30 Aralık 2010 Perşembe

Prof. Dr. Akif Çukurçayır
ERDEM ÖĞRETEN 
BİR DELİ’NİN (!) HİKÂYESİ
***
(Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır/Yurttaşsız Demokrasi/Çizgi Kitabevi)
Bazen normal olan anormalleşir. 
Herşey anormalleşince, normal diye bir şey kalmaz... İstisnalar kaideyi (kuralı) bozmaz deriz... 
Bir de bakarız ki, istisnalar yaşam biçimi olmuş, artık kuralı kaideyi kimse hatırlamaz olmuş...
Hukuk güya vardır. Ama hukuk o kadar farklı yollardan ihlal edilir ki kalbura döner... Ama yine de birileri çıkıp der ki, “hak var, hukuk var...” Hukuk, günümüzde en iyi manipüle edilen alanlardan birisi... Baksanıza, herkesin hakimi, savcısı ayrı neredeyse... “Benim hâkimim, benim mahkemem” sözlerini sık sık okuyoruz basından...
Neyse, bugün başka bir hikâye anlatacağım... Başlığa “Bir Deli’nin (!) Hikâyesi” dediysem de, anlatacağım kişi deli falan değil... Fakat biraz öyle tanınıyor...
Birkaç yıl önce, telefonla beni aradı bir kitabımı alıp halka dağıttığını falan söyledi... Yani böyle bir konuşmaya “şok” olmazsınızda ne yaparsınız... Herkesin kitaptan kaçtığı bir çağda, adamın biri yüzlerce kitap alıp dağıtıyor... Başka yazarların kitaplarını da bana hediye etti.. E, tabi bu harekete bakıp adama deli dersiniz... Halka niye kitap dağıtasın be adam?
Bahsettiğim kişi, Bodrum Turgutreis’de yaşıyor... Adı, Galip Baran… Yetmişli yaşlarda... Herkese göre O bir deli... Emekli olunca kendini toplumsal işlere adamış (!)... Ama dedim ya çoğuna göre o bir deli...
Yaptığı işlerden bazı örnekler anlatayım... Deli olup olmadığına siz karar verin...
Kendini “bilinçolog” diye tanımlıyor.
Hatta kendini “Bilinç Üniversitesi Rektörü” diye tanımlıyor.
Şu kavramların güzelliğine bakınız… “Bencillik yerine, sencilliği içselleştirmeliyiz!” diyor.
Mesela, bütün yazarlara, sanatçılara, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına, Genelkurmay Başkanına... Aklınıza hangi kurum ve yetkili gelirse, o kurum ve kişiye mektuplar yazıyor... Bu mektuplarda, toplumsal sorunlara, haksızlıklara, adalet arayışlarına yer veriyor ve bunları da yayınlıyor...
Mesela, “kırmızı ışıkta dur!” kampanyaları düzenliyor... Birçok şehirde yanına aldığı gençlerle halkın dikkatini çekmeye çalışıyor... Trafik kurallarına uymanın önemli bir uygarlık göstergesi olduğunu anlatmaya çalışıyor...
Mesela, yerlere “izmarit” ve diğer çöplerin atılmaması için kampanyalar düzenliyor... Bunların çoğu yerel ve ulusal basında defalarca yer aldı...
Toplumsal ve siyasal sorunlarımızın temelinde insani zaaflarımızın olduğunu herkese ve heryere duyurmaya çalışıyor... O’na göre bütün sorunların kaynağında “bencillik” var... Herkes, hoyratça kendi rahatı için başkalarını ve toplumu feda edebiliyor... 
O halde çözüm nedir?
GALİP BARAN
Çözüm, günümüzde artık neredeyse hiç yaşamayan ve çoğuna göre “antikalaşmış” özverili olma... 
Kendisinin ifadesine göre, “Sorun bencillik, çözüm sencillik”... Eskilerin kullandığı kelimeyle “diğergamlık...” Kendinden önce başkasını ve toplumun yararını düşünmek... Artık bu düşünce ve duygular, “antika...” Eskiciler çarşısında ya 
bulunur ya bulunmaz... O yüzden de, böyle insanlar deli...
Bırakın özverili ve diğergam olmayı, insanların en kutsal duygularını kullanarak, insanların varını-yoğunu elinden alan, kanını emen haşeratla dolu etrafımız... Oysa, diğergamlıkta, bu toplumun neredeyse “kutsalları” arasında idi...
Bir de, yaşadığı kentte bir “Belediye Takip Merkezi” kurduğunu söylüyordu... Belediyenin kararlarını, etkinliklerini ve yanlışlarını izleyip halka duyuruyordu... Elbette belediyeler böylelerini sevmez... Ama o kadar harika bir fikir ki, keşke her kentte bir “Belediye Takip Merkezi” kurulsa... Halkın ve devletin kaynaklarını, holdinglere, şirketlere ve bilumum akrabaya “peşkeş” çekenlere göz açtırılmasa... Nerdeeeee....
Bahsettiğim bu deli (!) diyojen gibi... Delice aydınlatma hummasına tutulmuş ve bir delice şey daha yapmış... Okuyunca belki çok güleceksiniz ama, bana göre olması gerekeni yapmış... Kendince sanal bir “Bilinç Üniversitesi” kurmuş ve kendini onun rektörü ilan etmiş...
Bana göre toplumdaki anormalliklere, bilinçsizliklere ve aptallıklara verilecek en güzel tepki... Biraz Hoca Nasreddin tepkisi gibi... Adı bile muhteşem, “Bilinç Üniversitesi.” Zaten bazı düşünürler, bu çağı “aptallıklar çağı” olarak tanımlamıyor mu? Adeta uyuşturulmuş bilinçlerle varlığın ve yokluğun farkında olmayan, hayatını sorgulama mecali kalmamış zavallılardan oluşan bir topluma verilecek en iyi uyarı: Bilinç Üniversitesi... En fazla neyin eksiği yaşanıyor, canım memleketimizde? Elbette, “bilinç!”
Bu adam, evet deliliğe çok yakın... Ama, acaba yaptıkları ve söyledikleri kaybettiğimiz, unuttuğumuz, üzerine asit döküp yok ettiğimiz, bizi biz yapan değerlerimiz olmasın...
Çalmak, çırpmak, kayırmak, rantiye ve şantiye kurmak akıllılık da, toplumu bilinçlendirme çabaları delilik mi?
Kim bilir, belki öyledir!
Kim deli, kim akıllı?
Prof. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR
Selçuk Üniversitesi, KONYA

8 Aralık 2010 Çarşamba

bilinç üniversitesi'nden.....

SEVGİ VE MEVLANA
(Bilinmeyen Mevlana/ Burhan Yılmaz/ sayfa 161/özet)
1. Sevgi yaratıcı güçtür.
2. Sevgi yaşamın anahtarıdır.
3. Sevgi hayatın ta kendisidir.
4. Sevgi kötünün içindeki iyiyi dışarı çıkarmaya çalışır.
5. Gerçek sevgide bilgelik (x) vardır.
6. Ruhsal gelişmemizin temeli sevgidir.
7. Sevgi olmadan bilgiyi kullanamazsınız.
8. Ruhun en yüce efendisi sevgidir.
9. Çünkü sevgi Tanrı’dır. (x) :
Bilge : Her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisi ve başkaları için en yararlı bir biçimde kullanabilen, iyi ahlâklı, olgun kimse.
Bilgelik: (1) Bilge kimsenin taşıdığı nitelik, bilge olma durumu.
(2) fels. Herkesin ulaşamadığı, derin, kapsamlı , bütünsel bilgi.
HİKMET.
(3) fels. Kendini tanımanın bilgisi. VUKUF
“ Yurtta Barış” olmasını istiyorsanız EĞER,
“Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemeniz YETER.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76 - E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
NOT;
• “Yurtta Barış” için çalışmak,
• Cumhuriyeti ilelebet yaşatmak,
• Atatürk’ün Ruhu’nu şadetmek isteyenler,
Bu iletiyi çoğaltıp dağıtabilirler.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Prof. Dr. İsa Kayacan, Kurucu Rektörümüz Galip Baran'ı yazdı.....

Galip Baran:
Sorun bencillik, Çözüm sencillik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
***
Galip Baran, toplum için çalışan, millet için ter döken, yasa ve kuralların uyulması, uygulanması için çaba ve gayret gösteren, yorulma bilmeyen 1932 doğumlu bir delikanlı. Bodrum-Turgutreis’de yaşıyor.
Gözü, gönlü Türkiye’nin dört bir yanında…
Topluma, sokaktaki insana mesaj vermek için, giyiniyor, kuşanıyor, yurdun değişik yerlerinde, Ankara’da; “Tiryaki! İzmarit yerde/Kentli olmak nerde?” sorularıyla insanların karşısına çıkıyor, karşımıza çıkıyor.

