23 Mart 2009 Pazartesi

CEHALET VE BİLİNÇ
ÖNBİLGİ (Sözlük/Ali Püküllüoğlu):
Cahil: (1) Eğitim ve öğrenim görmemiş (kimse). eş. Bilisiz. Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan (kimse), ha. Genç ve toy, deneyimsiz (kimse). ör. Cahil kız, ne bilsin böyle olacağını!
Cahil kalmak: eğitim ve öğrenim olanağı bulamamak. ör. Köylü cahil kaldıkça, ülke kalkınamaz., Cahillik: Bilisizlik., Bili: bir şeyi bilme durumu, bilgi
Bilicilik: (1) Bilme, bilici olma durumu. ör.Tanrının biliciliği, bağışlayıcılığı dinin savuna geldiği şeydir., Bir olayı, olacağı doğrudan doğruya ya da birtakım belirtilere dayanarak
önceden sezme, gelecekten, bilinmezden harbe verme işi. eş. Kehanet. ör. Eski çağlarda bilicilik el üstünde tutulan bir uğraştı.
Önbilgide de görüldüğü üzere; okur-yazar olmayan, okula gitmemiş, insana cahil deniliyor. Bu gibilerin durumu cahillik olarak tanımlanıyor. Oysa bana göre cehalet, (asıl cehalet) kendini tanımamaktır. İnsan kendisini tanıdıkça:
Bilinçlenir
Tekamül eder,
Salih amel eyler,
İnsan-ı kamil olur
Cehaletten kurtulur,
Bencil bir varlık olduğunun farkına varır.
Toplumsal sorumluluk bilinci olarak tanımlanan kavram ile tanışır
BİLİNÇ: 1. İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği. Şuur. 2. (Psikolojik) Algı ve bilgilerin zihinde arı-duru ve aydınlık olarak izlenme süreci. 3. Temel bilgi. Temel görüş.
4. Bir topluluktaki ruhi etkinliğin veya durumların bütünü. Doğrusal yönde dimağ akışı, davranış biçimi ve düşüncelerin düzenli (istikrarlı) olarak birbirini izlemesi, tutarlılık... Anlamak. Kavramak…
BİLİNÇLİ: Bilinci olan, bilerek, inanarak, doğru, dikkatli (kendinde) ve düzenli yaşayan.. Eleştirmeli bir biçimde kendi etkinliğinin idrakinde, farkında olan, eylemi ve söylemi birbirini tamamlayan, bütünleyen. Dinsel; İlimle (doğruluğu kanıtlanmış ve kabul edilmiş bilgi, norm) amel (söz, söylem ve davranış biçimi, eylemi) eden insan. Akil adam, ehli vukuf. (Sözlük: Milliyet Türkçe Sözlük ve Yeni Lügat, Abdullah Yeğin)
Benim kendimi tanıma sürecim; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet. iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda, “okul dışı eğitim “olarak tanımladığımız; İnsan’ı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, genelde tek başıma yaptığım yıllarca devam eden çalışmalarla başladı.
Ki, hala kendimi tanıyorum...
Sözü edilen çalışmaları yaparken, belki de binlerce defa işittiğim sözler:
Seni çok seviyoruz, herkes senin gibi olsa, senin gibilerin sayısı çoğalmalı, sen bizim için çalışıyorsun, sen insanlık için çalışıyorsun, hakkın ödenmez, sen bizden 2-3 yüz yıl ilerdesin, sen ibadet ediyorsun, dünyanın en zor işini yapıyorsun, bu ülkede senin gibi 100 kişi olsa, Galip Amca’yı sırtımızda taşımalıyız, Galip Allah rızası için çalışıyor, Galip Dede devletin yapamadığı işe soyundu...
Beni bu tür sözlerle öven, türlü ikramlarda bulunan insanlarla aramdaki farkın nedeni, tek nedeni: beni sevdiklerini söyleyenlerin yapmaktan kaçındıkları çalışmalardır. Tek fark budur. Bana ne vahiy geldi, ne de Peygamberim. Sıradan bir insanım.
Ama; çoğu benden çok daha fazla okumuş, birkaç üniversite bitirmiş, bazıları Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM, Genel Kurmay, Diyanet İşleri, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkanı olmuş değerli insanlara; bir zamanlar kendileri gibi olduğumu hatırlattıktan sonra kendilerini tanımalarını önermek zorundayım. Tekâmülün şartında bu da var. Tekâmül ettim demeyeceksin, başkalarının da tekamül etmesine de yardımcı olacaksın deniliyor.
Kendini tanıyan, Rab’ini tanır, Rab’ini tanıyan tekâmül eder, diyor okuduğum kitaplar. Birkaç Üniversite bitirmiş insanlar, dinle tasavvufla uğraşanlar, Kur’an’ı Kerim’i okuyanlar, İlahiyat Fakültesi mezunları, ilhiyatçı profesör, doçent, yardımcı doçent, asistan olanlar bu kitapları okumamış olabilirler mi? Kendini tanıyanın, Rab’ini tanıyacağını, Rab’ini tanıyanın tekâmül edeceğini bilmeyen var mı?
Trafik kurallarının çiğnenmeyeceğini, çevrenin kirletilmeyeceğini, vergi kaçırılmayacağını, rüşvet verilmeyeceğini/alınmayacağını bilmeyen var mı? Tekrarlıyorum yukarıdaki sözü edilen çalışmaları yapmağa başlamadan önce ben de “biliyordum.”

Ben de kreş çocuğu kadar cahildim...
Diğer taraftan, bilmek var “kitabi”dir. Bilmek var “tecrübi”dir. Okul dışı eğitim çalışmaları yapılmazdan önceki bilgi “kitabi”dir, sonraki bilgi “tecrübi”dir. Yukarıda sayılan unvan ve kişiliklere sahip değerli insanlarla benim aramdaki fark bu bilgi farkıdır. O gibilerin sözü edilen çalışmaları yapmadıkça edinemeyecekleri bir bilgi bu:
İnsanın; bilinçlenmesine/ tekâmül etmesine /salih amel eylemesine /insan-ı kâmil olmasına /cehaletten kurtulmasına/bencil bir varlık olduğunun farkına varmasına/toplumsal sorumluluk bilinci ile tanışmasına sebep olacak bilgi bu.
Galip Baran
***
Kimden: Haktan DEMİRCİOĞLU
Konu
: Enerjinizi Kullanın, 20. 03. 2009
BUGÜNÜN VE GELECEĞİN ANNE BABALARINA ÖNERİLER
Okullara danışmanlık yaptığım için, anne babalardan “Keşke bu söylediklerinizi daha önceden biliyor olsaydık, bu hataları yapmazdık…” gibi sözleri çok sık duyuyorum. Ben de hep şöyle söylerim: “ Çoğu kimse anne baba olmadan önce tam olarak ne ile karşılaşacağını bilmiyor, sadece anlatılanlar ve okunan birkaç kitap, oysa ki unutmamanız gereken önemli bir şey var ki siz de bir zamanlar çocuktunuz ve hiçbir anne baba bizim mesleğimizden dolayı sahip olduğumuz bilgi birikimine sahip olarak bir çocuk dünyaya getirmiyor, bu bizim işimiz, lütfen kendinizi suçlayamayın”. Anne babalar sık sık yapar bu davranışı: kendini suçlama. Çalışan bir anne suçlar kendini, çocuğumu sadece geceleri görebiliyorum diye, ya da fevri bir baba suçlar kendini, önce kızıp kükreyip sonra pişman oluyorum diye. Ama her şeyin bir çaresi var, bazı püf noktaları bildikten ve onlara dikkat ettikten sonra çocuklarla olmak, vakit geçirmek dünyanın en güzel işi olsa gerek…
İşte size bazı kaynaklardan ve deneyimlerinden derlediğim birkaç püf noktası:
* Çocuğun anne babadan ayrı bir birey olacağını, farklı istekleri, beklentileri ve davranışları olacağını, her zaman anne babanın istediği yönde davranamayacağını kabul ederek anne babalık sanatına başlanmalı.
* Öncelikle çocuklarınızı tanımalı, onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmeli. Anne ve babalar bu konuda kendi isteklerine göre değerlendirmeler yapmamalıdırlar.
* Çocukların güven duygusunu pekiştirmek üzere onları yapıcı ve aktif kılacak bir ortam hazırlamalı, bu ortamı hazırlarken yetenek ve kapasitelerini aşmamaya özen göstermeliyiz. * Anne babalar, gelişim aşamalarını ve zorlu dönemlerini bilmeli, davranışlarını ona göre ayarlamalıdır.
* Her çocuğun kendine özgü niteliklerle donanmış ayrı bir birey olduğunu kabul ederek, çocuğunuzu diğer çocuklarla ve kardeşleriyle kıyaslama yoluna gitmemeliyiz.
* Çocuğunuza özel zamanlar ayırmalı ve bu zaman dilimini onun istekleri doğrultusunda değerlendirilmeli.
* Çocuğunuza karşı sergilediğiniz tutumların tutarlı olmasına dikkat etmeli, yapamayacağımızı söylediğimiz bir davranışı yapmamalı, aynı şekilde yapacağımızı söylediğimiz davranışları de gerçekleştirmeliyiz.
BİR SORU: Bu cümleyi anlayamadık. Acaba, aşağıdaki gibi mi olacaktı ?:
Çocuğunuza karşı sergilediğiniz tutumların tutarlı olmasına dikkat etmeli, ona yapamayacağını söylediğimiz bir davranışı biz de yapmamalı, aynı şekilde yapacağını söylediğimiz davranışları biz de gerçekleştirmeliyiz.
* Çocuklara bilgiyi soyut düzeyde vermek yerine, yaşatarak, model olarak öğretmeliyiz, bu şekilde bilginin kalıcı olmasını sağlarız.
* Çocuğunuza sergilediğimiz tutumlar konusunda anne ve baba olarak görüş birliği içinde olmalı ve özellikle bu konuda çocuğunuzun yanında tartışmamaya özen göstermeliyiz.
VE ÇOCUĞUNUZA HER FIRSATTA HAYATINIZDA NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU HİSSETTİREREK, ONA OLAN SEVGİMİZİ GÖSTERMELİYİZ. UNUTMAYIN ÇOCUĞUN EN ÖNEMLİ BESİNİ SEVGİDİR.
BİR DÜŞÜNCE: Sevgi denilince, bizim aklımıza, hemen “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” geliyor. Bu ilke, ne yazık ki, yaşama geçememiştir.
Bizler bu sorunu aştık. Bize göre, bu ilke, Türk toplumuna yaşanmakta olan sorunları aşmada büyük bir sıçrama yaptırabilecek güçte bir araçtır.
Uzm. Psk. Sedef Ulu
***
AMERİKAN HAYDUDU
Birkaç yıl önce, sanırım 2003 yazıydı. Ankara, Kızılay’da kitapçıların yoğun olduğu bir sokakta, Halkevi binası önünde, yolda Halkevleri imzalı “Amerikan Hayduduna Boyun Eğmeyeceğiz” şeklinde yazı bulunan bez bir pankart gördüm. Fotoğrafını aldım..
O günlerde Ankara’da eylemler yapan HABİTAT Yurttaşlar Kozası Kolaylaştırıcı, olarak aklıma gelen ilk söz şu oldu:
“Ama kırmızıda geçmeğe devam edeceğiz”.
“Kırmızda geçmek” ne demek; “Çevreyi kirletmek /aşırı tüketmek/toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmek/trafik kurallarını çiğnemek/vergi kaçırmak/rüşvet vermek/almak/iş ahlakına saygı göstermemek”, bir başka deyişle, yasalara aykırı iş, yani yolsuzluk yapmaktır..
“Bi-linç” değil, Bilinç Üniversitesi’nin kuruluş sürecinde yaşananlardan bir örnek.
Bilinç Üniversitesi’nin “linç” etmek istediği şey ne olabilir? “Yolsuzluk” diyenler kazandı...
Mustafa Nevruz SINACI
***
ÜNİVERSİTE Mİ YOKSA!.. TURŞU MU KURMALI?...
Üniversite kurmak, turşu kurmak kadar kolaydır. “Ticaret”tir. Bastırırsan “akçeyi, yer de, bina da, eleman da bulursun. Bilgi üniversiteleri böyle kurulmuştur. “Akçe” her kapıyı açan altın anahtardır, “Bilgi Çağı”nda. “Bilgi Çağı” = “Ticaret Çağı”...
Ya “Bilinç Çağı” üniversiteleri? Bireyi “erdem”le buluşturan, ‘bilgeliğe’ yönlendiren Bilinç üniversiteleri? Onlar nasıl kurulur? Merak eden var mı?
Şu açıklamayla başlayalım:
* Çevre, trafik, tasarruf, vergi, yasa ve toplumsal sorumluluk konularıyla ilgili bilgi, eş deyişle, “kitabi bilgi” GANİ!
Sonra soralım:
* Aynı konularda “bilinç”li olmak gerekli mi? “Bilinç”e ihtiyaç var mı?
“Yok” diyenlere “Allah rahatlık versin” diyelim, “var” diyenlerle devam edelim : “Bilinç Üniversitesi dünden hazır, “tecrübi bilgi”sini sizlerle paylaşmağa...
Paylaşmamız gereken ilk ve en önemli şey: Bilinç kavramı üzerinde kafa yormamızı ve kendimizi sorgulamamızı kolaylaştırmak amacıyla geliştirdiğimiz şu diyalogdur
* NE VAR, NE YOK?
* YASA ÇOK, BİLİNÇ YOK!..
Diyalog “yasa neden çok?” sorusuyla sürdürülebilir, “bunu bilmeyecek ne var, bilinç yok da ondan” diyerek yanıtlanabilir, arkasından “bilinç neden yok” sorusuyla devam edilir, “bunu bilmeyecek ne var! İhtiyaç yok da ondan” diyerek gittikçe sıkıcı bir hale gelecek gibi görünen bu diyaloga bir nokta koyabilir, köşenize çekilip çubuğunuzu tüttürebilirsiniz...
Diyalogu bu noktaya kadar getirebilmek büyük bir başarıdır, aslında... Devamı gelecektir... “Bilinç”e ihtiyaç, çölde sudur, bize göre...
Dünyanın hali-pür melalini görebilenlerdenseniz bizler gibi düşüneceğinizden eminiz...
Sayın Doğramacı’nın bize katılıp katılmayacağını çok merak ediyoruz...
Mustafa Nevruz Sınacı
Rektör Yardımcısı
Bilinç Üniversitesi
Turgutreis - BODRUM

***
VAR MI?....
Er Mehmet’in babası ölmüştür.
Bölük komutanı, takım Çavuşu’na, “Er Mehmet’e” babasının öldüğünü lisan-ı münasiple anlatmasını söyler.
Bunun üzerine Takım Çavuş’u Er Mehmet’i çağırır ve sorar:
Anan var mı? Var.
Dayın var mı? Var.
Kız kardeşin var mı? Var.
Baban var mı? Var.
NAH VAR!
* * *
Şimdi ‘Bilinç Üniversitesi’ de aynı yöntemle sorar:
Ekmeğin var mı? Var.
Suyun var mı? Var.
Arkadaşın var mı? Var.
Aklın var mı? Var.
Bilincin var mı? (çevre, tasarruf, trafik, vergi bilincin)

Var.
NAH VAR!... /gb

19 Mart 2009 Perşembe

BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
MEYDAN OKUYOR...

29 Martta Türk halkını sandık başına çağıran;
Erdoğan, Baykal, Bahçeli ve diğerleri!
% 96’sı vergi kaçıran, yasa çiğneyen, sorun üreten, “burası Türkiye” diyen halkın oylarıyla seçim kazanmanın, iktidar olmanın ne işe yarayacağını düşünün!
Bilinç Üniversitesi der ki:

“eski hamam eski tas devam edecek”; “nasıl gelmişse öyle gidecek”...
Üniversite Rektörleri!
Hayata atıldığında “burası Türkiye” diyecek öğrencilere vermekte olduğunuz diplomaların ne işe yarayacağını siz de düşünün...
Vermekte olduğu, eğitim sandığı ö
ğretimle halkın sorun üretmesini önleyemeyen Milli Eğitim Bakanı, sen de!
Bilinç Üniversitesi’nin, halkın vergi kaçırmasına, yasa çiğnemesine, sorun üretmesine ve “burası Türkiye” demesine son vermek amacıyla, ilk ve orta öğretim okullarında uygulanmak üzere geliştirdiği projeyi hasır-altı etmekle bu ülkeye yaptığın kötülüğü düşün...

SORUN: Milli Eğitim Bakanı, Üniversiteler, vergi kaçıran, yasa çiğneyen, sorun üreten,“burası Türkiye” diyen Türk halkı...
ÇÖZÜM: Vergi kaçırmama, yasa çiğnememe, sorun üretmeme,“burası Türkiye” sözünü gündemden düşürme, özellikle de “yurdu ve milleti özden çok sevme” eğitimi veren Bilinç Üniversitesi...
“Atma ! ” diyen siyaset erbabı!
Sizleri, “SEÇİM MEYDANI”na değil, Bilinç Üniversitesi’nin “ÇÖZÜM MEYDANI”nda oturup adam gibi konuşmağa davet ediyoruz!
HODRİ MEYDAN!..
Galip BARAN

Rektör
Mustafa Nevruz SINACI
Rektör Yardımcısı
Bilinç Üniversitesi
Turgutreis- BODRUM

18 Mart 2009 Çarşamba

TBMM Başkanlığı’na
ANKARA
KONU: Bilinç Üniversitesi’nden seçimleri erteleme önerisi.
Sayın Başkan,
Bizler, örneği ekte görülen “müfredat”ta sayılan alanlarda, yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarda ileri düzeyde bilinçlendik.
Çevre, tasarruf, trafik ve vergi gibi konularda ne kadar bilinçsiz, bizim deyişimizle, “bilinç yoksulu” bir toplum olduğumuzu dikkate aldığınızda, bilinçlenmenin önemi konusunda bizlere katılacağınızı, “konu”da sözü edilen aşağıda dile getirilen önerimizi dikkate alacağınıza inanıyoruz...
Yıllardır yapıla gelen seçimler gösterdi ki; Atatürk’ün sözünü ettiği “Muasır Medeniyet”i “aşmak” şöyle dursun, yakalamak bilir mümkün değildir. Bize göre sorun “bilinç yoksulu bir toplum” oluşumuzun kaçınılamaz sonucudur. Çözüm ise, “bilinç varsılı bir toplum” olmaktır.
Bir başka deyişle, seçmenin bilinçlenmesidir.
Bu sağlandığında seçilenler de bilinçli olacağından Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bir sıçrama yapacağına, “Muasır Medeniyet”i kolaylıkla aşacağına ve “Dünya Barışı”na öncülük edeceğine inanıyoruz.
Bu nedenle, yerel seçimlerin bir süre ertelenmesini, toplumun bilinçlenmesi konusunda, çalışmalar başlatılmasını, bu bağlamda “seferberlik” projeleri uygulanmasını öneriyoruz.
Seçimlerin yaklaştığı günümüzde ortaya çıkan “TC vatandaşlık numaralı hüviyet cüzdanı” sorunu da erteleme önerimizin bir başka nedenidir.
Sayın Başkan,
Bilinç Üniversitesi bu konuda yardımcı olmağa hazırdır.
Saygılarımızla.
Mustafa Nevruz SINACI
Bilinç Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Gazeteci-Yazar
e.MAİL: gercek.demokrat@hotmail.com
***
BİLGİ:
ALLAH’IN LÜTFU
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
Zeki Kentel: Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili yazımla ilgili bir değerlendirmesinde “G. Baran Allah’ın rızası için çalışıyor” dedi
Mahmut Hayırlıoğlu, (OTOMOTOR dergisinde yer alan )10 Mayıs 1998 tarihli yazısında: “Ey ahali duyduk duymadık demeyin; Galip Dede devletin yapamadığını yapmağa soyundu., O’nu kimi deli, kimi de dikkat çekmek isteyen biri zannetti.”
SEÇİMLER
Seçimlerde TC vatandaşlık numaralı nüfus hüviyet cüzdanı olmaksızın oy kullanamama sorunu da seçimlerin bir ya da beş yıl ertelenmesini gerektiren bir diğer nedendir. Bence.asıl neden,.seçmenlerin bilinçlenmesini sağlamak. Böylece, seçim konusunda da, trafik, çevre, vergi konularında olduğu gibi bilinçsiz seçmenlerin bilinçlenmesi için çalışılsın. Bu erteleme Türkiye’ye muasır Medeniyet’i aşmada sıçrama yaptıracak bir fırsattır. Bilinç Üniversitesi bu konuda yardımcı olmağa hazırdır.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Rektörü
e.MAİL: galipbaran@ttmail.com

12 Mart 2009 Perşembe

ERTELEME
VE
EYLEM…
* 11 Mart günü yapılan açıklamayla 12 Mart günü Bodrum Garajaltı Kavşağında yapılacağı duyurulan “çam sakızı dağıtma” çalışması ( -Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi-ni uygulaması) yağış nedeniyle ertelenmiştir.
Yağışın görülmediği bir gün başlatılacak olan bu çalışma, Bodrum halkının dikkatini çekecek kadar uzun bir süre uygulanacaktır.
* Yine 11 Mart günü yapılan açıklamada yer alan (topluma önerilen) siyasi partilerin propaganda gürültüsünü kulak tıkayarak protesto etme eylemi Turgutreis’te başlatılmıştır.
Galip Baran;
Rektör, eş deyişle: Baş-amele, Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM














11 Mart 2009 Çarşamba

ÇAM SAKIZI…
Bugün 12 Mart. Benim doğum günüm.

Hediye falan istemiyorum, beklemiyorum da... Dağıtıyorum.
Yaşamımın son yirmi yılında kazandığım bir “değer”i , “İnsan-ı Kamil” olma konusunda yaptığım çalışmaların bir örneğini, “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”nin uygulamasını sunuyorum. Hediyem bu.
Çam sakızı çoban armağanı, işte…
Belki bu hediye'mi kabul edersiniz, belki siz de “İnsan-ı Kamil” olmak istersiniz, belki siz de yararlanırsınız diye düşündüm…
Eğer zaten “Kamil”seniz, siz bilirsiniz. Beni izlemeğe ve deli demeğe devam edebilirsiniz. Ama bilin ki, beni üzersiniz. Deli dediğiniz için değil… Öyleyse ???
Her neyse, “seçim” sizin… “İnsan-ı Kamil olmak ya da Olmamak”…
29 Mart seçimlerinden önce böyle bir seçim daha var…
“İnsan-ı Kamil” olursanız neler olur bilir misiniz?.. “Sevgi’nin egemenliği” başlar. Önce “yurdunuzu ve milletinizi”, sonra “dünyayı ve dünyalıları özünüzden çok sevmeyi” öğrenirsiniz… “Sevgi’nin egemenliği” başladığında; açlık, yoksulluk, yolsuzluk, küresel ısınma, susuzluk ve ekolojik denge gibi konular sorun olmaktan çıkar.
İklim değişikliği, savaşlar, sömürü ve şiddet sona erer.
Baskı, zulüm, işkence ve Soykırım tarihin çöplüğüne gider…
İşte, benim doğum günü “hediyem” bu…
Bunun “hediye” olduğu nereden belli?..
Yukarıda sözünü ettiğim çalışmaları yaparken bana neler dediklerine bakın ve siz karar verin: “Keşke herkes senin gibi olsa”, “senin gibi yüz kişi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı”, “sen bizim için çalışıyorsun”, “sen insanlık için çalışıyorsun” , “Sen ibadet ediyorsun”, “sen bizden 2-3 yy ilerdesin”, “senin hakkın ödenmez”, “her kavşağa bir Galip”… Unutmadan! O çalışmaları yaparken, Sayın Ercüment Yılmaz gibi gözaltına aldıran, “Galip Baran’ı sırtımızda taşımalıyız” diyen Sayın Süleyman Oğuz gibi Emniyet Müdürleri de oldu.
BİLGİNİZ OLSUN!..
Çam sakız'larını 12 Mart Perşembe günü, (yani yarın) Bodrum Garajaltı kavşağında dağıtmağa başlıyorum.
Neden Bodrum Garajaltı Kavşağı?
O kavşak, beni “İnsan-ı Kamil” olmağa yönlendiren çalışmaların başta gelen “teröre son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”ni başlattığım yerdir, de ondan…
“İnsan-ı Kamil” olmayı seçenlere bir başka önerim: 29 Mart seçimleri için propaganda adına yapılan olan “gürültü- kirliliği”ni protesto etmektir.
Nasıl ???
Elbette “Kamil”ce ve efendice…
İnsanların gürültüye maruz kaldıkları yerde hemen; açıkça ve görülecek şekilde ‘kulaklarını tıkamaları’ biçiminde…
SEVGİLİ BODRUM'LULAR’I YARIN GARAJALTI KAVŞAĞINDA DAĞITACAĞIM SAKIZLARI ALMAĞA ÇAĞIRIYORUM. BİLİNE…
Galip Baran; Rektör, eş deyişle: Baş-amele
Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
***
BİR YORUM VE KATKI:
Mustafa Nevruz SINACI (Siyaset Bilimci-Hukukçu)
TC ‘karşılıklı sevgi, saygı, anlayış ve barış’ üzerine kurulu bir Halk Devleti’dir. Atatürk’ün, dayatma, despotizm, zorbalık anlamına gelen ‘devrim’ yerine, toplumsal mutabakat’a dayalı ‘İnkılâp’ tanımlamasını tercih nedeni budur. Kanıtı TBMM’de yazılı “egemenlik kayıtsız ve şartsız Milletindir” vecizesi olup; Galip Baran’ın doğum gününe rastlayan 12 Mart’ı “sevgi, saygı, anlayış, hoşgörü ve barış”a vesile bir eyleme dönüştürme çabası "insani boyut ve bilinçli toplum" açısından çok önemli, değerli ve anlamlıdır.Çünkü O, (Galip Baran) darbelerle dayatılan, “Bundan böyle asla, bir Atatürk daha çıkartamayacak (pasif, palyatif, bilinçsiz ve paralize) toplum yaratma” projesinin MAHATMA GANDİsidir, biline..
"BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ" TÜRKİYE
e.MAİL: galipbaran@ttmail.com, WEB: http://bilinc-universitesi.blogspot.com/,
http://www.galipbaran.blogspot.com/, http://www.internethaber.eu/, http://www.turkcelil.com/,

9 Mart 2009 Pazartesi

SEÇENLER VE
SEÇİLENLER…
Bilinç Üniversitesi’nin (B.Ü.) sayın Hilal Doruk’un (H.D.) 8. 03. 2009 günü internette yayınlanan yerel seçimlerle ilgili, “seçenler ve seçilenler” konulu iletisinde yer alan bazı sözleriyle ilgili görüşler aşağıdadır:
H.D. : Fakat UNUTULMAMASI GEREKEN şu ki, "yerel seçimler, parti başkanlarının yarış arenası değil seçilmek isteyen adayların kendilerini tanıtmaları gereken bir platform" olmalıdır.
B.Ü. : Bize göre, parti başkanlarının, seçilmek isteyenlerin ve seçmenlerin UNUTMAMALARI GEREKEN tek şey vardır. O'da şudur: ilkokul günlerimizde her sabah okuduğumuz “ANDIMIZ” da yer alan, ancak, sonra yok sayasıya UNUTTUĞUMUZyurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”dir, bu tek şey...
H.D. : Gelelim başbakanımıza, Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olarak, Türkiye topraklarında yaşayan, düşüncesi fikri ne olursa olsun, herkesin başbakanı olmak, bütün vatandaşların çıkarlarını kendi çıkarı gibi benimsemek zorundadır.
B.Ü. : Sayın Doruk, şunu bilin ki; yurdunu ve milletini özünden çok seven bir başbakan yalnız “bütün vatandaşlarını çıkarlarını kendi çıkarı gibi” benimsemekle kalmayacak, bu ülkenin (yurdun) canlı cansız varlıklarının tümünün başbakanı olacak, tümünün hukukunu koruyacaktır. Yurdu ve milleti özünden çok seven bir başbakan bu ülkenin “Muasır Medeniyet”i aşmasını sağlayacaktır. Böyle bir başbakan yetiştirebilen Türkiye dünyaya örnek olacaktır.
Böyle bir başbakan “nerede” ve “nasıl” yetişecek???
Nerede: Vatandaşlarının, her türlü yanlış iş davranış ve haksızlıklardan kaçındıkları, eşdeyişle, kırmızıda durdukları, durmakla kalmayıp geçenleri uyardıkları Türkiye’de.
Nasıl : Bilinç Üniversitesi’ni inşa edenlerin yaklaşık 20 yıldır devam eden okul dışı eğitim çalışmalarında geliştirdikleri “müfredat” uygulanarak.
H.D. : Ama çok fazla düşünmeye gerek de yok aslında, demokrasilerde çare tükenmez, çaresizseniz, çare sizsiniz. Seçim sandıkları da bizim özgür irademizi kullanabildiğimiz en önemli platformdur. En iyi ve en doğru şekilde değerlendirmek gerekir. Hezimete uğramamak için, hayal kırıklığı yaşamamak için, yapılması gereken budur.Yerel seçimlerde de seçilmesi gereken aday, biz seçmenlere, seçecek olanlara ki -BİZ BURADA SEÇİLECEK OLANLARDAN DAHA GÜÇLÜ BİR KONUMDAYIZ-en iyi hizmeti verecek olan, hayatı bizim için kolaylaştıracak olanlardır. Aklın yolu bir, düşünebilmekse bizim insan olduğumuzun en belirgin göstergesidir.
B.Ü. : Sayın Doruk “çare sizsiniz” diyorsunuz… Haklısınız... Sizin deyişinizle, özgür iradelerini kullanması, hezimete uğramaması, hayal kırıklığı yaşamaması gereken, SEÇİLECEK OLANLARDAN DAHA GÜÇLÜ BİR KONUMDA olan seçmenlerdir, çare, gerçekten…
H.D. : Ülke veya yerel yönetimlerde kişisel çıkarlar ve beklentiler unutulmalı, hizmet hak ve halk için yapılmalıdır.
B.Ü. : Sayın Doruk, başta “bütün vatandaşların çıkarlarını kendi çıkarı gibi benimsemekle” diyerek dile getirdiğiniz şartı, burada “Ülke veya yerel yönetimlerde kişisel çıkarlar ve beklentiler” sözüyle yinelediniz.
Tekrar olacak ama bu noktada söylenecek tek şey : Bilinç Üniversitesi’nin geliştirdiği, başbakanlar için öngördüğü, yukarıda sözü edilen “müfredat”ın SEÇİLECEK OLANLARDAN DAHA GÜÇLÜ BİR KONUMDA olan seçmenler için de geçerli olduğu gerçeğidir… Zira, “bütün vatandaşların çıkarlarını kendi çıkarı gibi benimseyecek bir başbakan”, “Bütün vatandaşların çıkarlarını kendi çıkarı gibi benimseyecek bir toplumdan” çıkabilir, ancak.
Bir başka deyişle,“yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni ülke genelinde yaşama geçirmektedir, egemen kılmaktadır, çözüm. Aksini düşünmek ve beklemek, yaşanmakta olan bir türlü önü alınamayan sorunlardan da açıkça görüldüğü üzere, ham hayaldir, bizce…
H.D. : Böyle önemli kararlarda gücümüzü harekete geçirmenin tam zamanıdır. Türkiye Cumhuriyetinin devamının en önemli nedeni bu olmalıdır.
B.Ü. : Bilinç Üniversitesi, “sözünü ettiğiniz gücü harekete geçirme”de ve “Türkiye Cumhuriyetinin devamını sağlama”da her türlü yardımı yapmağa hazırdır.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Rektörü
Mustafa Nevruz SINACI'nın NOT'U:
Halk, doğal olarak 'delege seçimi' veya "resmen kayıtlı parti üyelerinin rey'i" ile "Egemenlik, kayıtsız-şartsız milletindir" emri-umdesi yönünde doğrudan tespit ettiği ADAY'lara (yani kendi belirlediği adaylara) yukarda açıklanan ilkeler çerçevesinde elbette oy vermelidir. Amma !... Ya adayını kendi belirlemedi de parti sahipleri "ATAMA" yapmış iseler ve lişstelerde "halkın adayı yoksa" ne olacak? Yani, bu seçimlerde olduğu gibi !...