevlendirme çıkaran bir kamu çalışanı, bakanların seçim bölgelerine yaptığı yatırımlar bir tür yolsuzluktur.
G.B. : “Bencillik /Yolsuzluk Canavarı”nın çalışan-çalıştıran ya da yöneten-yönetilen ayırımı yapmadığı, her “bencil varlık”a musallat olduğu yukarıda ifade edildi.A.Ç. : Bu tespitlerden hareket ile yolsuzluk gibi bilimsel olarak çok az irdelenmiş olan bir kavramı ayrıntılı olarak, tanımlamadan ve sınıflandırmadan, üzerinde çalışma yapmak ve bilimsel sonuçlar çıkarmak ise mümkün değildir. G.B. : Yolsuzluğun tanımından çok, nedenleri ve hangi amaçla yapıldığı üzerinde durulmasının önemli olduğu yukarıda ifade edildi. Bu sonuçlar “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalardan çıkarıldı… SON SÖZ: Yolsuzlukla ilgili tesbit, öneri ve görüşlerimizin değerlendirilmesini bekliyoruz.Galip BARAN // HABİTAT Yurttaşlık, Bilinç, Sencilik, Yolsuzlukları Önleme ve Yasa Bağımlıları Kozaları Kolaylaştırıcısı
KONUYLA İLGİLİ İLAVE BİLGİLER..
( 1) SENCİL VARLIK - BENCİL VARLIK:
“Olup biten, her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kendini sorumlu tutma” yı ve “bu sorumluluğun gereğini yerine getirme” yi ilke edinmiş olan “sencil varlık”, başkalarının göremediklerini görür, düşünemediklerini düşünür, anlayamadıklarını anlar, yapamadıklarını yüksünmeksizin yapar.
Sencil varlığın neler yaptığını, nasıl yaşadığını görenler, takdirlerini, “herkes senin gibi olsa” bu ülkede her şey düzelir”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek ifade ederler. Aralarında “sen ibadet ediyorsun” diyenler de olur. Ne var ki, onu övenler benzer şekilde davranamazlar/ ibadet edemezler. Bu onlara zor gelir. Önerildiğinde ise, “işim çok”, “vaktim yok”, “başım ağrıyor” benzeri mazeretlere sığınırlar.
“Bencil bir varlık”ın “sencil” olabilmek, diğer deyişle, “NEFS”iyle başedebilmek için yapması gereken ilk, BELKİ DE TEK ŞEY, örneği aşağıda görülen, “Yurttaş”ın Andı’nda sayılan alanlarda, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız türden bir çalışma yapmak ya da böyle bir çalışmanın içinde yer almaktır.
(2) “YURTTAŞ”IN ANDI :
Ben, …… ……….
Bundan böyle:
(A) Aşırı tüketmeyeceğime, vergi kaçırmayacağıma, çevreyi kirletmeyeceğime, milli servete zarar vermeyeceğime, trafik kurallarını çiğnemeyeceğime, rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma, imar yasasına aykırı işler yapmayacağıma, iş ahlakının korunması için çaba göstereceğime, sağlığa zararlı alışkanlıkları önlemek için çalışacağıma, “her şeyi devletten bekleme” alışkanlığından kurtulmak için elimden geleni yapacağıma,
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
(B) Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca,
(C) Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
Söz veriyorum.
KIRMIZIDA DURMAK : “Hukuka, insana ve insan haklarına saygı gösterme” yi, daha açık deyişle, “her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınma” yı öngören bir “İLKE” dir.
SOSYAL YAPTIRIM : Kırmızıda geçeni, anında, yüzüne karşı, “utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak” tır.
(3) SENCİL VARLIK VE YASALAR:
Kaynak: Özgürlük, kendin olma cesareti ; OSHO; s.14
“Tüm varoluşun içinde sadece insanın kurala ihtiyacı vardır. İnsanın kurallara ihtiyacı olmasının ardındaki neden onun hayvan olmaktan çıkması, ancak henüz bir insan haline gelememiş olmasıdır. Şayet insanoğlu gerçekten insan olabilirse –lafta değil gerçekte de- hiçbir kurala ihtiyaç duymayacaktır.
Bugüne kadar bunu çok az insan, örneğin, Sokrates, Zerdüşt, Bodhidharma gibi adamlar hayata geçirebilmiştir. Eğer tüm toplum hakiki anlamda insan olma yönünde evrim geçirebilse, dünyada sevgi olacak ama kanuna gerek kalmayacaktır.
Sorun, insanın hayvanın sahip olduğu doğal davranışları yitirmiş, henüz doğal hali de elde edememiş olmasından; bu nedenle kurallara, kanunlara, hükümetlere, mahkemelere, ordulara, polis gücüne ihtiyaç duymasından, bir başka deyişle, kendisini köleleştirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
(4) SENCİL VARLIK VE YASA BAĞIMLILIĞI:
“YASA BAĞIMLISI” olmak isteyenler, işe; 1996 yılında, Bodrum’da, yayalarla ilgili trafik ışığıyla donatılmış kavşaklarda, Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını “örnek kural” seçerek başlattığımız “okul dışı eğitim” çalışmasında geliştirdiğimiz “Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin uygulamasında yer alarak başlayabilirler.
Bu uygulamada yer alarak kırmızı ışıkta geçenleri “SOSYAL YAPTIRIM” olarak tanımladığımız yöntemle uyaranlar, zamanla, “KİBİR CANAVARININ KÖLESİ” olmaktan kurtulup, “KENDİLERİNİN POLİSİ” olduklarını fark edebilirler. Aralarında polislerin de bulunduğu her kesiminden insanı uyarmaya başladıklarında ise, “POLİSLERİN DE POLİSİ” olduklarının görebilirler.
Sözü edilen projenin uygulamasında yer alma yürekliliğini gösterebilenler; zaman içinde, yeni bir “BİLİNÇ” anlayışı geliştirdiklerini, yalnız “TRAFİK BİLİNCİ” değil, “YASA BİLİNCİ” de edindiklerini, hatta biraz daha olgunlaştıklarında “YASA BAĞIMLISI” olduklarını da görebilirler …
“YASA BAĞIMLILARI” yeterince çoğaldığında; “birlik beraberlik”in ilk adımlarının atılacağına “YURTTA BARIŞ” ın sağlanacağına ve kuramsal olarak, “ne polise, ne yasaya, ne Adalet, ne de İçişleri Bakanlıklarına gerek kalmayacağı” savunulabilir…
Bir Yunus’un, bir Mevlana’nın izler bıraktığı bu ülkede her taşın altından bir “YOLSUZLUK CANAVARI” çıkıyorsa, şiddet sürekli artıyorsa, haksızlıklar önlenemiyorsa, bu ülkede yaşayanların, “YASA BAĞIMLISI” olmak için de çaba göstermeleri gerekir...
(5) “SENCİL VARLIK” VE YÖNETİMİ DENETLEME SORUMLULUĞU:
Kaynak: Siyasal katılma ve yerel demokrasi; M. Akif Çukurçayır; S. 108
Bir ülkede yasalar çok güzel yapılabilir. Çok rasyonel organizasyonlar gerçekleştirebilir. Siyasal ve toplumsal sistem kusursuz işliyor görünebilir. Bütün bunlar, etkili bir denetim sisteminin olmadığı toplumlarda, bir noktadan sonra anlamsızlaşır. Çünkü, denetimin olmadığı yerde bozulma ve çözülme kaçınılmazlaşır. Yasal denetim de çoğu kez yetersizdir. Bu yüzden, yönetsel süreçleri halkın sürekli izleyebileceği ve denetleyebileceği bir yapıya kavuşturmak gerekir. Bu yaklaşım benimsendiği zaman, “saydamlık” ilkesi korunmuş olur
(6) SENCİLLİK VE MEVLANA:
Kaynak: Bilinmeyen Mevlana; Kozmik Yayınları; Burhan Yılmaz; s. 116
Mevlana’nın Mesnevisi’nden bir parça: Birisi geldi; bir dostun, bir sevgilinin kapısını çaldı. Sevgilisi ‘kimsin, a güvenilir er’ dedi.
Adam, ‘Benim’, deyince, ‘Git!’ dedi, ‘şimdi zamanı değil; bu sofrada ham kişinin yeri yok.’ Ham kişiyi ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir; iki yüzlülükten ne kurtarabilir” dedi sevgilisi.
O yoksul gitti, tam bir yıl yollara düştü; sevgilinin ayrılığıyla kıvılcımlar saçarak cayır cayır yandı.
O yanmış yakılmış kişi pişti, olgunlaştı. Geri geldi, gene sevgilisinin evinin çevresine düştü.
Yüzlerce korkuyla, yüzlerce defa edebi gözeterek kapısının halkasını çaldı; ağzından edebe aykırı bir söz çıkacak diye korkup duruyordu.
Sevgilisi,’kapıdaki kim?’ diye bağırdı. Adam, ‘A, gönüller alan!’ dedi, ‘Kapıdaki Sensin!’
Sevgilisi, ‘Madem ki bensin, Gel, içeriye gir!’ dedi; ev dar, iki kişi sığmıyor.”
G.B. : Bizler, başlangıçta eve alınmayanın “bencil bir varlık”, daha sonra alınanın “sencil bir varlık” olduğunu düşünüyoruz.
(7) SENCİL VARLIK VE EİNSTEİN:
Kaynak: “Bilgin ve Bilge”; Ataol Behramoğlu; Cumhuriyet Gazetesi; 5. 08. 2000
“Ben hiçbir zaman huzur ve mutluluğu erek olarak görmedim… Benim yolumu aydınlatan ve bana defalarca yaşamla neşe içinde yüzleşme cesareti veren ülküler İyilik, Güzellik ve Doğruluktur….. Yeniden nasıl yaşayacağımı tasarlasam bilimci, akademisyen, ya da öğretmen değil, mevcut koşullarda hala var olan küçücük özgürlüğü bulabilmek umuduyla muslukçu ya da seyyar satıcı olmak isterdim.
Einstein’in düşünceleri içinde başkaları için yaşama kavramı, denebilir ki en geniş yeri tutuyor ve bu kavramın özveriyle ilgisi yok. Çünkü insan olmamızın ve mutlu olmamızın koşuludur bu: sadece başkaları için yaşanan bir hayat, yaşamaya değer bir hayattır. Bir insan kendi yaşamını dikkate alır da türdeşi yaratıklarınkini almazsa o sadece mutsuz değildir, aynı zamanda yaşamla da hemen hemen hiç uyuşmaz. Her gün, kendime, içsel ve dışsal yaşamımın öbür insanların emeklerine dayandığını, anımsatırım ve aldığım kadarını vermeye çalışırım ki hala almaktayım.
Gandi’yle birlikte ‘zorunlu askerlik hizmetine karşı manifesto’yu imzalayan, Freud’la savaş karşıtı bir manifesto yayımlayan Einstein, sürekli barışın sağlanması için tek yolun ‘bir dünya hükümeti kurulması’ olduğu inancıyla ABD hükümetini etkilemeye çalışıyor. ‘Uygarlık ve insan nesli için tek kurtuluş, dünya devletinin kurulmasında yatar’. ‘Dünya devletini destekliyorum.’ ‘Eğer dünya devleti fikri gerçekçi değilse o zaman geleceğimizin tek bir gerçekçi görünümü vardır: İnsanın insan tarafından yok edilmesi.’ ‘Bireylerin bozulmasının kapitalizmin en kötü günahı olduğunu düşünüyorum. Açgözlü bir başarıya tapmak için eğitilen öğrenciye abartılı bir rekabet tavrı aşılanmaktadır’. Bugün insanların ahlaki tavırlarındaki korkutucu bozulma, yaşamlarımızın makineleşmesi ve insanlıktan çıkmasından kaynaklanmaktadır.’
G. B. : Görülüyor ki, Einstein da, “bencil varlık”ın yol açtığı felaketten söz etmekte. Çözüm olarak bir “dünya devleti” önermekte, bizim deyişimizle “Senciler Dünyası”ndan söz etmektedir.
(8) SENCİL VARLIK, SOKRATES VE KENDİNİ TANIMA KAVRAMI:

Kaynak: Sokrates; Louis-Andre Dorion; s. 62
Sorumlu bir politikacı olabilmek için insanın kendisini çok iyi tanıması gerekmektedir. Bu “kendi” kavramı, sahip olunan şeyleri, ruhun sahip oldukları (erdemler), bedenin iyelikleri (sağlık, güzellik, güç) ve dışsal sahip olunanlar (zenginlik, zafer) biçiminde üçe ayıran doktrinle sıkı bir ilişki içinde olup, Sokrates’in etik anlayışında belirleyici rol oynar. Ancak bedenin sahip olduklarıyla dışsal iyelikler, kayıtsız koşulsuz bir biçimde daha üst bir sahip olunanın; daha açığı ruhun iyeliğindeki bilginin/erdemin emrinde olmalıdırlar.
Erdem zenginliklerden gelmez, ama tüm zenginliler erdemden gelir.
G. B. : Sokrates’e göre, bir ülkenin yönetimine talip olanların/politika erbabının kendilerini çok iyi tanımaları gerekiyor.
Bizler kendimizi yukarıda açıkladığımız çalışmalar sayesinde bayağı tanıdık. Günden güne daha da tanımaktayız.
Şimdi, kalksak, Türkiye’yi yönetmeye talip olanların, bizimkine benzer çalışmalar yapmaları, benzer bir süreçten geçmeleri gerekir DESEK, ayıp mı olur, acaba ?
ÖZEL RİCA:(11.07.2008)
Aşağıdaki yazı,” yolsuzluklar önlensin” diyenlerin karşı görüşlerini ve farklı çözüm önerilerini açıklamalarını bekliyor.
***
EK: 3)
ÖĞRENCİ ANDI
Ben …….. ………
Bundan böyle KIRMIZIDA DURACAĞIMA, diğer deyişle:
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime, ayrıca :
(B)
KIRMIZIDA GEÇEN yaşıtlarımı SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca:
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de KIRMIZIDA GEÇEN yaşıtlarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime, ayrıca
(D)
KIRMIZDA GEÇEN yakınım olan büyüklerimi de:
Vergi kaçırmamaları,
iş ahlakına saygı göstermeleri,
Rüşvet vermemeleri/almamaları,
İmar yasasına aykırı işler yapmamaları,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk etmeleri için uyaracağıma,
SÖZ VERİYORUM.
KIRMIZIDA DURMAK: “İnsan haklarına saygı”yı ve her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınma”yı öngören bir ilkedir
SOSYAL YAPTIRIM: “Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tır.
Okulum : ………………………………………………….. İMZA
Sınıfım : …………………………………………………..
Numaram: …………………………………………………..
Andı hazırlayan: GALİP BARAN
Bilinç Üniversitesi Geçici Kurucusu ve Geçici Rektörü
Turgutreis- BODRUM
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB:
www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com/ www.internethaber.eu/ www.turkcelil.com