13,14,15 Ekim 2010 tarihlerinde, Ankara’nın Kızılay semtinde, bölgesindeydi Galip Baran hoca. Şapkasıyla, mesaj yüklü-dolu gömleğiyle vatandaşlarla selamlaştı, kucaklaştı.
Galip Baran hoca; Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (ahilik) milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan ve yıllardır sürdürülen, İnsan’ı, davranışlarını ve davranış nedenlerini araştırdığımız ve “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarda yaşam biçiminin kökten değiştiğini anlattıktan sonra;
-Yasa bağımlısı oldum/Diğerkâm bir kişilik edindim/Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedim/Edindiğim tecrübe bilgi ile Bilinç Üniversitesini kurdum/Bu süreçte kendimi tanımağa başladığımın ‘Bilinç çağı’nda yaşadığımın ve Bilinçlog olduğumun farkına vardım, diyerek gerçeklerin içinden seslendi uzun uzun.. Duyan oldu mu acaba? diye düşündüm.
Galip Baran hoca, toplumda yasa dışı davranışların en aza indirilmesi etkinliklerinin organizasyonunu yapıyor, uyguluyor, eyleme dönüştürüyor. Katılımın artması, sağlanması için öncülük yapıyor. Çalışmalarıyla ilgili yaptığı açıklamalarda;
Halkın yasa bilinci edinmesini sağlama konusunda, kendisinden daha sorumlu konumlarda olup, karşılığında dolgun maaşlar alan üst düzey yetkililerin işlerini kolaylaştırmak için çalıştığını anlatıyor.
Ve bir yakınması var. Bu konuda; “İşlerini kolaylaştırmak için çalıştığım üst düzey yetkililer, beni ciddiye almıyorlar, uzattığım eli tutmuyorlar” diye yakınıyor. “Dahası, bazı üst düzey yetkililer beni gözaltına bile aldırıyorlar” sitemiyle, yakınmalarda bulunuyor.
-“Anladım ki; işlerini kolaylaştırmak için çalıştığım bu üst düzey yetkililer benimle görüşmek istemiyorlar. Onlar beni ciddiye almasalar da, benimle görüşmek istemeseler de, üstlendiğim bu görevi ne pahasına olursa olsun sürdüreceğim” diye devam eden cümlelerinin sonunda “Her kavşağa bir Galip” sloganından sonra biraz soluklanıyor;

Galip Baran..
Arkasından sıralamalarda bulunuyor:
• Trafik kurallarına uyun uymayanları uyarın!..
Uyarın ki, sizin de ‘Trafik bilinci’niz olsun!..
• Çöpleri sokağa değil, çöp bidonlarına atın!..
Atın ki, sizin de ‘Çevre bilinci’niz olsun!..
• Geri dönüşebilir atıkları atık toplama kutularına atın!..
Atın ki, sizin de ‘Tasarruf bilinci’niz olsun!..
• Vergi borcunuzu tam ve eksiksiz ödeyin!..
Ödeyin ki, sizin de ‘Vergi bilinci’niz olsun!..
* Böyle davranın ki;
Türkiye ‘Bencillik’ ten kurtulsun,
‘Geri Kalmışlık Zinciri’ni kırsın,
‘Muasır Medeniyet’i aşsın!..

16 Ekim 2010 Cumartesi

BASIN AÇIKLAMASI
Yıllardır, Türk halkının;
* Vergi kaçırmayarak, Vergi Yasası’na uymasını,
* Çevreyi kirletmeyerek, Çevre Yasası’na uymasını,
* Trafik kurallarını ihlâl etmeyerek, Trafik Yasası’na uymasını,
ÖZETLE;
Türk halkının “yasa bilinci” edinmesini sağlamak için çalışmakta, bu işi eksiksiz ve kusursuz yapabilmek için, emek, zaman ve benim gibi emekli bir memur için servet sayılacak miktarda para harcamaktayım…
DAHA AÇIK BİR DEYİŞLE:
Halkın “yasa bilinci” edinmesini sağlama konusunda benden daha sorumlu konumlarda olup, karşılığında dolgun maaşlar alan üst düzey yetkililerin işlerini kolaylaştırmak için çalışıyorum.
Ancak onlar, işlerini kolaylaştırmak için çalıştığım üst düzey yetkililer, beni ciddiye almıyorlar, uzattığım eli tutmuyorlar. Dahası, bazı üst düzey yetkililer gözaltına bile aldırıyorlar. (“Kırmızı ışık eylemcisi gözaltında/ 22. 04. 1998/ Milliyet)
Onlarla; İçişleri Bakanlığının, Milli Eğitim Bakanlığının üst düzey yetkilileri ile, işlerini kolaylaştırmak için çalıştıklarımla yüz yüze görüşmek, benim çalışmalarımı kolaylaştırmalarını rica etmek için Ankara’ya gittim. 06 -09 Ekim günlerinde kapı, kapı dolaştım. Alt düzey yetkililerle görüşebildim. Üst düzey yetkililerin birisiyle görüşebilmek için randevu talep ettim. Beklemeğe başladım. Hala bekliyorum…
Anladım ki; işlerini kolaylaştırmak için çalıştığım bu üst düzey yetkililer benimle görüşmek istemiyorlar.
Şu var ki; onlar beni ciddiye almasalar, benimle görüşmek istemeseler bile, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş bir insan olarak “ölünceye kadar” diyerek üstlendiğim bu görevi ne pahasına olursa olsun sürdüreceğim. (“Her kavşağa bir Galip”/ Sabah/ 12. 16. 1998)
SONUÇ OLARAK:
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakanı, İçişleri Bakanını, Milli Eğitim Bakanını, Emniyet Genel Müdürünü, M. E. Bakanlığı T. T. Kurulu Başkanını bu basın açıklaması ile protesto ediyor; Onları, PROGRAMI aşağıda açıklanan çalışmalarımızı izlemeğe davet ediyorum. Onlara ben randevu veriyorum…
Ben aslında, o çalışmalarımızı izlemeğe, Aziz Usta’ya:
“Bende hakkın çoktur halkım
Utanırım hakkını helal et demeye
Dünya durdukça durasın halkım” dedirten saygıdeğer Ankara Halkını davet ediyorum…
SON SÖZ:
Geleceğin Türkiye’sini inşa çalışmalarımızı yaparken elimizden tutan, bize destek olan, eski Bodrum Kaymakamı Uğur Boran’a;, Eski Muğla Valisi Lale Aytaman’a, İstanbul’da gözaltına alınışımı izleyen günlerde Karayolu Güvenlik Kurulunun 14. toplantısına davet ederek bir sunuş yaptıran Dr. Şevket Ayaz’a, Muğla Emniyet Müdürlüğüne bana yardımcı olunması için bir talimat gönderen eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı M. Sabri Kanlıkavak’a, halen Gaziantep Emniyet Müdürü olarak görev yapan Süleyman Oğuz’a bu vesileyle teşekkür etmeyi ödenmesi gereken bir borç biliyorum…
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / http://www.galipbaran.blogspot.com/

***
UYGULAMA VE EYLEM PROGRAMI
22 EKİM 2010, ANKARA
TARİH GÜN SAAT YER/ADRES VE UYGULAMA
*
22 Ekim 2010 Cuma 10: 00- 11: 00 Kızılay Meydanı GMK Bulvarı yaya geçidinde “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım“ uygulaması.
*
22 Ekim 2010 Cuma 12: 00- 13: 00 Ağırlıklı olarak Sakarya Caddesinde olmak üzere; Kızılay çevresindeki sokak ve caddelerde “izmarit toplama” uygulaması
*
22 Ekim 2010 Cuma 14: 00- 15: 00 Yüksel Caddesinde “Burası Türkiye Sergisi” ile eşzamanlı olarak açık hava konferansı.
*
Uygulamalara; Başta Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL, TBMM Başkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu Üyeleri, Yüksek Mahkeme Başkanları, Genelkurmay Başkanı, Ankara Valisi, Kamu Kurum ve Kuruluş Genel Müdürleri ile;
Medya, Basın ve Yayınımızın değerli Muhabir, Yazar ve çizerleri ile;
Sevgili “ANKARA HALKI” davetlidir.

***
TEYİT VE İRTİBAT:
GALİP BARAN
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76 / 0312.433 82 06
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com, bilincuniversitesi@gmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
***
Valilik Makamına
ANKARA
*

Konu: 20, 21 ve 22 Ekim 2010 tarihlerinde Kızılay Meydanı ve çevresinde yapılacak uygulama ve eylem programı hakkında,
*
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlâkı (ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan ve yıllardır sürdürülen; İnsan’ı, davranışlarını ve davranış nedenlerini araştırdığımız ve okul dışı eğitim olarak tanımladığımız çalışmalarda yaşam biçimim kökten değişti:
* “Yasa bağımlısı” oldum.
* “Diğerkâm bir kişilik” edindim.
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
* Edindiğim “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni (1) kurdum.
* Bu süreçte kendimi tanımağa başladığımın,“Bilinç Çağı”nda yaşadığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
Toplumun çevre, trafik ve vergi bilgisinin, bu alandaki yasaların ihlâl edilmesini, önlemediği ve felâket olarak tanımlanan “İklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiği dikkate alındığında, “Bilinç Çağı”nın anlamı ve “bilinç”, “yasa bağımlılığı”, “yasa bilinci” gibi kavramların önem ve değeri kendiliğinden ortaya çıkar…
Toplumda “yasa dışı davranışların” en aza indirilmesi etkinliklerine karınca kararınca katkıda bulunmak ve özellikle katılımı özendirmek amacıyla başlatılan ve yıllardır sürdürülen, uygulandığında yukarıda sayılan özellikleri kazandıran çalışmalarda edindiğimiz birikimi toplumla paylaşmak için hazırlanan eylem PROGRAMI eklidir.
Bilgilerinize arz olunur.
Saygılarımızla.

Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
EK: PROGRAM

9 Ekim 2010 Cumartesi

Trafikte Bilinçlenmek ve Bilinç'li Sürücü Olmak İsteyenlere 'tek adres' ve 'tek referans' ::: "Bilinç Sürücü Kursu" ::::

İLKELERİMİZ
VE
HEDEFLERİMİZ
*Bilinç Sürücü Kursu" Sahibi ve Kurucusu Sayın İsmet SEYHAN 'Bilinç Üniversitresi'nin müteşebbislerinden biri ve ÇORUM temsilcisi olup; Ayrıca, daimi mütevelli heyet üyesidir"
1- Saygın ve ciddi bir kuruluş olarak eğitim hizmetlerini kurallara uygun olarak vermek.
2- Sadece para kazanmayı hedef almadan,amacımız ülkemize bilgili, BİLİNÇ’li, iyi yetişmiş sürücüler kazandırmak.

3- Çalışanların kılık-kıyafetleri mevzuata uygun ayrıca kurum binamız dersliklerimiz temiz ve bakımlı,araç-gereçlerimiz her zaman kullanılmaya hazır ve çalışır durumdadır.
4- Vermiş olduğumuz hizmetin tamamı mevzuat hükümleri içinde ve vicdanlarımızın sorumluluğundadır.
5- Personelimizin yetişmesi,görevini tam olarak yürütmesi bizim konuya olan hakimiyetimiz ölçüsünde olacağından öncelikle kendimizi yetiştirdik.
6- Kursumuzda bir kursiyerin kuruma olan maliyeti hesaplanarak ücretleri ilan edilir ve bu ücret ilanı büro hizmetleri odasında herkesin görebileceği bir yerde asılıdır.
7- Kursumuzda verilen eğitimin nitelik bakımından öğretim programlarında belirtilen sürenin daha az olmaması,kaliteli ve verimli olmasını hedef alırız.
8- Derslerde öğretim programlarında belirtilen konuların yanı sıra trafik güvenliğini arttırıcı konulara da yer veririz.Kazalara karşı duyarlılığı arttırırız. BİLİNÇ’li trafik kültürünün oluşturulmasını sağlarız.
9- Trafik eğitimi konusunda il milli eğitim müdürlüğü ve il emniyet müdürlüğü ile koordine yaparak özel programlar hazırlarız.Öğrenciler arasında trafik BİLİNÇ’i oluşturacak etkinlikler düzenleriz.Trafik etkinlikler haftasına mutlaka katılırız.
10-Karayollarımızdaki trafik faciasının başlıca nedenlerinden birisi yeterli direksiyon eğitimi almamış olan sürücülerin yaptığı hatalardan kaynaklanmaktadır. Bunun için direksiyon eğitimini noksansız ve tam olarak yaparız.
11-Kursumuzdaki çalışmalardan verimli bir sonuç almak için; öğretmen,uzman ve usta öğretici çalışma izin onaylarında belirtilen ders saat sayıları kadar derse girmelerine özen gösteririz. Bu husus yasal bir zorunluluk olmakla birlikte belirtilen saatten fazla derse giren elemanın verimli olamayacağını da biliriz.
12-Çalışanların ücretlerinin zamanında ödenmesi , vergi ve sigorta primlerinin yatırılması yönünde titizlik içinde hareket ederiz.
13- Bayramlara rastlayan tatil günlerinde eğitim – öğretim yapmayız.
14-Derslerde; öğretmen, öğretici ve kursiyerlerin kimliklerini yanlarında bulundurmalarını sağlarız.
15-Noksan evrakla kursiyer kaydı yapmayız. Kursiyerlerin devamlılığını sağlarız.
16-Uygulamalarda karşılaştığımız sorunları yetkili mercilere iletmekten çekinmeyiz. Usulsüz iş yapan kurumları mutlaka uyarırız.
17-Noksan eğitim alan ve devam etmeyen kursiyerleri kesinlikle sınava almayız. Direksiyon eğitim araçlarında mutlaka çift fren ve debriyaj sistemi bulunmasını sağlarız. Bu sistemi olmayan araçları kullanmayız.
18-İlimizde bulunan kurslarla dostça ilişki içerisinde bulunuruz. Rekabeti vereceğimiz hizmet ve eğitimin kalitesinde gösteririz.
19-Öğretmenler kurulu toplantılarını düzenli yaparız ve bütün öğretmen , uzman ve usta öğreticilerin toplantıya katılmasını sağlarız. Öğretmen , uzman ve usta öğreticilerin yapılan çalışmalarla ilgili tekliflerini değerlendiririz.

20-Diğer kurum ve yöneticileriyle diyalogu geliştiririz ve diğer kurum yöneticileriyle bir otokontrol sistemi oluştururuz. Yanlış ve hatalı uygulamalarını gördüğümüz yönetici arkadaşlarımızı uyarırız.
21-İlimizde trafik sorunlarıyla ilgileniriz. Bu konuda uğraş veren sivil toplum kuruluşlarına üye oluruz. Eğer bu tür kuruluşlar yoksa bizler öncülük edip kurarız.
22-Çocuk trafik parklarının açılmasında , çalıştırılmasında yönetimlere yardı
m ve destek sağlarız .
23-Kanunlar ve mevzuatlar dışında hiçbir uygulamaya girmez , ısrarlara itibar etmeyiz.Sıkıntı yaşasak dahi sonunda kazançlı ve başarılı olacağımızı biliriz.Yaptığımız işlerde başımız dik anlımız açık oluruz.
24-Mükemmelliğin , kalitenin sınırı yoktur.Gördüğümüz hizmeti asla yeterli bulmayız.Her hizmeti yeniden irdeleriz.Daha iyisini yapmaya çalışırız.
Bu ilkeleri sadece sürücü kursumuzun ilkesi ve hedefi olarak değerlendirmeyip, en değerli varlıkları evlatlarını , analarını , babalarını , kardeşlerini zamansız yitiren yüz binlerce zamansız acılı ailelerin , her gün trafik kazasını ve trajedisini görmekten, duymaktan derin üzüntü ve endişe yaşayan tüm vatandaşlarımızın beklentileri olarak değerlendiririz.
Görevimiz çok önemli olup hayati sorumluluk taşımaktadır.Bizler bu sorumluluğun BİLİNÇ’ine ermiş yöneticiler olarak sağlıklı ve başarılı bir çalışma diliyoruz.

BİLİNÇ SÜRÜCÜ KURSU
İSMET SEYNAN
ismet_seyhan@hotmail.com
***
HOŞGELDİNİZ
BİLİNÇ SÜRÜCÜ KURSU
Trafikte Bilinçlenmenin Adresi
İNÖNÜ CADDESİ KONAK İŞ MERKEZİ
NO:9 KAT:2-3 ÇORUM
TEL/FAX: 0 364 225 24 44 ismetseyhan@bilincsurucukursu.com

4 Ekim 2010 Pazartesi

BİLİNÇLİ YURTTAŞ
Bir ulusun belli dönemlerde çok acil olarak belli şeylere ihtiyacı vardır. Devletler varlıklarını devam ettirmek için o ihtiyacı bir şekilde karşılamak durumunda kalmışlardır. Türkiye’nin bu günkü acil ihtiyacı bilinçli yurttaşlıktır. Bilişim çağında hala insanların feodal yaşam biçimiyle, töre gibi çağdışı yöntemlerle uğraşmaları Türkiye’nin imajını hem içerde hem de dışarıda kötü yönde etkilemektedir. İnsanlar eğitimle ilerici ve çağdaş bir yapıya kavuştuğu gibi, durağan olabilmekte hatta gerileyebilmektedir. Bu durumun sorumluları o toplumun öncüleridir. Eğer toplumun öncüleri toplumu yanlış yönde kültürlerse o toplumun ileri gitme olasılığı yok olur. Bunu kendi kişisel çıkarlarıyla da bağdaştırırlarsa işte o zaman o toplum için kıyım ortamı doğmuş demektir.
Türk ulusunun bilinçli öncülere ihtiyacı vardır. Toplum içinde bu öncüler mevcuttur. Bunların belli zamanlarda kendini açığa çıkarmaları yetmemektedir. Toplum da bu öncülere destek olmak durumundadır. Sancılı durum buradadır. Erk’i elinde bulunduranlar bu durumdan hoşlanmamaktadır. Kendi yetkinliklerinin sona ermesinden korkmaktadırlar. Bu nedenle de oluşturdukları sistemle her türlü halk ve öncü kucaklaşmalarının önünü tıkamaktadırlar. Bütün bunları da yasal yolları kullanarak yapmaktadırlar. Demokrasi kavramını olumsuz yönde sonuna kadar kullanarak toplum iletişiminin önü kesilmektedir. Yurttaşlık kavramı yerine bölgecilik, aşiretçilik, ağalık gibi geçersiz yaşam b içimleri angaje edilmektedir.
Bilinçli yurttaşın yaşam ortamı ancak sosyal devlet ilkelerini uygulamakla sağlanabilir. Sosyal devlet yurttaşlar arasında ayrım gözetmeyeceğinden insanların kendilerini güvende hissedecekleri başka bir sisteme yönelmeyecektir. Türkiye’de cumhuriyet kuralları yurdun her yerinde uygulama alanı bulamamıştır. Bu nedenle de yurttaşlar ağaların, tarikatların, aşiret kanunlarının, törenin kurbanı olmuşlardır. İşte bu bölgelerde bilinçli yurttaş yerine marabalar, ya da tarikat kulları durumundaki yurttaşlarımızın sosyal devletin şefkatine ihtiyacı her zamankinden daha fazladır.
Bilinçli yurttaş yaşadığı yurdu bayındırlaştırmak isteyen, herkesi kucaklayan, insanlar arasında din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmayan, yurdunu, ulusunu, değerlerini koruyan insan demektir. Bilinçli yurttaş özgürlüğün farkında olan, çağdaşlığı yaşayan, insandır. Dostunu düşmanını bilendir, geleceği görendir, insana değer verendir, emperyalizmin ya da kapitalizmin getirilerine tenezzül etmeyen insandır. Özverilidir, ilkelidir, disiplinlidir, devrimcidir, idealisttir, barış ve sevgiden yanadır.
Yurttaşlarımızın bilinçli olarak bir kısım insanların ihtirasları uğruna feda edilmelerinin önüne geçilmelidir. Çünkü bilinçli insan kendini kullandırmaz. Bilincini tarihten gelen sağlam kültür yapısıyla çağa göre uyarlayarak bir demokratik yaşam biçimi olarak algılar ve yaşar. Kişi İhtirasları belli fikirleri ortaya çıkarmıştır; bu fikirlerin demokrasi kökenli olanları aslında kişisel tatmine yöneliktir. Belli bir gurup ya da zümre de bu yöntemle insanlar arasında ayrımcılık yaratarak o oluşturdukları çatlaklar arasında bir parazit gibi yaşamaya çalışmaktadır. Bilinçli insan; insan haklarını tanıyan, yaşayan insandır. Ancak insan hakları toplum çıkarlarıyla çakışmamalı. Eğer toplum çıkarlarıyla bağdaşmayan bir durum ortaya çıkarsa bunun giderilmesi yine ancak sosyal devlet ilkeleriyle sağlanmaktadır. Cumhuriyet yönetimlerinin ulus adına en güzel uygulama evresi sosyal devlet evresidir. Bu evre bilinçli yurttaşların ortaya çıkmasını; bu yolla da pekişmesini sağlamaktadır.
Yurttaşlarımızın bu kategoride yer almaları ancak belli bir eğitim ve kültür birikimi sonucunda gerçekleşecektir. Bunu sağlamanın yolu bilimsel normlar doğrultusunda çağdaş bir eğitim ve öğretim sonunda gerçekleşecektir. Yüce Türk ulusuna da ancak böyle bir yurttaşlık yakışır.
Salim DOĞAN
Gazeteci Yazar - Kayseri Pınarbaşı
Büyük Karamanlı, salimdogan38@hotmail.com
BİLİNÇLİ YURTTAŞ
Gazeteci Yazar Salim Doğan’ın 20. 07. 2010 tarihli, “Bilinçli yurttaş” başlıklı makalesini okudum. Sayın Doğan’ın Türkiye’nin bu günkü ihtiyacının “bilinçli yurttaşlık” olduğunu anlattığı bu makaleyi okuduktan sonra, aşağıda sayılan alanlarda yaptığımız,”okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, beni bilinçlendiren, bencillikten kurtaran, çalışmalarda edindiğim birikimi açıklamanın doğru, gerekli, zorunlu ve faydalı bir iş olacağını düşündüm…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, insanı, davranışlarını araştırdığımız, yıllardır devam eden çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti.
* “Yasa bağımlısı” oldum
* “Diğerkâm bir kişilik” edindim
* Sayılan alanların tümünde bilinçlendim
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim,
* Her şeyi devletten bekleme alışkanlığından (bencillikten) kurtuldum. * Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanacak Bilinç Üniversitesini kurdum.
* “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın, kendimi tanımağa başladığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
Bu sonuçlardan anlaşıldığına göre, insanın bilinçlenebilmesi için yukarıda sözü edilen türden çalışmalar yapması gerekmektedir. Gerekmektedir diyorum, zira o çalışmaları yapmağa başlamazdan önce ben de bencil ve bilinçsiz bir varlıktım.
Örneğin, ben de çevreyi kirletiyordum, aşırı tüketiyordum, trafik kurallarını ihlâl ediyordum, vergi kaçırıyordum, yolsuzluk yapıyordum. Ancak, ne kadar bilinçsiz ve bencil bir varlık olduğumun, ne de yolsuzluk yaptığımın farkında değildim.
Buradan, bencil bir insanın bilinçli olamayacağı; çevreyi kirletmesine, aşırı tüketmesine, trafik kurallarını ihlâl etmesine, vergi kaçırmasına, yolsuzluk yapmasına rağmen, bilinçsiz ve bencil bir varlık olduğu gerçeğini idrak edemeyeceği, bu gerçeği idrak edemedikçe yaşam biçimini değiştirmeyeceği buna ihtiyaç duymayacağı sonucuna varıyorum…
Sayın Doğan, makalesinde, bilinçli yurttaşı : yaşadığı yurdu bayındırlaştırmak isteyen, herkesi kucaklayan, insanlar arasında din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmayan, yurdunu, ulusunu, değerlerini koruyan, özgürlüğün farkında olan, çağdaşlığı yaşayan, dostunu düşmanını bilen, geleceği gören, insana değer veren, emperyalizmin ya da kapitalizmin getirilerine tenezzül etmeyen, özverili, ilkeli, disiplinli, devrimci, idealist, barıştan ve sevgiden yana bir insan olarak tanımlıyor…
Ben; bencil varlığın, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyemeyeceğini, “diğerkâm ve demokrat bir kişilik” edinemeyeceğini, özverili, ilkeli, disiplinli, devrimci, idealist, barıştan ve sevgiden yana bir insan olamayacağını da yukarıda sözü edilen çalışmalarda öğrendim.
Ayrıca, bilinç sözcüğünün fiil olarak kullanıldığında nesne alamayacağını, diğer deyişle, hiç kimsenin bir başkasını bilinçlendiremeyeceğini de, aynı çalışmaları yaparken öğrendim.
Diğer taraftan, iklimin değişmesine, ozon tabakasının delinmesine, buzulların erimesine, yağmur ormanlarının tükenmesine yol açan, bu gezegeni bencilce yaşayarak günümüzdeki hale getiren insanın yaşam biçimini değiştirip, sencilce yaşamağa başlamadıkça, iklim değişikliğini durduramayacağı gibi, “yurdunu, ulusunu ve değerlerini koruyamayacağı”nı da iddia ediyorum.
Ancak, bu iddiamı yaşam biçimlerinde bir değişiklik yapma ihtiyacını duymayan insanlara anlatamıyorum. Benim nasıl yaşadığımı görmeleri onları ikna etmeye yetmiyor. Yetmiyor, zira onlar sencil ve bilinçli olduklarını sanıyorlar…
Yaptığımız çalışmalarda geliştirdiğim, (a) “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları”nı yetiştireceğine (b) “Yurtta Barış”ı sağlayacağına ve (c) Türkiye’nin “Muasır Medeniyet”i aşma sürecini hızlandıracağına inandığım “Diğerkâmlık Andı” eklidir.
Diğer taraftan, “diğerkâm bir kişilik” edinip edinmediğimle, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyip özümsemediğimle ilgili bilgi vermem gerekirse;
(1) 2001 yılında, “Türkiye’yi dış borç yükü”nden kurtarmak için bir kampanya başlatmak istedim. Başbakanlığa bu konuda yaptığım, ancak Hazine Müsteşarlığı’nın bu konuda öngördüğü “yasal düzenleme” yapılmadığı nedenle sonuç alamadığım başvuruyu (ve)
(2) 2002 yılında Bodrum’dan hareketle, İzmir, Çanakkale Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Bilecik, Eskişehir güzergâhı üzerinden Ankara’ya yürüyerek gerçekleştirdiğim, 54 günde tamamladığım, “Yurttaşlığa çağrı yürüyüşü”nü örnek gösterebilirim.
SON SÖZ:
(1) Bilinç, insana özgü bir değerdir. İnsan bu değeri kendi çabasıyla kazanır. Sayın Doğan’nın makalesinde sözünü ettiği “erk”lerin, kurumların ya da başkalarının bunda bir dahli yoktur.
(2). Benim” yurdu” ve milleti” özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş olduğumun : (a) “yurdu özden çok sevme” boyutu, çevreyi koruma amaçlı çalışmalarımda örneğin sokakta çöp, izmarit toplama çabalarımda ve (b) “milleti özden çok sevme” boyutu ise, ihtiyacı olanlara elimden geldiğince yaptığım türlü yardımlarda tezahür etmektedir.
Oysa, ihtiyaçları olduğunda yardımcı olduğum insanlar; işin “yurdu özden çok sevme” boyutu neyse de, “milleti özden çok sevme” boyutunda yaptığım çalışmalarda, örneğin kavşaklarda kırmızı ışıkta geçen yayaları uyarma konusuyla ilgilenmiyorlar. Yalvar yakar olmama karşın, bu konuda bana yardımcı olmuyorlar…
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.

22 Eylül 2010 Çarşamba

yasa bağımlısı "GALİP BARAN" için yazılanlar ve söylenenler: 22.09.2010

Sayın Galip Baran, 17. 05. 1995
Geri dönüşüm”e hazırlık amaçlı kağıt toplama çalışmalarınızda istediğiniz başarıya ulaşamayışınızın, belediyeden beklediğiniz desteği alamamış oluşunuzdan kaynaklandığı anlaşılıyor. Her şeye rağmen, öncü ve örnek davranışınızı sürdürüyorsanız bu bir başarıdır ve takdire lâyıktır.
Prof. Dr. Kriton Curi / Müdür / Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü
***
“Tek kişilik ordu” 13. 06. 1996
HABİTAT’ın en yalnız sivil örgütü Turgutreis Gönüllüleri idi. Galip Baran’ın tek başına sürdürdüğü mücadele, aslında Türkiye’deki tüm emeklileri ilgilendiriyor.
Milliyet / Ayça Atikoğlu
***
“Turguteis’te yerel HABİTAT” 15. 07. 1996
Galip Baran, İstanbul’da gerçekleştirilen HABİTAT II’nin ardından, Turgutreis’te bir Yerel HABİTAT süreci başlattı.
Cumhuriyet
***
Sayın Galip Baran, 15. 09. 1997
“Kırmızıda Duralım Kurallara Uyalım” şeklinde veciz bir ifadeyle başlattığınız kampanya için sizi kutlarız. Bu çalışmanızın, Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanı Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Dr. Şevket Ayaz tarafından da takdir edildiğinizi bilmenizi rica ederiz. Sizinle işbirliği yapmaya hazır olduğumuzu bilginize sunar, başarılar dileriz.
Hitay Güner / Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği Genel Başkanı
***
Sayın Galip BARAN 27. 10. 1997
Siz bu toplantıya davet etmemizin nedeni; trafik sorununa karşı duyarlık gösteren nadir kişilerden biri olmanızdır.
Zeynep Onat Öz / Beyaz Nokta Vakfı / Halkla İlişkiler Koordinatörü
***
“Her kavşağa bir Galip” 16. 12. 1997
Galip Baran, “Kırmızıda duralım kurallara uyalım” yazılı tabelâ ile kavşakları dolaşıp, yayaları uyarıyor.
Sabah
***
“Dünyanın en zor işini yapıyorsun: insanla uğraşıyorsun”. 12. 03. 1998
Oktay Alpin / Bodrum HABİTAT Spor Kozası Kolaylaştırıcısı, Gençlik ve Yerel Siyaset Kozaları Katılımcısı
“Kırmızı ışık eylemcisine gözaltı” 22. 04. 1998
Taksim Meydan’ında trafik işaretlerine uyulması için elindeki dövizle vatandaşları uyarma eylemi yapan Galip Baran, polisçe gözaltına alındı.
Milliyet
***
“Galip Dede’yi görün utanın” 10. 05. 1998
Ey ahali, duyduk duymadık demeyin, Galip Dede devletin yapamadığını yapmaya soyundu. Onu kimi deli, kimi de dikkat çekmek isteyen biri zanneti.
***
“Ankara’da bir Bodrumlu” 18. 09. 1998
Bodrum’un trafik gönüllüsü Galip Baran, Ankara’nın sokaklarındaydı. O, kırmızıda durmanın ne demek olduğunu anlatmak için yollara düştü. Onun için kırmızıda durmak, toplumsal yaşamdaki tüm çarpıklıklara, kuralsızlıklara da karşı durmak.
Tülin SELVİ / Günlük Haber- Ankara
***
29. 09. 1998
Bodrum İlçesi Turgutreis Beldesinde ikamet eden Galip BARAN, ülkemiz gündemindeki yerini halen koruyan trafik kazalarının, en aza indirilmesi için çalışmalar yapmaktadır.
Çalışmalarında Sayın BARAN’a yardımcı olunmasını rica ederim
M. Sabri Kanlıkavak / Emniyet Genel Müdür Yrd.
***
“Kırmızıda Duran Adam” 16. 01. 1999
Kırmızı ışıkta durmayı “yolun durumuna göre” ayarlayanlardansanız, bu yazı tam size göre. Ama bu yazıyı okuduktan sonra da eski alışkanlığınızı sürdürecekseniz, okumakla hiç vakit kaybetmemenizi öneririz!
Tülin Selvi/ Günlük Haber- Ankara ***
Bodrum HABİTAT’ın renkli siması sayın Galip Baran’ı saygıyla anıyorum. Öyle başarılı insanlarımız vardır ki; biz onlara “isimsiz kahramanlar” diyoruz. İşte o insanlarımızdan birisi de, HABİTAT bağımlısı Galip Baran’dır.
Galip Baran kimi zaman izmarit toplardı. Tıpkı Federal Almanya Başbakanı Helmut Kohl’un, evinin önünü süpürdüğü gibi. Galip Baran da Almanya Başbakanı Helmut Kohl gibi örnek bir insandı. Galip bey kırmızı ışıkta durur ve beklerdi. Gerçek anlamda iyi bir insan, “iyi bir vatandaş’tı’. Onun felsefesi farklıydı. “Herkes vatandaş olur, ama yurttaş olamaz” derdi. Dilerim; ülkede ve dünyada Galip Baranlar artsın. İşte o zaman dünya yaşanabilir hale gelecektir.
Gülveren Ertek Nasman: ( “İşte Hayat” ; Say Dağ. Kültür Bakanlığı ISBN 975.97102-0-X )
***
“Toplumun önde gelen sorunu bananecilik” 23. 03. 1999
Bodrum HABİTAT Trafik Kozası Kolaylaştırıcısı Galip Baran, trafik sorunundan yola çıkarak “toplu yaşam ahlakı” oluşturmayı hedef alıyor. Baran, uygun yöntemle üzerine gidildiği takdirde bananeciliğin hakkından kolayca gelinebileceğini söylüyor.
Cumhuriyet
***
“ Yayalar Kırmızıya dikkat! “ 31. 03. 2001
Kızılay’da yayaların kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçişini farklı bir yöntemle engelleyen Galip Baran, Kızılay trafiğinin düzeninde polislere yardımcı oluyor.
Ankara Haber
***
“Eylem Dede’den kurtuluş formülü” 12. 07. 2001
Trafik canavarına dikkat çekmek için Bodrum’dan Ankara’ya yürüyen Galip Baran ekonomik krize çözüm amacıyla bir kampanya başlattı. Bu talebini Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer’e bir dilekçeyle ileten 69 yaşındaki Eylem Dede, İstanbul Ataköy’deki dairesinin yıllık kirasını devlete bağışlama kararı aldı.
Milliyet
***
BİR AÇIK MEKTUP
Sayın Galip Baran’ı çok geniş bir kitle tanır ve sever. Bir zamanlar Anadolu Gazetelerinin birinde ona milli kahraman denildiğini okumuş ve hala özenle sakladığım makalenin yazarına yürekten hak vermiştim. Galip Baran bir milli bir kahramandır. Kendisini yürekten kutluyorum. O milletin neye ihtiyaç duyduğunu çok iyi biliyor. Bu bilinçle ve inançla mücadele veriyor. Diyanet İşleri Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı onu dinlemeli. Zira Galip Baran haklıdır. Devlet onun dediklerini yapsa, milletin hali pür melali böyle olmaz. Dilerim çalışmaları örnek alınır.
Melahat Yılmaz, Antakya - Hatay./ www.turkcelil.com
***
22. 11. 2001
Galip Baran’ın “Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarma kampanyası“ başlatma ve bu kampanya için “gönüllü vergi” verme başvurusu değerlendirilmiştir. Böyle bir kampanya için “yasal düzenleme” yapılması gerekmektedir.
M. Ferhat Emil / Hazine Müsteşarlı / Müsteşar Yrd.
***
Sayın Galip Baran 18. 02. 2002
İrade ve yorulmaz gayretlerinize hayranım. “Türkiye’yi Dış Borç Yükünden Kurtarma” raporunuz da aldım. Teklifleriniz ciddiyetle değerlendirilecek niteliktedir. Teşekkürlerimi ve en iyi dileklerimi saygılarımla sunarım.
Dr. Agâh Oktay Güner, eski Sanayii ve Ticaret Bakanı
***
(7 Temmuz 2002 günü İstanbul’da İstiklâl caddesinde izmarit toplayan Galip Baran’ı gören Maura Riting, Baran’a hediye ettiği kitabın iç kapağına şöyle bir not düştü)
To Galip, 7 th July 2002
To a great person I just met now in Beyoğlu, doing a wonderfull job for a wonderfull city. I wish there were more like you in the country and the world. May your days be full of sunshine and your nights full of moon shine. Good luck and a big thank you.
Maura Riting
( ÇEVİRİSİ )
Şu anda, İstanbul-Beyoğlu’nda, mükemmel bir şehirde, mükemmel bir iş yaparken tanıştığım Galib’e. Keşke bu ülkede ve bu dünyada senin gibiler daha fazla olsaydı. Günlerin, güneş ışığı ve gecelerin, ay ışığı ile dolsun. İyi şanslar ve büyük bir teşekkür.
***
Sayın Galip Baran, 30. 07. 2002
Gazetelerde haberiniz çıkarsa göndereceğime söz vermiştim. Ne yazık ki Bursa’daki gazetelerde haberiniz çıkmamış. Zaten bütün uğraşılarınıza rağmen Orhangazi Park’ında basın açıklaması yapmanıza izin vermediler. Bununla beraber, İnegöl’de Emniyet ve basından hak ettiğiniz ilgi ve yardımı görmüş olmalısınız ki, Bursa’nın 3 yerel gazetesinde de haberiniz çıkmış.
Takdire layık çabalarınızın gerekli yerlere ulaşmasını ve örnek alınmasını dilerim. Türkiye’nin değişmesinin şikayet etmekten öte, duyarlığını sizin gibi tepkilerle ortaya koyan insanların çoğalmasına bağlı olduğunu düşünüyorum. Sizin eyleminizi AB’ye girmeye çalışan ülkemizde kafasında ve tavrında çoktan AB’li olmuş bir vatandaşın tavrı olarak görüyorum.
Sizi tanıdığıma çok memnun oldum, Galip Bey.
Esin Güniçen / Bursa Yerel Gündem 21 / Halkla İlişkiler
***
“Trafik Dede’ye teşekkür belgesi” 30. 08. 2002
Kaymakam Cumhur Güven Taşbaşı, Galip Baran’a teşekkür belgesi verdi. “Bıkıp usanmadan sürdürdüğü çalışmalara destek vermeyi sürdüreceğiz. Onun çabaları herkese örnek olmalı” dedi. Hürriyet
Sezer Şahindaş / Bodrum –DHA
***
7. 02. 2003
İlgi dilekçenizde mevcut binanıza açık balkonunuzu kapalı hale getirmek suretiyle yapmış olduğunuz eklentinin inşaat emsalini aşıp aşmadığının, bu imalatın yasal hale getirilip getirilemeyeceğinin bildirilmesi istenmektedir.Yapılan inceleme sözü edilen eklentinin inşaat emsalini aşmadığını göstermiştir. Bu konuyla ilgili başvurunuz örnek bir vatandaş olduğunuzu göstermektedir.
A. Server Yazgan / Turgutreis Belediye Başkanı
***
“Galip Baran’ı sırtımızda taşımamız lazım” 7. 05. 2003
Süleyman Oğuz / Eski İzmir Emniyet Müdür Yrd.
***
Sayın Galip Baran 4. 06. 2003
Türkiye’nin dış borç yükünden kurtarılmasına yönelik değerli görüş ve önerilerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Ali Babacan / Devlet Bakanı
***
Sayın Galip Baran 10. 03. 2004
İlgi dilekçeniz ekinde gönderdiğiniz projeleriniz program geliştirme çalışmalarında değerlendirilmek üzere ilgili komisyonlara verilmiştir.
Sami Önal / Bakan a. / Eğitim-Öğretim ve Program Dairesi Başkan V.
***
Sayın Galip Baran 22. 03. 2004
Gönüllü olarak üstlendiğiniz kutsal görevleriniz arasına Turgutreis Belediye Başkanlığı adaylığını da eklemeniz, bana “Sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerini hatırlattı.
Nuri Çetin Kaya / Çanakkale
***
“İzmarit Savaşçıları” 28. 07. 2004
Bodrum’dan Konya’ya gelen 72 yaşındaki Galip Baran “Trafik ve çevre sorunlarını halk üretiyorsa, halk kendisi çözmeli. Vali, Belediye Başkanı sokağa inerek ilk uygulamayı başlatmalı” dedi.
***
“Yurttaş Baran Yine Ayvalıkta” 20. 10. 2004
Çevre ve trafik sorunlarını protesto eden 72 yaşındaki Galip Baran sekiz yıl önce başlattığı mücadelesini inatla devam ettiriyor.
Olay Gazetesi/ Derya Düzel / Ayvalık
***
“Sen Bodrum için çok şeyler yaptın”. 10. 12. 2004
Bodrum Garajında bir büfe işletmecisi
***
18. 01. 2004
Kızılay kavşağının nizami hale getirilmesi talebiniz incelenmiş ve yaya geçidi çizgileri, bariyerleri ve sinyalizasyon ışıkları ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı İrfan Kaya
Fen işleri Başkanlığı Fen İşleri Daire Başkanı
***
3. 05. 2005
Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların çözümüne ilişkin görüş ve önerileriniz ile duyarlı yaklaşımınız için teşekkür ediyor, sağlıklar diliyoruz.
Başbakanlık Halkla İlişkiler Mehmet Bican
Daire Başkanlığı Daire Başkanı
***
“Çılgın Türk Ankara’da” 2. 03. 2006
17 yıldır bütün Türkiye’yi dolaşan Galip Baran önceki gün Kızılay Kavşağında gün boyunca “Yeşili Bekle Lütfen” ve “Sağdan Lütfen” levhalarını kullanarak karşıdan karşıya geçen yayaları uyardı. Yayaların sağdan geçişinin bariyerler yüzünden mümkün olmadığını kaydeden, İstanbul Taksim’de aynı çalışmayı yaparken gözaltına alındığını hatırlatan Baran, “Trafik Kurallarına Uyalım Uymayanları Uyaralım” sloganını yaşama geçirmek için bütün sıkıntıları göze aldığını belirtti.
Sabah-Ankara
***
“Trafik Canavarına Savaş Açtı” 17. 06. 2006
Turgutreis Gönüllüleri temsilcisi Galip Baran, Muğlalı İş hanı önündeki kavşakta, her yıl olduğu gibi bu yılda elindeki “Yeşili Bekle Lütfen”, “Sağdan Liften” pankartlarıyla yayaları ve sürücüleri uyarıyor. Bu kavşakta zaman zaman trafik polisleri de görevlendirildi ancak sonuç alınamadı.
Kâzım Tokuç / Yeni Gün -Muğla
***
Benim, Cumhurbaşkanı adayım Galip Baran 20. 08. 2007
NEDEN ? ;
* Yeni ve farklı bir bilinç kavramı geliştirdiği,
* “Yasa bağımlısı” ve “Atatürk Bağımlısı” olduğu,
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini özümsediği,
* Sokaklarda izmarit toplayabilecek kadar olgun bir kişi olduğu,
* Yaptığı çalışmalar, “herkes senin gibi olsa” ve “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri sözlerle değerlendirildiği,
İ Ç İ N …
Mustafa Nevruz Sınacı / Siyaset Bilimci, Hukukçu, Araştırmacı-Yazar
Seçilecek Cumhurbaşkanı "Sayın Galip Baran" ı mutlaka davet ederek, O'nunla mutlaka iştişare etmeli, bilgi, deneyim ve birikimlerinden yararlanma yolunu seçmelidir.
***
Sn. Galip Baran 23. 08. 2007
Sizleri Cumhurbaşkanlığı Makamında görmek bizleri onurlandıracaktır. Şüphesiz ki, bu Makama en uygun kişilerin başında geliyorsunuz.Ama sistem ve sistemin bekçileri buna izin verecekler mi onu bilemiyorum. Keşke halk seçseydi ama o zaman bile kafası bulanmış, takım tutar gibi parti tutan, kraldan çok kralcı, yapılanlara söylenenlere ve tüm kötülüklere rağmen gene de bu halk aynı simaları seçerdi. Sizler bu uğurda yıllarca mücadele ettiniz Nazım Hikmet’in Kan Konuşmaz kitabından bir alıntı yaparak sözlerime son vermek istiyorum. Tüm yaşantınızın düşünceleriniz kadar iyi olması dileğimle.
Savaş Önder
** *
31. 10. 2007
Galip Baran belki onbeş, belki yirmi yıldan beri tek kuruş karşılık beklemeden hizmet etmekte. Turgutreis’ten Akyarlar’a kadar yayan yürüyerek onun bunun sahile attığı çöpleri toplayarak başladı bu işe. Sonra, tek başına Turgutreis’te atık kâğıt, karton mukavva ve benzeri atıkları toplayarak tasarrufa hizmet etti. Belediye bile kendisini ciddiye almadı. .
Bütün bunlara rağmen yılmadı. Kâğıt topluyor, elinde pankartlarla trafik kurallarını çiğneyenleri uyarıyor, belediye reislerine, valilere, kaymakamlara ve daha yüksek makamlara baş vurarak insanların artık insanlık bilincinde olmaları için korkunç bir uğraş veriyor.
Aykut Yazgan
***
“Her Memlekete bir Galip Dede lâzım” 18. 08. 2008
Yıldız Gazetesi- Çorum
***
“Galip Baran Azlığı” 22. 01. 2009
Sayın Galip Baran,
Sadık okuyucularınızdan biriyim. Tiryakiniz de diyebilirim. Elimden geldiğince yazılarınızı www.fikiryolu.com’a eklemeye çalışıyorum. Yazdığınız her yazının her kelimesi değerli bir düşünce ürünü. İyi ki varsınız. Allah sizin gibilerin eksikliğini göstermesin. Bu ara bu eksikliği hisseder gibi olduk Günümüzde bir çok olayın temelinde yatan sorun da bu bence. Yani Galip Baran’ların azlığı…
Oruç Yıldırım.
***
Sayın Galip Baran 29. 01. 2009
TÜMOD olarak 14 Şubat 2009 tarihinde Antalya’da düzenlediğimiz “Üniversite Sorunları” konulu açık oturuma katılım konusunda gösterdiğiniz ilgi bizleri çok memnun etti.
Prof. Dr. Alpaslan Işıklı/ TÜMOD (Tüm Öğretim Elamanları Derneği) Genel Başkanı
***
“Bakan Nimet Çubukçu’ya, Bilinç Üniversitesi’nden mektup var “ 24. 05. 2009
Galip Baran bana gönderdiği mektupta; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattıkları çalışmalarda “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi’ni özümsediklerini yazmış. Bu ilkenin yaşama geçmesi durumunda adaletin sorun olmayacağını, bu kadar çok polise, savcıya ve hakime gerek kalmayacağını ifade etmiş.
Haber Türk/ Hasan Çömlekçi
***
“ Bilinç Üniversitesi’nden mektup var” 29. 06. 2009
Bodrum ilçesinin Turgutreis beldesinde, bundan 20 yıl önce yakılan kıvılcımın lideri Galip Baran’ın mükemmel projeleri var. Üç-beş emekli arkadaşıyla yola çıkan sanal alemde Bilinç Üniversitesi’ni kuran Galip Baran, genelde “Burası Türkiye” denilerek ifade edilen ve toplum olarak yüzümüzü kızartması gereken yasa-kural tanımazlığa karşı bir savaş içinde.
Haber Türk/ Hasan Çömlekçi
***
“ Basın bildirisi” 76. 05. 2010
Türkiye’de yıllar geçtikçe çeşitlenen ve derinleşen toplumsal ilgisizlik olgusuyla, kendine has, renkli eylemlerle savaşan ve son dönemlerde kendini “Yasa Bağımlısı” olarak tanımlayan, Türk insanında yerleşmiş “Burası Türkiye” bağımlılığına karşı Bodrum’dan Türkiye’ye her fırsatta seslenen Galip Baran 8. Mayıs Cumartesi günü Bodrumlulara bir sunum gerçekleştirecektir.
“Burası Türkiye Bağımlılığı”na karşı verdiği savaşın “Yasa Bağımlıları”nın sayıca artmasıyla kazanılabileceğine inandığını belirten Galip Baran’ın sunumuna tüm Bodrum halkı davetlidir.
Bodrum Belediyesi Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
***
2. 06. 2010
Sayın Galip Baran
İlgi yazınızda belirtilen “Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi1nin ilk ve ortaöğretim okulları müfredat programlarına “ uygulama dersi” olarak konulması öneriniz şu an uygulanmakta olan öğretim programları ve ara disiplin alanları ile örtüştüğü görülmüştür.
Namık Sönmez/ Bakan a. / Daire Başkanı
***

Sayın Galip Baran 19. 08 2010
“Yasa Bağımlılığı” hakkında konferanslar verme konulu dilekçeniz incelenmiştir.
“Yasa Bağımlılığı” konusunu sistematik bir biçimde araştırıp, elde ettiğiniz bilgileri paylaşmanızın, başta kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personel olmak üzere toplumun bu konuda bilgi sahibi olmasında son derece etkili olacağı, bu alanda çalışma yapan/yapacak olanlara ışık tutacağı değerlendirilmektedir.
Bu kapsamda, Genel Müdürlüğümüzce “Yasa Bağımlılığı” konusunda eğitim düzenlenmesi halinde, eğitici olarak bilgi ve tecrübelerinizden faydalanmak için şahsınızla iletişim kurulacaktır.
Metin Varol/ Eğitim Dairesi Başkanı a./ Eğitim Dairesi Başkan Yrd.

15 Eylül 2010 Çarşamba

KİM KİMİ BİLİNÇLENDİRECEK,
KİM NASIL BİLİNÇLENECEK?
*
1994 yılında, İstanbul Üniversitesi ve Alman Kültür Merkezi işbirliğinde “Türkiye ve Avrupa Topluluğu’nda çevre hukuku” konulu bir sempozyum yapıldı. Pek çok değerli akademisyenin katıldığı bu etkinlikte bazı bilim insanları bilinç konusuyla ilgili düşüncelerini “Sempozyumdan Alıntılar” bölümünde aşağıda görüldüğü şekilde açıkladılar…
*
Konuşmacılar, ağırlıklı olarak, “Çevre Hukuku”, “Çevre Yasası” ve cezalar üzerinde durdular, bilinç sözcüğünü, yerli yersiz ve yanlış kullandılar, insanın nasıl bilinçlenebileceği konusunda da yanlışlıklar yaptılar, yetersiz önerilerde bulundular...
*
Yapılan sempozyumlara , okullarda verilen derslere, çıkarılan yasalara alınan tüm önlemlere rağmen çevrenin kirletilmesi önlenememektedir. Çevrenin korunabilmesi için insanın bilinçlenmesi gerekmektedir…
*
“Çevre bilinci”ne sahip insan çevreyi kirletmez. “Tasarruf bilinci”ne sahip insan aşırı tüketmez. “Trafik bilinci”ne sahip insan trafik kurallarını ihlâl etmez. “Vergi bilinci"ne sahip insan vergi kaçırmaz. İnsan bilinçlenirse; ne Çevre Yasası’na, ne tasarruf önlemlerine, ne Trafik Yasası’na ne de Vergi Yasası’na gerek kalmaz…
*
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlâkı Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme vb alanlarda yaptığımız, yıllardır devam eden, insanı davranışlarını araştırdığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalar bizleri (özellikle beni) bilinçlendirdi. Bu çalışmalarda “yeti olarak tanımlanan bilinç kavramını sorumluluk kavramıyla bütünleştirdik, ete kemiğe büründürdük, görünür hale getirdik.
*
Sözü edilen çalışmaları yaparken insanların aynı yanlışlıkları yaptıklarını, örneğin “biliyorum” ya da “farkındayım” yerine “bilinçliyim”, “bilgilendiriyorum” yerine “bilinçlendiriyorum”, “kasıtlı” ya da “maksatlı” yerine “bilinçli olarak” dediklerini gördük
*
İşte bu nedenlerle, “Türkiye ve Avrupa Topluluğu’nda çevre hukuku” konulu sempozyuma katılan değerli bilim insanlarının, bilinç konusunda panel ya da benzeri bir etkinlikler düzenlemelerini; (a) kimin kimi nasıl bilinçlendireceği, (b) bu sorumluluğun kime ait olacağı, ya da (c) kimin nasıl bilinçlenebileceği gibi sorulara cevap aramalarını öneriyoruz.
*
Sonuç olarak; bu ülkede yaşanmakta olan, çevre kirliliği, aşırı tüketim, trafikte kural ihlâli, vergi kaçırma gibi sorunların önlenebilmesi için, sözü edilen sempozyumuna katılan değerli bilim insanlarımızın bu tür etkinliklerin düzenlenmesi konusunda inisiyatif kullanmalarını bekliyoruz.
*
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76 - E-POSTA: galipbaran@ttmail.com WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog vb meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
***
SEMPOZYUM’DAN;
BİLİNÇ KONUSUYLA İLGİLİ BAZI ALINTILAR :
* Prof. Dr. A. Ülkü AZRAK (I. açılış Konuşması): İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi (birinci sayfa): Gerçekten ekonomik kalkınma için zorunlu olan su, hava ve toprak gibi alt yapı ve kaynakların sağlanması ve güvence altına alınması, ancak BİLİNÇLİ ve sistematik bir çevre koruma politikasıyla olanak kazanır. (ikinci sayfa) Aynı şey Adriyatik kıyılarındaki ormanları tarihte BİLİNÇLİ bir biçimde koruyup iyileştirmiş olan Venedik Cumhuriyeti için söylenebilir. Şu da var ki, ÇEVRE BİLİNCİNİN yerleşmesini ve Sosyal, demokratik, hukuk devletinin tam olarak gerçekleşmesini beklemeden, çevreyi bozucu girişimler ve faaliyetlerden vaz geçilmesi gerekir.”
* JOHANNES WEİSSERT (II. Açılış Konuşması): İstanbul Alman Kültür Merkezi Müdürü (birinci sayfa): “Yirmi yıl öncesi hiç kimse ya da çok az kimse söz ederken, bugün bir çok ülkede ve Türkiye’de ÇEVRE BİLİNCİNİN gelişmiş olduğunu görüyoruz.”
* Prof. Dr. Semra ATABAY ve diğer isimler (sayfa 3): “ÇEVRE BİLİNCİ içersinde yaşam koşullarının belirlenmesinde en etkin hukuki araç plan’ı görüyoruz.”
* Prof. Dr. Rona Serozan: İÜ. Hukuk Fakültesi (sayfa 111) : “Çevreye toplumca SAHİP ÇIKMA BİLİNCİNİN gelişmediği, bu uğurda etkin bir siyasal mücadelenin yürütülmediği bir toplumda Kamu Hukukunun etkisi bile sınırlı kalmaya mahkümdur”
* Doç. Dr. Sami SELÇUK; Yargıtay Üyesi (sayfa 119): Dediniz ki “ Gençlerde ÇEVRE BİLİNCİ çok arttı, doğru bu ”. Dendi ki, “TOPLUMSAL BİLİNÇLENME, ekonomik gelişmeyi aşmıştır”.
* Prof. Dr. Yıldızhan YAYLA; Galatasaray Üniversitesi (sayfa 125): “Unutmamalım ki, çevreyi koruma ama aynı zamanda kalkınabilme bir BİLİNÇ, denge, çalışma ve azim işidir”.
* Prof. Dr. Ruşen KELEŞ. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi (sayfa 17O): “İnsan bencil bir varlık ve çevresine zarar veriyor. (sayfa 171) : “İnsanın ÇEVRE BİLİNCİNİ geliştirmedikçe bu konuları ayakta tutamıyorsunuz. ÇEVRE BİLİNCİ, insanların YURTTAŞLIK BİLİNCİNİN bir parçasıdır. HEMŞEHRİLİK BİLİNÇLERİNİN bir parçasıdır.”, ”Nasıl insanlarda ÇEVRE BİLİNCİ gelişiyorsa yargıda da bir ÇEVRE BİLİNCİ gelişmektedir”.
* Doç. Dr. Sami SELÇUK. Yargıtay Üyesi (sayfa 191): “Önce BİLİNÇLENME üzerinde duracağım”, 1854 tarihini taşıyan, kızılderili bir reisin büyük saraydaki büyük beyaz reis diye, Amerikan Cumhurbaşkanına yazdığı bir mektup var. Bu yayınlandı. Gerçekten ister vahşi deyin, ster ilkel deyin, o toplumun yöneticisinin NASIL BİR BİLİNÇ içinde olduğunu çarpıcı bir şekilde görüyorsunuz. “(sayfa 194) : Suçu seçilenlerde değil, seçenlerde aramak gerekir. BİLİNÇLENME bu”. (sayfa 196): Bu BİLİNÇLENMEDEN önerilerime doğru işi kaydırmak istiyorum ”, “Bir de bence Bu BİLİNÇLENME konusunda eğitim kurumlarına, Hukuk Fakültesi dahil, çok önemli görevler düşüyor. İnsan doğayla barışık bir insan tipi olmalıdır. İnsan odaklı bir doğa anlayışı mutlaka verilmelidir.”
* DR. GÜNTER HEİNE. (sayfa 197): “Ben çevrenin yalnızca devletin vr hukukun bir sorunu olmaması, aynı zamanda toplumun sorunu olması gerektiğine inanıyorum. (sayfa 198): Fakat çevre, pratik olarak, tanıdığımız bütün alanları kapsar. Bu, sokak kapısında başlar atmosferde ve gezegenlerde biter. (sayfa 199): Ceza hukuku açısından pratik olarak herkes faildir. Herkes aynı zamanda kurbandır. Bu demektir ki, biz hem failiz, hem de kurbanız. Bunun için önce insanların GÖREVLERİNİN BİLİNCİNDE olmaları gerekir. Çok önemli bir görevin toplumda ÇEVRE BİLİNCİNİN kuvvetlendirilmesi ve yönlendirilmesinin sağlanması olduğu inancındayım. (sayfa 200): Bu, insanın çevresi için SORUMLULUĞUNUN BİLİNCİNDE olması anlamına gelebilir”
* Doç. Dr. Sami SELÇUK: (sayfa 213) “İnsan bencilliğini bir yana itmelidir, tıpkı Kızılderili reisin dediği gibi ve o canlı ancak hava, su ve toprakla yaşayabilir.”
* Prof. Dr. Ruşen KELEŞ. İ.Ü. SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ (SAYFA 213): “Her türlü ÇEVRE BİLİNCİNİN yükseltilmesindeki aracın etkili olabilmesi, elbette ki yaygın ve örgün eğitim kurumlarının bu işi başarıyla yapmalarına bağlı”
.

2 Eylül 2010 Perşembe

GELECEĞİN TÜRKİYESİ
VE GENÇLER …
Ey üniversiteli genç!
Trafik kazalarının olmamasını, çocukların ölmemesini, anaların ağlamamasını istersen eğer; “trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek geliştirdiğimiz “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”nin uygulamasında sen de görev alabilirsin…
“Trafik bilinci” edinmeni sağlayacak olan bu görevi üstlendiğinde yapman gereken iş: yayalarla ilgili trafik ışıklarıyla donatılmış kavşaklarda kırmızı ışıkta geçmeğe kalkışan yayaları “Sosyal Yaptırım” olarak bilinen yöntemle uyarmaktır.
Bu yaşamsal sorumluluğu üstlendiğinde ve kararlılıkla sürdürebildiğinde;
* Bencillikten kurtulduğunun,
* “Diğerkâm bir kişilik” edindiğinin,
* Türkiye’nin “Muasır Medeniyet” seviyesini aşması için çalıştığının,
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsediğinin,
* “Cumhuriyetin ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafız” lığına hak kazanarak; (*)
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün "Gençliğe Hitabı" nda seslendiği genç'in "SEN" olduğunun;
Farkına varacaksın.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Rektörü
(1): Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog vb meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
Sosyal Yaptırım: “Kırmızı ışıkta geçmeğe kalkışan yayaları utanmaktan başka tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tır.
(*) BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN KURULUŞ AMACI: Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlarını, diğer deyişle “yurdu ve milleti özünden çok seven” nesillerini yetiştirmektir.
İLETİŞİM: Galip BARAN
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76 - E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com

12 Ağustos 2010 Perşembe

dersimiz ::: insan hakları, yaşam ve trafik...!

Trafik Hayattır!
Yaşam da En Temel İnsan Hakkıdır!
Mehmet ALTUNTAŞ
Türkiye’de bölücü ve yıkıcı terör örgütlerinin sebep olduğu ölüm sayısının trafikte kurallara uyulmaması ve diğer hatalardan kaynaklanan ölümlerin çok gerisinde kaldığı sık sık söylenmektedir. Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır dolayısıyla bireylerin ölmesi durumunda eğitim hakkı, düşünce özgürlüğü gibi diğer temel hakların bir değerinin olmayacağı anlaşılacaktır. Ölülerin olsa olsa cesedine saygı gösterilme hakkı olabilir. Trafikte yolcunun ve diğer araç sürücülerinin haklarına riayet etmeyen bir toplumda insan haklarına da bu derece uyulabileceği söylenebilir.

Biz birbirimizin hukukuna yolda veya araçta riayet etmedikçe, kurallara uymakta zorlandıkça aynı toplumun bir parçası olan kamu görevlileri de bu ülke de yaşayan insanların haklarına o derece hassasiyet göstermektedir. Devlet adına kuvveti elinde tutanlar da maalesef insan haklarına sıra gelince kırmızı ışıkta geçerim nasıl olsa kimse görmüyor zihniyetiyle hareket ediyor. Evrensel insan hakları değerleri de trafik işaretleri ve kuralları da evrenseldir. Kırmızı ışıkta durulması tüm ülkelerde kural olduğu gibi işkence ve kötü muamele görülmemesi yaya çizgileri kadar evrensel bir kuraldır. Karakollara konulan kameralarla kavşaklara konulan kameralar aslında insanın ne kadar kontrolsüz olabileceğinin apaçık ispatıdır. Ucunda yaşam gibi en temel insan hakkı olan bir konuda hassas olmak devletin üzerine düşen önemli bir vazifedir ve bu konu herkesi ilgilendirmektedir.
Üyesi olduğum Karayolu, Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği Başkanı ve Başbakanlık Müşaviri Sayın İhsan Memiş’in “Türkiye’de Milli Felaket, Trafik Terörü ve Çözüm Önerilerimiz” başlıklı yazısında çok çarpıcı bir istatistikî veriye rastlamıştım. Buna göre son 10 yılda (2000-2009) Türkiye’de 50 bine yakın insanımız hayatını kaybetmiş. Trafik düzeni yaşamımız için en önemli bir sistem olmakla trafiğin yaşam olduğunu söyleyebiliriz. Yaşam ise en temel insan hakkıdır. Buna göre trafikte vurdumduymazlık, kuralsızlık, yeterli ilgi ve yatırım eksikliği doğrudan yaşamımızı etkilemektedir. Yaşayabilen insanlarımız ise engelli olmakla karşı karşıya kalmaktadır. İnsanların hız yapma tutkusu, zamanını anlara sıkıştırması, alkol bağımlılığı, dikkatsizlik, devletin ve yerel yönetimlerin altyapı sorunlarına yeterince önem vermemesi açıkça insan hakları ihlallerine sebep olmaktadır. Son yıllarda özellikle çift yolların yapımına ağırlık verilmesi ve altyapının güçlendirilmesi yol kazalarında ölümlerin sayısını bir miktar da olsa azaltması sevindiricidir. Trafik kurallarının ihlali konusu doğrudan yaşam hakkının ihlali, dolaylı olarak engelli hakları ile bağlantılı olup ayrıca mülkiyet hakkının ihlaline sebep olmakta, can kaybı, sakatlıkların yanında milyonlarca lira kayıplara sebep olmaktadır.
Bölücü terör örgütü PKK’nın sebep olduğu çatışma ve saldırıların 1980’lerden buyana bilançosu genel söyleme göre 30-35 bin insanımız hayatını kaybetti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı resmi raporlara göre, ülkemizde trafik kazalarında 45.188 kişi ölmüş ve 1.519.737 kişi yaralanmıştır. Olay yeri sonrası yaralananların 30 gün takibi yapılmadığından daha sonra ölenlerin sayısı istatistiklere yansıtılamadığı söylenmektedir. Buna göre son tespitle gerçek ölüm rakamı yaklaşık 90.376 dır.Ortalama yıllık ortalama 9.000 kişi, günlük 25 kişi trafik kazalarında hayatını kaybetmekte ve 416 kişi de yaralanmaktadır.
Trafik kazasında ölen insanımızın üzüntüsü derin olmakla birlikte, ailesi ve yakınlarının üzüntü ve kederini paylaşmakla azaltma imkânı varken, yaralananların durumunun daha ağır olduğu düşünülebilir. Yine verilere göre konuyu ele alırsak, yaralıların %15’i geçici sakatlık,% 5’i de daimi sakatlıkla hayatlarını devam ettirmektedirler. Maddi kayıp 2008 yılına göre yaklaşık 1.000.000.000 TL. dir. Kaybolan zaman ve katma değer bu hesaba katılmamaktadır. Ülkemiz de her geçen yıl araç sayısı da sürücü sayısı da sürekli artmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatının verilerine göre 20 çeşit ölüm türü arasında ülkemiz trafik kazalarında 0-14 yaş gurubunda 5.sırada bulunmaktaymış. Bu durum trafik konusunun ne kadar önemli olduğunu ve derhal önlem alınması gereken bir konu olduğunu göstermektedir.
İnsan hakları konusunun bir Avrupa Birliği dayatması olduğu düşüncesi de yine ülkemizde trafik konusunda yaşanan cehaletle paralel bir söylemdir. 25 yıldır emniyet kemeri takmamakla övünen ve bir şey olmadığını ve emniyet kemerini takmayı bir utanç verici bir işlem gibi gördüğünü söyleyen bir taksici vatandaşımıza şaşırmadım. Çünkü aynı kişinin insan hakları konusu açıldığında da “bizi bölmek için batılıların ortaya attığı gereksiz bir konu” olduğunu söylemesi de şaşırtıcı gelmedi bana. Bu örneği bizzat yaşadığım için burada aktardım ancak yine de tüm taksici esnafımız için bir genelleme yapmış da olmak istemem doğrusu. Yine ilginç bir örnekle trafik bilincinin genç neslimiz açısından ne kadar önemli olduğunu göstermeye çalışacağım. 140 km hızla yolda gittiğimiz 20 yaşındaki uzaktan akrabam da olan bir genç yine ısrarlarıma rağmen emniyet kemerini takmayı reddetti. Emniyet kemerinin ne kadar önemli olduğunu, çok ucuz ama en değerli şeyimiz hayatımız için ne kadar koruyucu olduğunu söyleyerek ikna etmeye çalıştıkça O, içindeki gizli duyguları açığa vurdu. Bu meseleyi erkekliğine toz kondurma meselesi olarak algıladığını anlayınca çok şaşırdım. Bu yolculuğun sonunda maalesef okullarımızda çocuklarımıza trafik bilincinin yeterince aşılanamadığını anladım. Kitaplarda yazılanların içselleştirilmesi ne kadar önemli oysa!
İşkence ve kötü muamele yapmayı hangi kamu görevlisi kamu görevlisi, kolluk görevlisi aklından geçirir. Aslında kimse düşünmez ve okunan kitaplarda bu böyle yazar. Ancak nasıl direksiyona geçince trafik canavarı kesiliyorsa benim vatandaşım, eline yetki verilince de ceberut kesiliyor benim devletlû kamu görevlisi memurum. Uygulamada maalesef hep kaybediyoruz. İnsanlığımız, komşuluğumuz, sevecenliğimize diyecek yoktur ancak en naifimiz bile direksiyona geçince an azından şöyle bir bağırıp çağırarak diğer sürücüleri paralamayı içimizden geçirip, kendimizde de hiç kusur görmeme eğilimine gireriz. Batılılaşma hedefi sadece fiziken AB ye girmek değildir, bilakis insanlığımızı unutmadan haklarımızı koruduğumuz gibi ötekilerin de haklarına saygı göstermeyi gerektiriyor oysa bu hedef.
Terörün azdığı zamanlarda güvenlik mi?-haklar mı? tercih zorbalığına düşürülmemiz ne acıdır! Temel haklarımıza sahip çıkmamız nasıl olur da komşumun ve ülkemin güvenlik sorunu olur? Bunun düşüncesi bile gereksizdir. Trafikte yaşamını yitiren insan sayısının terörden dolayı yaşamını yitirenlerden fazla olması da yine bu konuyla ilgilidir. Güvenliğimiz haklarımızın azaltılmasını gerektirmediği gibi kurallara uyarak trafikte seyretmek de işimizi yavaşlatmaz bilakis bize zaman kazandırır, üstelik ömür boyu bir zaman. Mal ve huzur kazandırması bir yana trafiğin akıp gitmesi için de bu düzene ihtiyaç vardır.
Evinde eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan bir kişinin, yolda yayaların üzerine aracını süren ve hızını kontrol edemeyip insanlara çarpan insandan bir farkı var mı? Ötekinin haklarına saygı gösterme erdemine ulaşmamış bir toplumdan oluşan bir devletin de vatandaşına aynı duyarlılığı göstererek son derece özgürlükçü olması beklenmemelidir. Bu ineğin sütün bu toplumsa kaymağı da yöneticilerdir, yasama görevlileri ve yargı mensuplarıdır. Ne kadar kanunları değiştirirsek değiştirelim zihin değişikliği gerçekleşmedikçe yasakçı uygulamalar devam etmekte, trafik kurallarına uymayı zül kabul eden bir toplumda kazalar ve ölümler olmaya devam etmektedir.

Gelin kırmızı ışıkta kornaya basmadan bağırıp çağırmadan beklemesini sabırla öğrenelim. O zaman hastanelerimizde kuyruk da kalmaz, karakollarımızda dayak da! Evrensel insan hakları değerlerine dayalı bir devlet istiyorsak geleceğimize hayat katsın diye çocuklarımız demokratik hukukun üstünlüğünün yaşandığı bir ülke bırakmak için gelin önce trafik kurallarına hep birlikte uyalım. Okullarda trafik dersini zorunlu hale getirmekle yetinmeyip insan hakları derslerini de zorunlu hale getirelim. Uygulamalı olarak, eğitimle gelecek nesillerimize damla damla ötekinin haklarına saygılı olmayı eşitlik ve adalet duygularını ve trafiğin toplu yaşamımız için vazgeçilmez olduğu bilincini verelim.
Bu sorumluluk duygusu, bu ülkede yaşıyorum diyen herkes için açık bir çağrıdır
.
12 Ağustos 2010
Mehmet ALTUNTAŞ, mehmetaltuntas@yahoo.com