15 Eylül 2010 Çarşamba

KİM KİMİ BİLİNÇLENDİRECEK,
KİM NASIL BİLİNÇLENECEK?
*
1994 yılında, İstanbul Üniversitesi ve Alman Kültür Merkezi işbirliğinde “Türkiye ve Avrupa Topluluğu’nda çevre hukuku” konulu bir sempozyum yapıldı. Pek çok değerli akademisyenin katıldığı bu etkinlikte bazı bilim insanları bilinç konusuyla ilgili düşüncelerini “Sempozyumdan Alıntılar” bölümünde aşağıda görüldüğü şekilde açıkladılar…
*
Konuşmacılar, ağırlıklı olarak, “Çevre Hukuku”, “Çevre Yasası” ve cezalar üzerinde durdular, bilinç sözcüğünü, yerli yersiz ve yanlış kullandılar, insanın nasıl bilinçlenebileceği konusunda da yanlışlıklar yaptılar, yetersiz önerilerde bulundular...
*
Yapılan sempozyumlara , okullarda verilen derslere, çıkarılan yasalara alınan tüm önlemlere rağmen çevrenin kirletilmesi önlenememektedir. Çevrenin korunabilmesi için insanın bilinçlenmesi gerekmektedir…
*
“Çevre bilinci”ne sahip insan çevreyi kirletmez. “Tasarruf bilinci”ne sahip insan aşırı tüketmez. “Trafik bilinci”ne sahip insan trafik kurallarını ihlâl etmez. “Vergi bilinci"ne sahip insan vergi kaçırmaz. İnsan bilinçlenirse; ne Çevre Yasası’na, ne tasarruf önlemlerine, ne Trafik Yasası’na ne de Vergi Yasası’na gerek kalmaz…
*
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlâkı Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme vb alanlarda yaptığımız, yıllardır devam eden, insanı davranışlarını araştırdığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalar bizleri (özellikle beni) bilinçlendirdi. Bu çalışmalarda “yeti olarak tanımlanan bilinç kavramını sorumluluk kavramıyla bütünleştirdik, ete kemiğe büründürdük, görünür hale getirdik.
*
Sözü edilen çalışmaları yaparken insanların aynı yanlışlıkları yaptıklarını, örneğin “biliyorum” ya da “farkındayım” yerine “bilinçliyim”, “bilgilendiriyorum” yerine “bilinçlendiriyorum”, “kasıtlı” ya da “maksatlı” yerine “bilinçli olarak” dediklerini gördük
*
İşte bu nedenlerle, “Türkiye ve Avrupa Topluluğu’nda çevre hukuku” konulu sempozyuma katılan değerli bilim insanlarının, bilinç konusunda panel ya da benzeri bir etkinlikler düzenlemelerini; (a) kimin kimi nasıl bilinçlendireceği, (b) bu sorumluluğun kime ait olacağı, ya da (c) kimin nasıl bilinçlenebileceği gibi sorulara cevap aramalarını öneriyoruz.
*
Sonuç olarak; bu ülkede yaşanmakta olan, çevre kirliliği, aşırı tüketim, trafikte kural ihlâli, vergi kaçırma gibi sorunların önlenebilmesi için, sözü edilen sempozyumuna katılan değerli bilim insanlarımızın bu tür etkinliklerin düzenlenmesi konusunda inisiyatif kullanmalarını bekliyoruz.
*
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76 - E-POSTA: galipbaran@ttmail.com WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog vb meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
***
SEMPOZYUM’DAN;
BİLİNÇ KONUSUYLA İLGİLİ BAZI ALINTILAR :
* Prof. Dr. A. Ülkü AZRAK (I. açılış Konuşması): İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi (birinci sayfa): Gerçekten ekonomik kalkınma için zorunlu olan su, hava ve toprak gibi alt yapı ve kaynakların sağlanması ve güvence altına alınması, ancak BİLİNÇLİ ve sistematik bir çevre koruma politikasıyla olanak kazanır. (ikinci sayfa) Aynı şey Adriyatik kıyılarındaki ormanları tarihte BİLİNÇLİ bir biçimde koruyup iyileştirmiş olan Venedik Cumhuriyeti için söylenebilir. Şu da var ki, ÇEVRE BİLİNCİNİN yerleşmesini ve Sosyal, demokratik, hukuk devletinin tam olarak gerçekleşmesini beklemeden, çevreyi bozucu girişimler ve faaliyetlerden vaz geçilmesi gerekir.”
* JOHANNES WEİSSERT (II. Açılış Konuşması): İstanbul Alman Kültür Merkezi Müdürü (birinci sayfa): “Yirmi yıl öncesi hiç kimse ya da çok az kimse söz ederken, bugün bir çok ülkede ve Türkiye’de ÇEVRE BİLİNCİNİN gelişmiş olduğunu görüyoruz.”
* Prof. Dr. Semra ATABAY ve diğer isimler (sayfa 3): “ÇEVRE BİLİNCİ içersinde yaşam koşullarının belirlenmesinde en etkin hukuki araç plan’ı görüyoruz.”
* Prof. Dr. Rona Serozan: İÜ. Hukuk Fakültesi (sayfa 111) : “Çevreye toplumca SAHİP ÇIKMA BİLİNCİNİN gelişmediği, bu uğurda etkin bir siyasal mücadelenin yürütülmediği bir toplumda Kamu Hukukunun etkisi bile sınırlı kalmaya mahkümdur”
* Doç. Dr. Sami SELÇUK; Yargıtay Üyesi (sayfa 119): Dediniz ki “ Gençlerde ÇEVRE BİLİNCİ çok arttı, doğru bu ”. Dendi ki, “TOPLUMSAL BİLİNÇLENME, ekonomik gelişmeyi aşmıştır”.
* Prof. Dr. Yıldızhan YAYLA; Galatasaray Üniversitesi (sayfa 125): “Unutmamalım ki, çevreyi koruma ama aynı zamanda kalkınabilme bir BİLİNÇ, denge, çalışma ve azim işidir”.
* Prof. Dr. Ruşen KELEŞ. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi (sayfa 17O): “İnsan bencil bir varlık ve çevresine zarar veriyor. (sayfa 171) : “İnsanın ÇEVRE BİLİNCİNİ geliştirmedikçe bu konuları ayakta tutamıyorsunuz. ÇEVRE BİLİNCİ, insanların YURTTAŞLIK BİLİNCİNİN bir parçasıdır. HEMŞEHRİLİK BİLİNÇLERİNİN bir parçasıdır.”, ”Nasıl insanlarda ÇEVRE BİLİNCİ gelişiyorsa yargıda da bir ÇEVRE BİLİNCİ gelişmektedir”.
* Doç. Dr. Sami SELÇUK. Yargıtay Üyesi (sayfa 191): “Önce BİLİNÇLENME üzerinde duracağım”, 1854 tarihini taşıyan, kızılderili bir reisin büyük saraydaki büyük beyaz reis diye, Amerikan Cumhurbaşkanına yazdığı bir mektup var. Bu yayınlandı. Gerçekten ister vahşi deyin, ster ilkel deyin, o toplumun yöneticisinin NASIL BİR BİLİNÇ içinde olduğunu çarpıcı bir şekilde görüyorsunuz. “(sayfa 194) : Suçu seçilenlerde değil, seçenlerde aramak gerekir. BİLİNÇLENME bu”. (sayfa 196): Bu BİLİNÇLENMEDEN önerilerime doğru işi kaydırmak istiyorum ”, “Bir de bence Bu BİLİNÇLENME konusunda eğitim kurumlarına, Hukuk Fakültesi dahil, çok önemli görevler düşüyor. İnsan doğayla barışık bir insan tipi olmalıdır. İnsan odaklı bir doğa anlayışı mutlaka verilmelidir.”
* DR. GÜNTER HEİNE. (sayfa 197): “Ben çevrenin yalnızca devletin vr hukukun bir sorunu olmaması, aynı zamanda toplumun sorunu olması gerektiğine inanıyorum. (sayfa 198): Fakat çevre, pratik olarak, tanıdığımız bütün alanları kapsar. Bu, sokak kapısında başlar atmosferde ve gezegenlerde biter. (sayfa 199): Ceza hukuku açısından pratik olarak herkes faildir. Herkes aynı zamanda kurbandır. Bu demektir ki, biz hem failiz, hem de kurbanız. Bunun için önce insanların GÖREVLERİNİN BİLİNCİNDE olmaları gerekir. Çok önemli bir görevin toplumda ÇEVRE BİLİNCİNİN kuvvetlendirilmesi ve yönlendirilmesinin sağlanması olduğu inancındayım. (sayfa 200): Bu, insanın çevresi için SORUMLULUĞUNUN BİLİNCİNDE olması anlamına gelebilir”
* Doç. Dr. Sami SELÇUK: (sayfa 213) “İnsan bencilliğini bir yana itmelidir, tıpkı Kızılderili reisin dediği gibi ve o canlı ancak hava, su ve toprakla yaşayabilir.”
* Prof. Dr. Ruşen KELEŞ. İ.Ü. SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ (SAYFA 213): “Her türlü ÇEVRE BİLİNCİNİN yükseltilmesindeki aracın etkili olabilmesi, elbette ki yaygın ve örgün eğitim kurumlarının bu işi başarıyla yapmalarına bağlı”
.

Hiç yorum yok: