ELGÜZELLİĞİNE BAYRAM GÜZELLEMESİ
DOĞU PERİNÇEK
İnsanlık, hiç olmazsa yılda birkaç gün, yitirdiği o eski kabile
kandaşlığındaki eşitliği, paylaşmayı, dayanışmayı, toplum için fedailiği anar.
Yitirdiğimiz erdemleri anma günleri:
Bu açıdan bayram günleri aynı zamanda anma günleridir. Bütün
ölülerimizle birlikte kaybedilen güzellikler de anılır. Milyon yıl ortak
çıkarla yaşayan toplum, özel çıkarla bölünmüştür.
Ama o milyon yılın sıradan
hayatı, erdem katına yükselmiştir.
Bayramlar, o açıdan erdemlerin ve erdemlilerin katına
ziyaret gibidir. Aslında bayramlar, hâlâ ortaklaşa hayattan izler taşıyan
köylerde ve mahallelerde bayrama benzer. Bütün toplum, o gün bir araya gelir.
Birbirine sarılma, kucaklaşma, el öpme, hepsi o yitirilen altın çağa
hasretliğimizdir.
Erdemli yaşamanın sıradanlığı:
Erdemli insanlar için her gün bayramdır. Erdemli yaşamak,
bir anma günü değil, hayatın kendisidir. Binlerce yılın toplum kardeşliğindeki
erdem, sınıflara bölündüğümüz toplumda, artık doğuştan bir kazanç değildir.
Firdevsî’nin dediği gibi, “Erdem, insanlarla düşüp kalkarak ve zahmetler
çekerek elde edilir.” (Şahnânme, s. 78)
Toplumu sevmek, o eski kabile dayanışması çağlarında
emeklemeye başladıktan sonra görülen, yaşanan ve başka türlü olması düşünülemeyen
bir insan özelliğiydi. Ama özel çıkarın tahta oturmasıyla, elseverlik çile
çekerek ulaşılan bir menzil oldu. Dervişlerin ve ulu kişilerin nefislerini
köreltip kendilerini topluma adamaları için çile çekmeleri gerekti. Saltanat
sahibi olan özel çıkarcılığa karşı koymak, artık bir isyan ya da uzlete çekilme
meselesiydi. İmparatoru devirmek için bin kılıç darbesini göze alacaktınız ya
da onun kolcubaşılarının ulaşamayacağı mağaralarda erdemlere erişmeyi
deneyecektiniz. (O nasıl oluyorsa!)
Kendini ateşe atmak:
Kendini ateşe atmak:
Bugün toplumların bayramlarda törenlerle andığı elseverlik,
o ulu kişiler için sıradan olandır. Ama elsever olabilmek için, artık kendinizi
ateşe atmak vardır. Yunus Emre’nin “Ben yanaram dünü günü” dediği olaydır bu.
Özüne gelince bu yanmanın, o erdemli insanı, Sarayî, Gülistan’da şöyle
tanımlar:
“Yanı başında altından dağ olsa bakmaz. Dünyayı seçen insan,
kendisini altın için ateşe atmaz.” (Gülistan’ın Memlûk Kıpçakçasından
aktaranlar: Talat Tekin ve Mehmet Ölmez, Türk Dilleri-Giriş, Yıldız Yayınevi,
İstanbul 2003, s. 44)
Burada insanın kendisini ateşe atması, tartışılmaz bir
güzellik olarak vurgulanıyor. Bakınız üstünlük demiyoruz, yücelik de demiyoruz.
Çünkü erdemler dağarcığında bu gibi değerler bulunmuyor.
Yangından toplumu kurtarmak:
Özel çıkar için ateşe atmazsınız kendinizi; çünkü yandıktan
sonra hazinelerinizin bir değeri yoktur. Ama bir anneyi düşününüz, yavrusu için
yangınların içine koşan bir anneyi. Ve bütün toplumun annesi olanları.
Yangından malını kurtarmak için değil, toplumu kurtarmak için alevlerin içine
dalanları. Onların mutlaka bir bildikleri olmalı. Alevlerin içine koştuklarına
göre, orada bir güzellik, bir mutluluk bulmuşlardır.
Erdemli olmak, özel çıkar toplumunda artık kahramanlıktır.
Ama hepimizin belleğine bir miras olarak kuşaktan kuşağa kalan o eski eşitlikçi
toplumun töresinde elsever olmak, günlük hayatın kendisidir.
Bayram ziyaretine babaanneme gidiyorum
Bu bayram Kemaliye Apçağa köyünde, taş ustası Adıgüzel
Ağa’nın torunu babaannem Behiye Rahmiye Perinçek’in elini öpmeye gidiyorum.
1965 yılıydı. Malatya, Arapgir, Kemaliye, Elazığ, Pertek,
Tunceli, Pülümür, Erzincan, Kelkit, Bayburt, Gümüşhane, Şiran, Torul
güzergâhında toplumun kenarında kalan elseverlik coğrafyasında bir geziydi.
Damda yattıysanız güneş ışıkları üzerinize düştükten sonra
artık uyuyamazsınız. Sabah saat beş gibiydi. Tahta merdivenden havuzun başına
indim. Babaannem ortalıkta görünmüyordu. Biraz sonra sekilerin arasındaki
merdivenlerden basamakları ikişer ikişer atlayarak çıktı. 77 yaşındaydı. Nereden
geliyordu? Duymuş, karşıya Kırkgöz’ün oraya Kürt deveciler gelmiş. Gece
kalkmış, kör karanlıkta onlara sıcak ekmek pişirmiş. Bağdan reyhan, domates,
biber toplamış ve Sarıçiçek Yaylası’nda otlamış koyun sütünden yapılmış o
rayihalı peynir. Hepsini bir çıkın yapmış, Kürt devecilere götürmüştü. Kırkgöz
dediğiniz yine en az bir saatlik dağ yoluydu.
Gidiş dönüş iki saatten fazla.
Gidiş dönüş iki saatten fazla.
Kürt deveciler kimdi, kimlerdendi, adları neydi, daha önce
görmüş müydü? Hayır, yalnızca insanoğluydu. Onları bir daha görecek miydi?
Ancak dağ dağa kavuşursa. Ama onlara sıcak ekmek pişirmek ve götürmek, insanın
kendi karnını doyurması gibi sıradan bir eylemdi.
Elgüzeli olmak:
Elgüzeli olmak, babaannemden öğrendiğim bir deyimdir.
Güzellikleri ele, yani halka ve yabancılara sunmak. Babam için derdi.
Elseverlik de diyebilirsiniz. Bodrum Turgut Reis’te Galip
Baran “diğerkâm” diyor. İnsanın dili zor dönüyor. Gelin şuna elgüzeli veya
elsever diyelim. Galip Baran ile anlaşamadığımız nokta, o birey olarak elsever
olunabileceğini düşünüyor. Oysa elgüzelliğinin ocağı, örgüttür. Kabile
toplumundan beri böyledir. Birey, bensever ve bencil olur, olmak durumundadır.
Kişiyi elgüzeli kılan, toplumsal amaçlar için mücadele eden örgüttür.
Bir öykü
Büyük bir şeyhe “Tasavvuf gerçeği nedir” diye sordular.
Şöyle dedi: “Geçmişte görünüşleri perişan ama gönülleri düzgün bir topluluk
vardı. Şimdi görünüşleri düzgün ama gönülleri perişan bir kavim ortaya çıkmış.”
Bir şiir
Her kim bana ağyar (düşman) ise
Hak Tanrı yar olsun ona
Kim kançeru vurur ise
Bağı bahar olsun ona
Bana ağu (zehir) sunan kişi
Şehüdi şeker olsun işi
Kolay gele müşkil işi
Eli erer olsun ona
Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona
Her kim diler ben har (ateş) olam
Düşman elinde zar olam
Dostlar şad-ı düşmanı
Dost ma’şuk yar ola ona
Ardımca taşlar atanı
Hak tahta ağdursun (çıkarsın) onu
Yoluma kuyu kazanı
Güller nisar olsun ona
Bu Muhlis Oğlu Paşa’nın
Güldüğüm istemeyenin
Ağladığım isteyenin
Gözüm pınar olsun ona
Âşık Paşa Veli, Garipname.
Mehmet Temur’un bayramını kutlarım.
Hak Tanrı yar olsun ona
Kim kançeru vurur ise
Bağı bahar olsun ona
Bana ağu (zehir) sunan kişi
Şehüdi şeker olsun işi
Kolay gele müşkil işi
Eli erer olsun ona
Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona
Her kim diler ben har (ateş) olam
Düşman elinde zar olam
Dostlar şad-ı düşmanı
Dost ma’şuk yar ola ona
Ardımca taşlar atanı
Hak tahta ağdursun (çıkarsın) onu
Yoluma kuyu kazanı
Güller nisar olsun ona
Bu Muhlis Oğlu Paşa’nın
Güldüğüm istemeyenin
Ağladığım isteyenin
Gözüm pınar olsun ona
Âşık Paşa Veli, Garipname.
Mehmet Temur’un bayramını kutlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder