14 Ağustos 2009 Cuma

PROF. DR. EMRE KONGAR’A (*)
Prof. Dr. Sayın Emre Kongar,
NTV Televizyonunda sayın Cengiz Çandar’la gerçekleştirdiğiniz bir karşı görüş programında Türkiye’deki çok partili demokratik parlamenter sistemi eleştirdiniz, maskaralık olarak tanımladınız. Bu konuda size katılıyorum. Bu ülkede 1950’den sonra yaşananları hatırladığımda yapılmakta olan şeyi siyaset değil, kavga sözcüğüyle tanımlamanın daha uygun olacağını düşünüyorum.
Ülke, yaklaşık 60 yıldır önce Menderes-İnönü ve Demirel- Ecevit kavgaları ile idare edildi. Erdoğan-Baykal kavgası, “tencere dibin kara, seninki benden kara” tartışmaları ile devam ediyor. Ülkeye hizmet buysa…
Daha da acısı, gelecekte Türkiye’yi yönetecek çocuklar “tencere dibin kara, seninki benden kara” eğitimi görüyorlar. Geleceğin “horoz döğüşçüleri” olarak yetişiyorlar…
NTV’deki programda, hatırladığıma göre, eleştirdiğiniz durumun Seçim Yasası’ndan kaynaklandığı şeklinde bir değerlendirme de yapmıştınız; Hakkâri ve İstanbul’un MV başına oy sayısındaki dengesizliği ve lider diktasını da dile getirdiniz…
22 Temmuz 2007 MV seçimlerine ben de bağımsız aday olarak katıldım. Ekte görülen seçim bildirgemde yer alan konularda çalışmayı taahhüt ettim. 75 oy alabildim.
Bu bildirge, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, yıllardır devam eden, bizlere diğerkam kişilik kazandıran, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsememizi sağlayan, bazılarımızın “yasa bağımlısı” olmasına yol açan çalışmaların ürünüydü.
Oy vermeyenlerin yüzler belki de binlercesi, çalışmalarımızı izlerken “herkes senin gibi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı”, “sen bizim için-insanlık için çalışıyorsun”, “senin gibi 100 kişi olsa bu ülkenin kaderi değişir” demişlerdi. Diğer taraftan, belediye başkanlığı için bağımsız aday olarak katıldığım 2004 yerel seçimlerinde de 11 oy alabilmiştim.
Bu sonuçlar yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim çalışmaları” mızda oluşan, “bilinç yoksulu” ve “bencil bir toplum” olduğumuz yolundaki kanaatimi doğruladı…
Beni, yukarda görülen sözlerle överek sevdiklerini gösteren bu insanlar, aslında yaptığım işi ciddiye almadılar. “Hadi, işin ucundan sen de tut” dediğimde, “işim çok vaktim yok “ benzeri mazeretlere sığındılar. Onlar, diğer taraftan, sevgilerini, yeri geldiğinde, türlü ikramlarda ve yardımlarda bulunarak göstermekten de geri kalmıyorlar.
Sayın Kongar,

Siz, bir sosyolog olarak, bu tabloyu, bilimsel bir şekilde değerlendirebilirsiniz . Ancak, yukarıda sözü edilen çalışmalarda, kendimi tanımakla kalmadım, başkalarını da daha iyi tanıdım. Kitaplardan değil, doğrudan tanıdım.
“Bencil bir toplum” olduğumuzu Ruhbilim Uzmanı sayın Ergün Arıkdal da söylüyor:(“Evrensel İnsan”/ Ergün Arıkdal/ Ruh ve Madde Yayınları/ say. 222)
“(…) her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O vicdan sesi sonunda büyük bir halkın vicdan sesi olur, toplumun vicdan sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla(…) vicdan sesini savunan, vicdanın ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar”ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.”
Sayın Arkdal’ın bu memleketin ihtiyaç duyduğunu söylediği siyaset adamı, bana göre, “sencil”, “diğerkam”, “elci”, “özgeci” bir varlıktır. “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini sindirmiş insandır.
Ben, sözü edilen ilkeyi, yukarıda da ifade ettiğim üzere , “okul dışı eğitim” çalışmalarında sindirmiş olan insanlardan birisiyim. O çalışmalarda yer almasaydım ben de “bencil bir varlık” olmaya devam edecektim.
Muhalefetle ilgili eleştirilerinizde sayın Çandar’la görüş birliği içinde olduğunuzu gördüm. Bu görüşünüze de katılıyorum. Bir taraftan, ülkeye hizmetten söz ederken kavga eden siyasetçilerin,diğer taraftan kendilerine hizmet konusunda ne kadar iyi anlaştıklarını gözledik. (Angora Kardeşliği imar affı getirdi; 17 Aralık 2007; Sabah)
Bu olay sayın Arıkdal’ın “üç maymunları oynayan insanlar” derken ne demek istediğini açık bir şekilde gösteriyor.
Sonuç olarak Seçim Yasası’yla ilgili değerlendirmelerinizde haklı olabilirsiniz. Diğer taraftan, bizlere diğerkam kişilik kazandıran, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsememizi sağlayan, bazılarımızın “yasa bağımlısı” olmasına yol açan çalışmaların önemi de ortadadır…
Sayın Kongar,
“Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği adlı kitabınızda şu toplum türlerinden söz ediliyor:
Aktif Toplum= Etken Toplum (Active Society): Hem yöneticilerinin denetimi, hem de yönetilenlerin tercihlerinin birbirine uygunluğu bakımından yüksek olan toplum. Örneği yok. Daha çok ütopik bir kavram (Etzioni).
Pasif Toplum= Eylemsiz Toplum (Passive Society): Hem yöneticilerinin denetimi bakımından, hem de yönetilenlerin tercihlerinin birbirlerine uygunluğu bakımından düşük olan toplum. Örnek: İlkel toplumlar (Etzioni)
Sürüklenen Toplum (Drifting Society): Yöneticilerinin denetimi bakımından düşük, yönetilenlerin tercihlerinin birbirlerine uygunluğu bakımından yüksek olan toplum. Örnek: Kapitalist demokrasiler (Etzioni).
Bizler, yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarını hayata geçirmeyi başarabildiğimizde, “Aktif Toplum” olma konusunda sağlıklı bir adım atabileceğimize inanıyoruz…
Sözü edilen çalışmaları yaparken geliştirdiğimiz “müfredat” eklidir.
Ülkede yaşanmakta olan kaosu, yukarda yazılanları ve “müfredat”ı dikkate alarak değerlendirmenizi bekliyoruz.
Saygılarımızla

Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (**) Kurucu ve Geçici Rektörü

Turgutreis -BODRUM
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA:
galipbaran@ttmail.com
WEB:
http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com/ /
www. galipbaran.blogspot.com/ http://www.internethaber.eu/ / http://www.turkcelil.com/
EKLERİ:
1. Seçim Bildirgem
2. “Müfredat”
(*) : Yazımına 25. 04. 2008 tarihinde başlanmış olan bu mektup güncelleştirilerek yeniden kaleme alınmıştır.
(**) : Bilinç Üniversitesi; üniversitelerimizi (bilgi üniversitelerini) bilinç konusunda araştırmalar yapmağa yönlendirmek, en azından, “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler açmalarını önermek amacıyla kurulmuştur

Hiç yorum yok: