BİLİNÇLİ YURTTAŞ
Gazeteci Yazar Salim Doğan’ın 20. 07. 2010 tarihli, “Bilinçli yurttaş” başlıklı makalesini okudum. Sayın Doğan’ın Türkiye’nin bu günkü ihtiyacının “bilinçli yurttaşlık” olduğunu anlattığı bu makaleyi okuduktan sonra, aşağıda sayılan alanlarda yaptığımız,”okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, beni bilinçlendiren, bencillikten kurtaran, çalışmalarda edindiğim birikimi açıklamanın doğru, gerekli, zorunlu ve faydalı bir iş olacağını düşündüm…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, insanı, davranışlarını araştırdığımız, yıllardır devam eden çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti.
* “Yasa bağımlısı” oldum
* “Diğerkâm bir kişilik” edindim
* Sayılan alanların tümünde bilinçlendim
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim,
* Her şeyi devletten bekleme alışkanlığından (bencillikten) kurtuldum. * Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanacak Bilinç Üniversitesini kurdum.
* “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın, kendimi tanımağa başladığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
Bu sonuçlardan anlaşıldığına göre, insanın bilinçlenebilmesi için yukarıda sözü edilen türden çalışmalar yapması gerekmektedir. Gerekmektedir diyorum, zira o çalışmaları yapmağa başlamazdan önce ben de bencil ve bilinçsiz bir varlıktım.
Örneğin, ben de çevreyi kirletiyordum, aşırı tüketiyordum, trafik kurallarını ihlâl ediyordum, vergi kaçırıyordum, yolsuzluk yapıyordum. Ancak, ne kadar bilinçsiz ve bencil bir varlık olduğumun, ne de yolsuzluk yaptığımın farkında değildim.
Buradan, bencil bir insanın bilinçli olamayacağı; çevreyi kirletmesine, aşırı tüketmesine, trafik kurallarını ihlâl etmesine, vergi kaçırmasına, yolsuzluk yapmasına rağmen, bilinçsiz ve bencil bir varlık olduğu gerçeğini idrak edemeyeceği, bu gerçeği idrak edemedikçe yaşam biçimini değiştirmeyeceği buna ihtiyaç duymayacağı sonucuna varıyorum…
Sayın Doğan, makalesinde, bilinçli yurttaşı : yaşadığı yurdu bayındırlaştırmak isteyen, herkesi kucaklayan, insanlar arasında din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmayan, yurdunu, ulusunu, değerlerini koruyan, özgürlüğün farkında olan, çağdaşlığı yaşayan, dostunu düşmanını bilen, geleceği gören, insana değer veren, emperyalizmin ya da kapitalizmin getirilerine tenezzül etmeyen, özverili, ilkeli, disiplinli, devrimci, idealist, barıştan ve sevgiden yana bir insan olarak tanımlıyor…
Ben; bencil varlığın, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyemeyeceğini, “diğerkâm ve demokrat bir kişilik” edinemeyeceğini, özverili, ilkeli, disiplinli, devrimci, idealist, barıştan ve sevgiden yana bir insan olamayacağını da yukarıda sözü edilen çalışmalarda öğrendim.
Ayrıca, bilinç sözcüğünün fiil olarak kullanıldığında nesne alamayacağını, diğer deyişle, hiç kimsenin bir başkasını bilinçlendiremeyeceğini de, aynı çalışmaları yaparken öğrendim.
Diğer taraftan, iklimin değişmesine, ozon tabakasının delinmesine, buzulların erimesine, yağmur ormanlarının tükenmesine yol açan, bu gezegeni bencilce yaşayarak günümüzdeki hale getiren insanın yaşam biçimini değiştirip, sencilce yaşamağa başlamadıkça, iklim değişikliğini durduramayacağı gibi, “yurdunu, ulusunu ve değerlerini koruyamayacağı”nı da iddia ediyorum.
Ancak, bu iddiamı yaşam biçimlerinde bir değişiklik yapma ihtiyacını duymayan insanlara anlatamıyorum. Benim nasıl yaşadığımı görmeleri onları ikna etmeye yetmiyor. Yetmiyor, zira onlar sencil ve bilinçli olduklarını sanıyorlar…
Yaptığımız çalışmalarda geliştirdiğim, (a) “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları”nı yetiştireceğine (b) “Yurtta Barış”ı sağlayacağına ve (c) Türkiye’nin “Muasır Medeniyet”i aşma sürecini hızlandıracağına inandığım “Diğerkâmlık Andı” eklidir.
Diğer taraftan, “diğerkâm bir kişilik” edinip edinmediğimle, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyip özümsemediğimle ilgili bilgi vermem gerekirse;
(1) 2001 yılında, “Türkiye’yi dış borç yükü”nden kurtarmak için bir kampanya başlatmak istedim. Başbakanlığa bu konuda yaptığım, ancak Hazine Müsteşarlığı’nın bu konuda öngördüğü “yasal düzenleme” yapılmadığı nedenle sonuç alamadığım başvuruyu (ve)
(2) 2002 yılında Bodrum’dan hareketle, İzmir, Çanakkale Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Bilecik, Eskişehir güzergâhı üzerinden Ankara’ya yürüyerek gerçekleştirdiğim, 54 günde tamamladığım, “Yurttaşlığa çağrı yürüyüşü”nü örnek gösterebilirim.
SON SÖZ:
(1) Bilinç, insana özgü bir değerdir. İnsan bu değeri kendi çabasıyla kazanır. Sayın Doğan’nın makalesinde sözünü ettiği “erk”lerin, kurumların ya da başkalarının bunda bir dahli yoktur.
(2). Benim” yurdu” ve milleti” özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş olduğumun : (a) “yurdu özden çok sevme” boyutu, çevreyi koruma amaçlı çalışmalarımda örneğin sokakta çöp, izmarit toplama çabalarımda ve (b) “milleti özden çok sevme” boyutu ise, ihtiyacı olanlara elimden geldiğince yaptığım türlü yardımlarda tezahür etmektedir.
Oysa, ihtiyaçları olduğunda yardımcı olduğum insanlar; işin “yurdu özden çok sevme” boyutu neyse de, “milleti özden çok sevme” boyutunda yaptığım çalışmalarda, örneğin kavşaklarda kırmızı ışıkta geçen yayaları uyarma konusuyla ilgilenmiyorlar. Yalvar yakar olmama karşın, bu konuda bana yardımcı olmuyorlar…
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
Gazeteci Yazar Salim Doğan’ın 20. 07. 2010 tarihli, “Bilinçli yurttaş” başlıklı makalesini okudum. Sayın Doğan’ın Türkiye’nin bu günkü ihtiyacının “bilinçli yurttaşlık” olduğunu anlattığı bu makaleyi okuduktan sonra, aşağıda sayılan alanlarda yaptığımız,”okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, beni bilinçlendiren, bencillikten kurtaran, çalışmalarda edindiğim birikimi açıklamanın doğru, gerekli, zorunlu ve faydalı bir iş olacağını düşündüm…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, insanı, davranışlarını araştırdığımız, yıllardır devam eden çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti.
* “Yasa bağımlısı” oldum
* “Diğerkâm bir kişilik” edindim
* Sayılan alanların tümünde bilinçlendim
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim,
* Her şeyi devletten bekleme alışkanlığından (bencillikten) kurtuldum. * Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanacak Bilinç Üniversitesini kurdum.
* “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın, kendimi tanımağa başladığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
Bu sonuçlardan anlaşıldığına göre, insanın bilinçlenebilmesi için yukarıda sözü edilen türden çalışmalar yapması gerekmektedir. Gerekmektedir diyorum, zira o çalışmaları yapmağa başlamazdan önce ben de bencil ve bilinçsiz bir varlıktım.
Örneğin, ben de çevreyi kirletiyordum, aşırı tüketiyordum, trafik kurallarını ihlâl ediyordum, vergi kaçırıyordum, yolsuzluk yapıyordum. Ancak, ne kadar bilinçsiz ve bencil bir varlık olduğumun, ne de yolsuzluk yaptığımın farkında değildim.
Buradan, bencil bir insanın bilinçli olamayacağı; çevreyi kirletmesine, aşırı tüketmesine, trafik kurallarını ihlâl etmesine, vergi kaçırmasına, yolsuzluk yapmasına rağmen, bilinçsiz ve bencil bir varlık olduğu gerçeğini idrak edemeyeceği, bu gerçeği idrak edemedikçe yaşam biçimini değiştirmeyeceği buna ihtiyaç duymayacağı sonucuna varıyorum…
Sayın Doğan, makalesinde, bilinçli yurttaşı : yaşadığı yurdu bayındırlaştırmak isteyen, herkesi kucaklayan, insanlar arasında din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmayan, yurdunu, ulusunu, değerlerini koruyan, özgürlüğün farkında olan, çağdaşlığı yaşayan, dostunu düşmanını bilen, geleceği gören, insana değer veren, emperyalizmin ya da kapitalizmin getirilerine tenezzül etmeyen, özverili, ilkeli, disiplinli, devrimci, idealist, barıştan ve sevgiden yana bir insan olarak tanımlıyor…
Ben; bencil varlığın, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyemeyeceğini, “diğerkâm ve demokrat bir kişilik” edinemeyeceğini, özverili, ilkeli, disiplinli, devrimci, idealist, barıştan ve sevgiden yana bir insan olamayacağını da yukarıda sözü edilen çalışmalarda öğrendim.
Ayrıca, bilinç sözcüğünün fiil olarak kullanıldığında nesne alamayacağını, diğer deyişle, hiç kimsenin bir başkasını bilinçlendiremeyeceğini de, aynı çalışmaları yaparken öğrendim.
Diğer taraftan, iklimin değişmesine, ozon tabakasının delinmesine, buzulların erimesine, yağmur ormanlarının tükenmesine yol açan, bu gezegeni bencilce yaşayarak günümüzdeki hale getiren insanın yaşam biçimini değiştirip, sencilce yaşamağa başlamadıkça, iklim değişikliğini durduramayacağı gibi, “yurdunu, ulusunu ve değerlerini koruyamayacağı”nı da iddia ediyorum.
Ancak, bu iddiamı yaşam biçimlerinde bir değişiklik yapma ihtiyacını duymayan insanlara anlatamıyorum. Benim nasıl yaşadığımı görmeleri onları ikna etmeye yetmiyor. Yetmiyor, zira onlar sencil ve bilinçli olduklarını sanıyorlar…
Yaptığımız çalışmalarda geliştirdiğim, (a) “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları”nı yetiştireceğine (b) “Yurtta Barış”ı sağlayacağına ve (c) Türkiye’nin “Muasır Medeniyet”i aşma sürecini hızlandıracağına inandığım “Diğerkâmlık Andı” eklidir.
Diğer taraftan, “diğerkâm bir kişilik” edinip edinmediğimle, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyip özümsemediğimle ilgili bilgi vermem gerekirse;
(1) 2001 yılında, “Türkiye’yi dış borç yükü”nden kurtarmak için bir kampanya başlatmak istedim. Başbakanlığa bu konuda yaptığım, ancak Hazine Müsteşarlığı’nın bu konuda öngördüğü “yasal düzenleme” yapılmadığı nedenle sonuç alamadığım başvuruyu (ve)
(2) 2002 yılında Bodrum’dan hareketle, İzmir, Çanakkale Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Bilecik, Eskişehir güzergâhı üzerinden Ankara’ya yürüyerek gerçekleştirdiğim, 54 günde tamamladığım, “Yurttaşlığa çağrı yürüyüşü”nü örnek gösterebilirim.
SON SÖZ:
(1) Bilinç, insana özgü bir değerdir. İnsan bu değeri kendi çabasıyla kazanır. Sayın Doğan’nın makalesinde sözünü ettiği “erk”lerin, kurumların ya da başkalarının bunda bir dahli yoktur.
(2). Benim” yurdu” ve milleti” özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş olduğumun : (a) “yurdu özden çok sevme” boyutu, çevreyi koruma amaçlı çalışmalarımda örneğin sokakta çöp, izmarit toplama çabalarımda ve (b) “milleti özden çok sevme” boyutu ise, ihtiyacı olanlara elimden geldiğince yaptığım türlü yardımlarda tezahür etmektedir.
Oysa, ihtiyaçları olduğunda yardımcı olduğum insanlar; işin “yurdu özden çok sevme” boyutu neyse de, “milleti özden çok sevme” boyutunda yaptığım çalışmalarda, örneğin kavşaklarda kırmızı ışıkta geçen yayaları uyarma konusuyla ilgilenmiyorlar. Yalvar yakar olmama karşın, bu konuda bana yardımcı olmuyorlar…
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
(1) : Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder