17 Aralık 2008 Çarşamba

BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN KURULUŞ NEDENİ,
İŞLEVİ VE…
Bilinç Üniversitesi insanoğlunun, her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmasını, eşdeyişle, sencilce bir yaşam biçimini ilke edinmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur.
Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: İnsanoğlunun her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınarak yaşamasına yardımcı olma işlevini görecek olan Bilinç Üniversitesi’nin öncelikli hedefi “Bilinç Çağı”nı başlatmaktır.
“Bilgi Çağı”nın kişisel çıkarlarının “kölesi” olan insanlarının, “Cahiliye Dönemi”ni çağrıştıran yaşam biçimini terk etmelerini öngören “Bilinç Çağı”nda, insanoğlu, özünde saklı olan “insanca yaşama bilinci”ne kavuşacaktır.
Hicri……..Miladi 01.01. 2009 tarihi bu bağlamda bir MİLAT olacaktır.
BİLİNÇ DEVRİMİ…
“Küresel Isınma”nın durdurulabilmesi, dünyanın tekrar yaşanabilir kılınabilmesi ve yaklaşan felaketin önlenebilmesi için; felaketin sorumlusu insanoğlunun “Bilgi Çağı”nı aşması ve “Bilinç Devrimi”ni gerçekleştirecek olan “Bilinç Çağı”nı başlatması gerekmektedir.
Çevre, tüketim, trafik, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan, 20 yıldır devam eden, insan davranışlarının ve nedenlerinin araştırıldığı “okul dışı eğitim” çalışmalarında edinilen “tecrübi bilgi” ile kurulan Turgutreis Bilinç Üniversitesi bu konuda üste düşeni yapmağa hazırdır.
BİLİNÇ ÇAĞI ANAYASASI (*):
Ben ……. …….., bundan böyle;
* Çevreyi kirletmeyeceğime, aşırı tüketmeyeceğime, toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime, trafik kurallarını çiğnemeyeceğime, toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime, vergi kaçırmayacağıma, rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma, iş ahlakının korunması için çaba göstereceğime, milli servete zarar vermeyeceğime, imar yasasına aykırı işler yapmayacağıma, her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime, Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
* Sayılan alanlarda kırmızıda geçmeğe kalkışanları; anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka tepki gösteremeyecek şekilde uyarmayı öngören, “Sosyal Yaptırım” olarak bilinen bir yöntemle UYARACAĞIMA,
* Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime SÖZ VERİYORUM.
(*) : Kişinin kendisi ile sözleşmesi olan, bireyi “erdem”e yönlendiren bu Anayasa, “okul dışı eğitim”in “Müfredat Programı”dır.
Bilinç Üniversitesi Rektörlüğü
BİLGİ İÇİN:
Prof. Dr. Bozkurt Güvenç (teoriden sorumlu):
Prof. Dr. İlhan Tekeli(teoriden sorumlu) :
Prof. Dr. İsa Kayacan(teoriden sorumlu):
Mustafa Nevruz Sınacı(teoriden sorumlu):
Nilgün Nart (teoriden sorumlu):
Celil Yamak(TurkCelil) (teoriden sorumlu):
Galip Baran (uygulamadan sorumlu) :
Zeki Karaoğlu(uygulamadan sorumlu):
İsmet Seyhan(uygulamadan sorumlu):
***
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİNDEN ÇAĞRI…
Bilinç Üniversitesi “yurdunu milletini özünden çok seven Ankaralılar” ı
Kızılay Meydanı yaya geçitlerinde ve çevresinde yapılacak etkinliklerde yer almağa davet eder.
PROGRAM
(A)
Açık Hava Konferansı ve Sergisi.
YER: Yüksel Caddesi
GÜN: ……, ……, …… (bir hafta)
SAAAT: 10:00- 11:00
(B)
UYGULAMA : “Trafik bilinci geliştirme” projesi (Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” uygulaması.
YER: Kızılay Meydanı yay geçitlerinde
GÜN: ……., ……., ……., ……... (bir hafta )
SAATLER: 12:00- 13: 00
(C)
UYGULAMA: “Çevre bilinci geliştirme” projesi (İzmarit toplama kampanyası)
YER: Sakarya Caddesi
GÜN: ……., ……., ……., ……... (bir hafta )
SAATLER: 14:00- 15: 00
***
Kimden : "ACIKGOZ, Namik" Kime : "galipbaran" Gönderme tarihi : 10/11/2008 23:06Konu : YNT: [G4] YURDU VE MİLLETİ ÖZÜNDEN ÇOK SEVENLERİ DE GÖRDÜK
Sayın Baran,
Uğraşılarınızı takdiretmemekmümkün değil ama biraz heveskar (amatör) ve naif kalmıyor musunuz?
Bugüne kadar asla aşırı tüketmedim; vergi kaçırmadım; çevreyi kirletmedim; milli servete zarar vermedim; yanlış yere bilmeden park etmek dışında trafik kurallarını ihmal etmedim; ne rüşvet aldım ve ne de rüşvet verdim; imar yasasına aykırı işler yapmadım; iş ahlakını hep korudum; toplum sağlığına aykırı hiç bir faaliyetim olmadı; herşeyi devletten asla beklemedim ve hatta "YURDUMU VE MİLLETİMİ ÖZÜMDEN ÇOK SEVDİĞİMİ hep haykırdım. Ama İlkokulda benimle beraber "yurdunu ve milletini özünden çok sevdiğini" haykıran bazı arkadaşlarımın bazılarının Rusçu, bazılarının Çinci-Arnavutlukçu, bazılarının İrancı, bazılarının da Arabistancı olduklarını görünce aklım şaştı. Fakat ben "yurdumu ve milletimi özümden çok sevdiğim"i haykırmaya devam ettim. Bir gün gördüm ki, özümden çok sevdiğim bu yurdun ve milletin yöneticileri beni sevmiyor!... Benim irademe saygı göstermiyorlar.Benim irademin temsilcilerini dar ağaçlarında idam ediyorlar. Benim irademi temsil eden Cumhurbaşkanına "Cumhurbaşkanı-M" demiyorlar... 9'un 367'den daha büyük olduğunu söylüyorlar.
Şimdi siz söyleyin lütfen, ben vaktiyle heyecanla söylediğim o "özümden çok sevmek" cümlesini nasıl söylerim?... Selamlarımla...
Rektör olmayan Prof. Dr. Namık Açıkgöz
Kimden: galipbaran [mailto:galipbaran@mynet.com]Gönderilmiş: Pzt 10.11.2008 16:32İKime: HABİTAT GALİPBARANKonu: [G4] YURDU VE MİLLETİ ÖZÜNDEN ÇOK SEVMEYİ ÖĞRENMEK İÇİN !...
YURDU VE MİLLETİ ÖZÜNDEN ÇOK SEVMEYİ ÖĞRENMEK İSTEYENLER İÇİN MÜFREDAT PROGRAMI (*)
Ben ……. ……..
BUNDAN BÖYLE:
(A) Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,
Toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
“Her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”mı terk edeceğime,
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
(B) : Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma,
(C) : Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime, SÖZ VERİYORUM.
=============

KIRMIZIDA DURMAK:
Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı, eşdeyişle, “bencilce yaşamak”tan vaz geçmeyi öngören bir “İLKE” dir.
SOSYAL YAPTIRIM :
“Kırmızıda geçmeğe kalkışanı, eşdeyişle, bencilce davrananı, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak” tır.
(*) : Bireye nefsiyle nasıl savaşacağını öğreten bu MÜFREDAT, Atatürk’ün onayı alınarak yayınlanmıştır.

Galip BARAN, Rektör
***
Muğla Üniversitesi/ Bilginin Sevgiyle Bütünleştiği Bige Üniversite
Bilge: Her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisini va başkaları için en yararlı biçimde kullanabilen, iyi ahlaklı, olgun kimse. eş, hakim.
Bilgelik: (1) Bilge kimsenin taşıdığı nitrlik, bilgr olma durumu, (2) fels. Herkesin ulaşamadığı, derin, kapsamlı, bütünsel bilgi. eş, hikmet (3) fels. Kendini tanımanın bilgisi. eş. esk. Vukuf. Ör. Bilgelik, gerçekte kendini tanımanın, var oluşun bilgisidir.
Bilgelik, insana özgü, insani bir haslettir. Ne mutlu Muğla Üniversitesi sorumlularına, insani bir hasleti kurumsallaştırmayı başarabilmişler.
Galip BARAN
Yasa bağımlısı, eleştirel kişilik uzmanı.
SINACI'YA ÖZEL NOT : Rektör olmayan bir Prof. Dr bilmem kim vardı. Onun mesajını bulamadım. Ona bir cevap verelim demiştin. Onu bulsak da bu öneriye onun aracılığıyla iletsek. DERİM. (şımarıklık değil mi, yapalım ve şaşırtalım Rektör olmayan Prof. Dr.'ları)
***
MUĞLA ÜNİVESİTESİNE ÖNERİ…

Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda insanın, davranışlarının ve nedenlerinin araştırıldığı “okul dışı eğitim” çalışmalarında oluşan birikim ve deneyime dayanılarak kurulmuş olup, “Cumhuriyet’in ilmen fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları”nı ve “yurdu ve milleti özünden çok seven nesilleri”ni yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiş bulunan, Turgutreis Bilinç Üniversitesi kendisine yeni bir yerleşke arıyor.
“Bilgi Çağı”nın “Bilgi Üniversiteleri”nin “Bilinç Üniversitesi”ne transformasyonu konusunda yardımcı olmayı TAAHHÜT etmiş olup, bu amaçla başta sayılan alanlarda yapılan çalışmaları dikkate alarak bir “müfredat programı” hazırlamış olan Bilinç Üniversitesi’nin yeni yerleşke arayışı, Turgutreis halkının ilgisizliğinden ve Turgutreis Belediyesi’nin konuya sıcak bakmamasından kaynaklanmıştır.
Yüzlerce gönüllünün “fiili”, ve, milyonlarca gönüllünün “fikri” katkılarıyla kurulmuş bulunan Turgutreis Bilinç Üniversitesi; “Bilginin Sevgiyle bütünleştiği Bilge Üniversite” olarak tanımlanan Muğla Üniversitesi’ne, “Bilgi Üniversiteleri”nin “Bilinç Üniversitesi”ne transformasyonu konusunda işbirliği önermektedir.
Önerinin kabul edilmesi durumunda uygulaması hemen başlatılacak Müfredat Programı ile dünyanın ilk “Resmi Bilinç Üniversitesi” olma özelliğini kazanacak Muğla Üniversitesi’nin yanıtı beklenmektedir.
Galip BARAN
Rektör/ Bilinçolog/ Yasa Bağımlısı, Bilinç Üniversitesi
Turgutreis-Bodrum
***
“Yaradılanı Yaradan’dan dolayı sevenler, yurdu ve milleti de özlerinden çok severler.”; “Yurdu ve milleti özlerinden çok sevenler, vergi kaçırmazlar” diyen; yaşanan şartlar altında Hac Farizası’nı yerine getirmeyi –bencillik- saydığını savunan; Türkiye’yi “dış borç yükü”nden kurtarmak için “Gönüllü Vergi” vermeğe kalkışan, “Yasa Bağımlısı” Galip BARAN soruyor:
“MÜSLÜMAN MIYIM, YOKSA HRİSTİYAN MI”
Bu soruya cevap vermeden önce aşağıdaki yazıları okumanızı öneriyor
“Eylem Dede’den Kurtuluş formülü- Krize Karşı Kampanya açtı” / Milliyet/ 12. 07. 2001
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı / 22. 11. 2001/ Sayı: HM.O.KAF.03.03
Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı (na)
İLGİ: 26. 10. 2001 tarih ve B.02.0.BHİ-9933 sayılı yazınız.
“Galip Baran’ın dilekçesinde “Türkiye’yi Dış Borç Yükünden Kurtarma” amaçlı bir kampanyanın başlatılmasının düşünüldüğü ifade edilmektedir.
İlgilinin sözü edilen kampanya için “gönüllü vergi” olarak yapmak istediği katkı ve aktif olarak çalışma isteği takdir edilmesi gereken bir davranış olup, halkımızın Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’na ve ülkenin sorunlarına sahip çıkma yönünde ne kadar bilinçli ve duyarlı hareket ettiğini de göstermektedir.
Bununla birlikte, 1050 sayılı Kanun’un üçüncü bölümünde gelir bütçesi altında yer alan 39. Maddesinde “Kanuna dayanmadıkça hiçbir vergi, resim (ve harç) salınamaz ve alınamaz, vergi, resim (ve harçlara) ilişkin tarh ve toplama usulleri kanun ve tüzüklerle düzenlenir. Genel Bütçe Kanunu her yıl vergi, resim (ve harçların) toplanmasına izin verir.” ifadesi gereğince “gönüllü vergi” olarak bile adlandırılsa dış borç ödemeleri dahil herhangi bir kamu hizmetine karşılık olarak devlet aracılığıyla bağış ve yardım toplamak için bir yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Söz konusu yasal düzenlemenin yapılması halinde belli bir amaca yönelik olarak yapılacak bağış ve yardımların toplanabilmesi mümkün olabilecektir.
Sivil toplum örgütlerinin kamuyu temsilen denetim ve izleme görevini de üstlendikleri dikkate alındığında; bu örgütlerin, kendi inisiyatifleri başlatacakları kampanyaların kamu açıklarının azaltılması ve kamu tasarrufunun artışında toplumsal bir bilincin oluşturulması hususunda da yardımcı olacağı düşünülmektedir.
Bilgilerinize arz olunur.
M. Ferhat Emil, Müsteşar Yrd.
* * *
T. C.
BAŞBASKANLIK
Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı
3 Mayıs 2005
SAYI: B.02.0.BHİ.-B.05.4.VLK.4.48-781.005/ 11256
Sn. Galip BARAN
Kartal Sk. No: 4 - 48960 –Turgutreis
Bodrum/ MUĞLA
Başbakanlık Makamına gönderdiğiniz dilekçeniz değerlendirilmiş ve bilgi edinilmiştir.
Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların çözümüne ilişkin görüş ve önerileriniz ile duyarlı yaklaşımız için teşekkür ediyor, sağlıklar diliyorum.
Mehmet BİCAN
Daire Başkanı
* * *
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vergi (Kamu Hakları) ile ilgili hutbesi:

Muhterem Müslümanlar! Aziz Cemaat/ Muhterem Kardeşlerim!
“Bir insan düşününüz ki, devletin bütün imkan ve hizmetlerinden yararlanıyor, fakat vergi vermiyor veya eksik veriyor. Bunu dünya ve ahirette izah etmek mümkün mü? Oysa devlet bu hizmetleri başkalarının ödedikleri vergilerle yapıyor. Bu kimse ödemesi gereken vergiyi ödemediği veya eksik ödediği halde, başkalarını ödediği vergilerle yapılan hizmetlere ortak oluyor. Böylece başkalarının hakkı, yani kul hakkı onun üzerine geçiyor. Kul hakkını üzerine geçirmenin Allah katındaki vebal ve sorumluluğu çok ağırdır. Yüce rabbimiz, kendine ait hakları dilerse affeder fakat kul hakkı böyle değildir. Onun sorumluluğundan kurtulmak için hak sahibiyle helalleşmekten başka çare yoktur. Hak sahipleri bilinen kimseler ise onlarla helalleşmek mümkün olabilir. Fakat toplumla ilgili hakların ödenmesi çok daha zordur. Vergi kaçırmak veya eksik ödemek toplumun hakkına el uzatmaktır. Bu konuda çok dikkatli olunması gerekir.
* * *
NTV Televizyonu’nda ( 25. 07. 2003 / 8:30 ) Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş ( E. K.) ile “ek-vergi” konusunda yapılan konuşmadan :
E. K. :Vergi Bilinci: “Bir ülkede seçmen sayısının o ülkede vergi verenlere oranı”.
Gelişmiş ülkelerde bu oran % 60. Amerika’da % 80. Türkiye’de 45 milyon seçmen (oy verebilecek insan) var. Vergi mükellefi sayısı 1,5 milyon. Bu duruma bakılırsa Türkiye’de hiç kimse vergi vermiyor.
Bu sosyolojik bir veridir. Bu durum düzelmezse Türkiye’de demokrasi de olmaz, kamu maliyesi de düzelmez. “Dolaysız vergi “ toplanamadığı için “dolaylı vergi” salınıyor. Dolaylı vergi çaresizlikten salınıyor.
Siz örneğin, bir NTV çalışanı olarak, toplumun en bilinçli kesimi olarak, ne kadar (bordrodan kesilen) vergi ödediğinizi biliyor musunuz?
NTV Çalışanı: Bunu ancak NTV’nin muhasebe sorumlusu bilir.
E. K. : Size de beyan yöntemiyle vergi ödeme kolaylığı sağlansa, ödemeniz gerekeni gidip kendiliğinizden öder misiniz?
NTV Spikeri :………..
E. K. : Vergi bilinci olmayınca yönetimi denetleme bilinci de gelişmiyor. Vergide kendi sorumluluğunu sorgulamayanlar, başkasının sorumluluğunu sorgulayamıyorlar. (verilemeyecek hesabı olanlar hesap soramazlar. (Galip Baran)
Vergiyi Ankara belirliyor. Oysa vergiler yerelde belirlenmeli, belediyelerce salınmalı ve toplanmalı. Bu sağlanmadıkça, Demokrasi de gelişmez, kamu maliyesi de düzelmez.
NTV Spikeri: Bugün gidip ödediğim vergiyi öğreneceğim.
Mustafa Nevruz Sınacı
Bilinç Üniversitesi
Araştırmacı Yazar
***
YETTİ …

Ey Ahali,
Yetti, gına geldi, bıktık, yorulduk artık! Orda burada okuyup öğrendiklerinizi, ondan bundan duyduklarınızı, onun bunun yaptıklarını anlatan/açıklayan/ dile getiren yazılarınızı okumaktan, dinlemekten!
Biraz da elinizi taşın altına koyarak yaptığınız işleri, çalışmaları, uyguladığınız projeleri anlatın, yazın ! Örneğin:
Çevreyi kirletmediğinizi/ aşırı tüketmediğinizi/ trafik kurallarını çiğnemediğinizi/toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmekten kaçındığınızı/vergi kaçırmadığınızı/ rüşvet vermediğinizi-almadığınızı/ iş ahlakının korunması için çaba gösterdiğinizi/ milli servete zarar vermediğinizi/ her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk ettiğinizi, eşdeyişle, kırmızıda durduğunuzu, ancak kırmızıda durmakla kalmayıp geçenleri “sosyal yaptırım” olarak bilinen yöntemle uyardığınızı, uyardıklarınıza kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önerdiğinizi, bir başka deyişle:
* Nasıl Yasa Bağımlısı olduğunuzu.
* Yurdu ve milleti özünüzden çok sevmeyi nasıl öğrendiğinizi.
* Cumhuriyetin ilmen, fennen, bedenen kuvveti ve yüksek seciyeli muhafızı olmayı nasıl başardığınızı.
* Bilinç devrimini nasıl başlattığınızı.
* Bilinç Üniversitesi inşaatında nasıl çalıştığınızı.
Kanıtlayan yazılarınızı okumak, anlattıklarınızı dinlemek istiyoruz.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Baş-amelesi
Zeki Karaoğlu
Bilinç üniversitesi Amelesi
İsmet Seyhan
Bilinç Üniversitesi Amelesi
***
BİLGE (Sözlük /Ali Püsküllüoğlu): her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisi ve başkaları için en yararlı bir biçimde kullanabilen, iyi ahlaklı, olgun kimse (eş.esk. hakim)
"Bilgin ve Bilge" ( Ataol Behramoğlu/ Cumhuriyrt/ 5. 08. 2000): Bilgin, herhangi bir bilgi alanında (bilimsel bir alanda) bilg-uzmanlık sahibi kişi anlamına geliyor. Bilge ise genel olarak yaşam konusunda olgunluğa erişmiş kişi diye tanımlanabilir...İnsan herhangi bir bilim alanında uzmanlaşmadan da yaşam deneyimiyle, okumalar ve düşünmelerle bilgeleşebilir.
Einstein: " Ben hiç bir zaman huzur ve mutluluğu tek erek olarak görmedim.. Benim yolumu aydınlatan ve bana yaşamla yüzleşme cesareti veren ülküler İyilik, Güzellik ve Doğruluktur.
Einstein'nin düşünceleri içinde "başkaları için yaşamak" kavramı, denebilir ki, en geniş yer tutuyor.
Tanrı İle Sohbet : "Bilgi uygulamayla bilgeliğe dönüşür"
Bilgelik iddiasında değiliz, ama, yaklaşık 20 yıldır çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakıu, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda bazı "okul dışı eğitim" çalışmaları yapıyoruz. Bazı projeler uyguluyoruz.
İnsanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız bu çalışmalarda yeni bir bilinç anlayışı geliştirdik. Yurdumuzu ve milletimizi özümüzden çok sevmeyi öğrendik. Bu kadarla kalmadık, bencil varlıkların yurdu ve milleti "çok"u şöyle dursun "özleri kadar" bile sevemeyecekleri gerçeğinin de farkına vardık.
Sözü edilen çalışmalarda, "Sorun Bencillik: Çözüm Sencillik" şeklinde bir slogan ürettik.
Biz, aynı çalışmalarda edindiğimiz birikimden yola çıkarak, yaşanmakta olan sorunların tümünün (iklim değişikliği, ekonomik krizler, savaşlar, açlık,susuzluk, kuraklık gibi sorunların) insanın bencil bir varlık oluşundan kaynaklandığı sonucunu çıkardık. Bize görr insan ektiğini biçmektedir. Ne yazık ki, bunun farkında değildir...
Galip BARAN
(*) : Bilinç Üniversitesi’nin amacı: Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli, diğer deyişle, “yurdu ve milleti özünden çok seven nesillerini yetiştirmektir.
***
Güzel de: Hegel, Marx ve Darwin'i karıştırmasak bir eksiklik olur mu?
İnsani ve insani fonksiyonların yerine , İnsani ve nefsani fonksiyonlardan söz bir eksiklik olur mu?
Küresel stratejik çerçevenin bilincinde yerine, küresel stratejik çerçevenin farkında desek, bir eksiklik olur mu?
Zira Müslüman çağdaş yerine, zira Müslüman, Hristiyan, Musevi ya da Ataeist desek yanlış mı olur. Yoksa yamnlış mı anladım.?
Kanaatim böyledir, danışmanın. Ayırımcılık yok. İnsanı konuşuyorsak ayırımcılık yapmayacağız, bana göre, g.b.
----- Original Message -----
From:
mustafa sınacı
To:
GALİP BARAN
Sent: Friday, December 05, 2008 7:42 PM
Subject: SEVGİLİ DAYI, ŞU TEK SAYFALIK MAKALEYİ BİR OKU LÜTFEN :.. ÇOK TEŞEKKÜRLER VE SELAMLAR....RE: SEÇMEN ANDI
KÜRESEL UYGARLIK KRİZİ…

Mustafa Nevruz SINACI
Günümüzde yaşanan ve bütün dünyayı derinden etkileyen kriz, gerçek anlamda bir uygarlık krizidir. Görünen yüzüyle madde temelinde etkindir. İlerleyen zamanda bilgi (!) çağının çöküşüne paralel, manevi etkileri de ortaya çıkacaktır. Esas büyük sarsıntı odur. Yani bu gidişle insanlık, madde ve manâ dengesini (ruh ve madde barışını) bozan uygarlığın, medeniyetten uzaklaşma, değersizleşme ve yozlaşmanın bedelini çok pahalıya ödeyecektir.
Bu nedenle, dönemin çok iyi analiz edilmesi ve yaşanan sorunların kökten incelenmesi şarttır. Süreçte mutlak ve mukadder olan bir çöküşün etki ve tepki (tesir ve nüfuz) alanının en aza indirilebilmesi hedeflenmelidir. Zira bütün insanlığı tehdit eden çok boyutlu bir felâketin basiretle önlenebilmesi, zamanı (dönemi-süreci) iyi anlamaya-bilmeye ve şimdiki zamana, yakın ve uzak geçmişten ders ve ibret alarak yoğunlaşmaya; En önemlisi de alternatif çözüm penceresinden olaylara ve olanlara “inançlı ve bilinçli” bir gözle bakmaya bağlıdır.
Çünkü maddeci, materyalist, evrimci emperyalist, hegemonik, egoist ve goşist, Hegel, Marx ve Darwin kafasıyla süreci durdurmak, felaketi önlemek, sorunlara çözüm bulmak ve eko-sistem dahil gidişatı ‘barışla’ sonlandırmak mümkün değildir. Böylesi fos-boş düşünce dayatmaları ve özgür insan yerine prototip yaratık (sürü) özlemi çeken, entelektüel cahil, primitif tür, insani-ilmi değerler ve erdemler (Cumhuriyet, demokrasi, adalet ahlâkı, hukuk ve lâiklik) yönünden mutasyona uğramış fikri sefalet sahibi varlık ve yaratıkların ürünüdür.
Evet, küresel uygarlık adına on yıllardır sergilenen vahşet, dehşet, egoizm ve bütün nimetlerine karşın yeryüzüne uygulanan yıkıcı faşizm, tepkisini nispi bir krizle göstermiş ve dünyayı yanlış “hor ve hakir” yönetenlere ihtarını vermiştir. Her satırında bir hinoğlu hinlik saklı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, AB şartları, Kyoto protokolü falan da artık çare değildir. Çözüm tekrar “medeniyete, ümrana ve insanlığa” avdet etmektir.
İnsanlığa dönüşün öğesi bilinç ve samimi inançtır. Bilinç Çağı’na geçiş; Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu olmaya, orijinali üretmeye, israftan uzak, kanaat ve şükürle tüketmeye; İnsana, hayvana, havaya-suya, hâsılı bütün yaratılmışlara “yaratandan ötürü” sahip ve saygılı olmaya bağlıdır. (Hz. Yunus) Eğer insanlık aklını başına toplar, hatalarını i’mar, tamir ve telâfi ederse, gidişat bilgi çağından, ‘bilgelik ve insanlığa’ yani, Bilinç Çağı’na doğrudur. Yoksa, Hazreti Muhammed’den önceki İslâm Peygamberi Hazreti İsa’nın öğretisini tahrif eden ruhbanların insanları korkuttuğu kıyamet anlamına milenyum kapıdadır!.
ŞİMDİKİ ZAMANA YOĞUNLAŞMAK
‘Şimdiki zamana yoğunlaşmak’, başta ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlar, krizler, kaoslar, bunalım ve buhranlar dâhil “insanı ve insani fonksiyonları merkeze alarak” fiilen yaşanan güncele odaklanmak.. İnsanların huzur, güvenlik, tabana yayılı refah ve mutluluğu için kısa vadede çözüm aramak, kamu vicdanı adına doğru tespitlerde bulunmak, orijinal ve objektif çözümleri (adalet ve hukuku) dürüstçe uygulamak; Bu bağlamda aile, yerleşkeler halkı ve bütün yaşam formları adına huzur-güven, refah-saadet vesilesi olmak. Şirket, devlet, dernek-vakıf yönetirken, meslek veya aile yaşamında bu zihinsel ve eylemsel, ahlâki ve insani yoğunlaşma, odaklanmanın önemini idrak. Diğer yandan, şimdiki zaman dilimi (an), geçmiş ve gelecek zamanların sonsuzluğa uzanan seyri içinde evrensel düşünmekte, küresel stratejik çerçevenin bilincinde olmakta birçok artı değer, fayda ve zaruret vardır.
Bugünü anlamak, geleceği oluşturmak ve güncel sorunları doğruca aşmak için bütün zamanları kucaklayan bir boyutta düşünebilmelidir; Zira Müslüman ‘çağdaş olan’ değil, çağlar üstü yaşayan, çağ açan ve bütün çağlara ışık tutan, çağları aydınlatan üstün varlık, yani “eşrefi (en şerefli) yüksek mahluk”tur. Bu sıfatla zalime ve zulme karşı durmak, sadece maddi kalkınma, bencillik, israf ve bilinçsiz tüketime dayalı uygarlıktan yana değil; İnsanlık âlemi ve bütün dünyanın anlayış, uyum ve barış içinde “madden ve manen” gelişmesini esas alan “medeniyetten” yana olmak zorunda ve durumundadır. İnsan için dava, çözüm ve izlenmesi gereken yol budur. Yani, önce kendinde-kendinle barış. Sonra: “Yurtta ve cihanda barış”
***
ÇOLUK-ÇOCUK

SAHİBİ OLMAK MI,
YOKSA OLMAMAK MI…
Yıllar önceydi, Bodrum Garajaltı kavşağında, “trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” çağrısının uygulamasında geliştirdiğimiz bir projenin uygulamasını yapıyordum.
Yanıma gelen, “bana polis Ali derler” diye söze başlayan, “Trafik Yasası’nın hazırlanışında çok emeğim geçti” diyen, Türk-bükünde oturduğunu söyleyen emekli bir komiserle birkaç dakika sohbet ettim…
Çantamda taşıdığım, yaptığım uygulamayla ilgili bazı dokümanları verdikten sonra, kavşağın karşı tarafına geçmesini ve 3-5 dakika birlikte çalışmamızı önerdiğimde söyledikleri hiç aklımdan çıkmıyor o sayın komiserin:
“Benim çoluğum cocuğum var”, “beni buralarda tanırlar.”…
Alınması gereken ders: çoluk-cocuk sahibiyseniz ya da birileri sizi tanıyorsa “trafik kurallarına uymak uymayanları uyarmak” size göre bir iş değil!
SIYIRDINIZ !
TÜRKÇESİ: çoluk-çocuk mazeretine sığındığınızda; “işim çok” , “vaktim yok”, ya da, “duruşmaya geç kaldım” deme, “ipe un-serme” gereğini duymazsınız...
Ali Bey’den, sayın-Baş Komiserimden sıkça söz ediyorum, kulaklarını çınlatıyorum.
Ali Bey haklıymış. Yaptığımız o eşsiz sohbetin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçti. O uygulamda bana el uzatanlar oldu ama arakası gelmedi. Genelde yalnız kaldım…
Uzunca bir zamandır, iki arkadaşım var: Zeki Karaoğlu ve İsmet Seyhan. En dikkat çekici özellikleri: ekonomik olarak ikisi de GARİBAN.
Onlar, Karaoğlu ve Seyhan; “okul dışı eğitim” çalışmasında koşulları elverdiğince yer alıyorlar:
Karaoğlu, daha ziyade çoluk-çocuğu izin verdiğince. Seyhan ise, ekonomik zorluklardan ve yakınlarının sorumluluklarından başkaldırabildiğince katılıyorlar.
Benim ne çoluğum, ne de çocuğum yok. Başına buyruk biriyim. Tanıdıklarım var, ama TAKAN KİM!.
Sizin anlayacağınız; TAM GAZ , YOLA DEVAM …
Sonuç mu: YASA BAĞIMLILIĞI.
Thanks to Başkaomiser Ali Bey!
UNUTMADAN:
Karaoğlu ve Seyhan FİİLEN beraber olduklarım. Eli taşın altına sokanlar, yani. FİKREN beraber olduklarım: “herkes senin gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyenler: kıyamet kadar. Adlarını saymağa ne vaktim ne yerim ne de ömrüm elvermez, o değerlerin…
Galip BARAN
Turgutreis’in Delisi
***
ÖZÜR DİLERİM !
ERDOĞAN !
Biliyorum, Baykal ve Bahçeli kızacaklar ama ben, gene de, senden özür dileyeceğim.
NEDEN:
Dün gece rüyamda, bahçemde, bir el arabası kömür gördüğüm için.
Bu kömürü senin bıraktırdığını anladığım için.
İyi de, neden teşekkür etmiyorum da ?
Seni çok eleştirmiştim:
Türk milletine çok çocuk yapmalarını tavsiye ettiğinde, sana yurdu ve milleti özden çok sevme dersi vermeğe kalkışmıştım.
Üstelik, bencil insanların yurdu ve milleti özleri kadar bile sevemeyeceklerini iddia etmiştim.
YANILMIŞIM!
Sana haksızlık ettiğimi KANITLADIN.
Beni UTANDIRDIN!
Bakma sen Baykal’a, Bahçeli’ye. Onlar Başbakan olsalardı, beni özlerinden çok sevdiklerini kanıtlayabilirler miydi !
Yola devam ERDOĞAN!
İzindeyim ERDOĞAN!
Galip BARAN
Turgutreis’in Yasa Bağımlısı Delisi !
WATCH OUT SINACI!: This is a doubble-edged complement
***
SAYIN NART,

"İYİ", "GÜZEL", "DOĞRU" KAVRAMLARINI, BU EVRENSEL DEĞERLERİ BİLEN , YAZAN AZ DEĞİL DE BU DEĞERLERİ DİKKATE ALARAK YAŞAYANLAR, EŞDEYİŞLE "EMR-İ BİL MARUF" EŞDEYİŞLE, " NEHY-İ ANİL MÜNKER"İN HAKKINI VERENLER VAR MI? VARSA NE KADAR? DÜNYANIN HALİNE BAKILIRSA FAZLA DEĞİL.
BİZLER, "OKUL DIŞI EĞİTİM" OLARAK TANIMLADIĞIMIZ ÇALIŞMALARI YAPARKEN, BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ'Nİ İNŞA EDERKEN BU DEĞERLERİ KULLANMAKTA, ÜRETMEKTE OLDUĞUMUZUN FARKINA VARDIK. DAHA ÖNCE BİLMİYORDUK...
YAZILARIMDA, "YASA BAĞIMLIĞI"NDAN SÖZ EDİYORUM. SÖZÜ EDİLEN ÇALIŞMALARI YAPARKEN GÖRENLER BİZE "HERKES SİZİN GİBİ OLSA" YA DA "SİZİN GİBİLERİN SAYISI ÇOĞALMALI" DERLER DE NE HİKMETSE, SAYI ÇOĞALTMA KONUSUNDA HASİSTİRLER.
ÇOĞALABİLSEK, ASAYİŞ SORUN OLMAKTAN ÇIKACAK, "YURTTA BARIŞ" OLACAK, BANA GÖRE.
OYSA, HER YIL ON BİNLERCE POLİS ALINIYOR. "POLİS DEVLETİ" NE GİDİLİYOR.
AB BİZE UYUM YASALARI EMPOZE EDİYOR. ÇOĞALABİLSEK, BİZ AB'YE UYUM YASALARI EMPOZE ETMEĞE BAŞLARIZ.
İÇİŞLERİ BAKANI HASAN AKSU, YILLAR ÖNCE BODRUM'A GELDİĞİNDE "AB SATANDARDINA GÖRE 250 KİŞİYE BİR POLİS İSTİHDAM ETMEMİZ LAZIM. O SATANDARDI YAKALAMK İÇİN ÇALIŞIYORUZ" DEMİŞDİ.
BANA GÖRE HER MAHALLEYE BİR "YASA BAĞIMLISI" YETER DE ARTAR BİLE. HELE BU BAĞIMLI GÖNÜLLÜ DE OLURSA...
1977 YILINDA İSTANBUL ÇAPA'DA BİR KAVŞAKTA YAPTIĞIM ÇALIŞMAYI HABER YAPAN SABAH MUHABİRİ "HER KAVŞAĞA BİR GALİP" BAŞLIĞI ATMIŞTI. HABERDE "ÖLÜNCEYE KADAR" DEDİĞİME, VE EMEKLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRDIĞIMA DA YER VERMİŞTİ.
"YASA BAĞIMLISII" KAVRAMINI YAŞAMA GEÇİRDİĞİMİZİ, BU GERÇEĞİ NASIL ANLATIRIZ BU MİLLETE, BU ERKA'NI HÜKÜMETE...
SEÇİM FALAN DİYORLAR YA. BOŞUNA. KALİTE SORUNUN ÇÖZEMEDİKÇE NAFİLE. SEÇİLENLER, SEÇENLERİN TEMSİLCİSİ OLDUKLARINA GÖRE..
"BİZ BİZE BENZERİZ" SÖZÜ GERÇEĞİ YANSITIYOR.
SEÇMENLER "EVRENSEL DEĞERLER"E SAHİP OLMADIKÇA, BİZ BİZE BENZAMEKTEN VAZ GÇMEDİKÇE, FUZULİ MASRAF.
TEK SEÇENEK: "ÖNCE KALİTE, SONRA SEÇİM".
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ BU KONUNDA ÜLKEYE HİZMET ETMEĞE HAZIRDIR.
ANCAK YURDU VE MİLLERİ ÖZDEN ÇOK SEVENLER, ÇALIŞMANIN EN YÜCESİNİN ULUS İÇİN OLDUĞUNU BİLENLER ÜLKEYE HİZMET EDERLER. DİĞERLERİNİN NEYE YA DA KİME HİZMET EDECEKLERİ, YILLARDIR YAPILAGELEN SEÇİMLERE KARŞIN TÜRKİYE'NİN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMUNDAN BELLİ DEĞİL Mİ.
DÜN TV HABERLERİNDE DİNLEDİM. MECLİS LOKANTASNDA PORSİYON BAŞINA 30-40- 50 KURUŞ ÖDEYEREK KARIN DOYURUYORLARMIŞ TEMSİLCİLERİMİZ...
SELAMLAR.
G.B.
----- Original Message -----
From:
Nilgun Nart To: undisclosed recipients:
Sent: Tuesday, December 02, 2008 2:58 PM
Subject: AMAÇ İNSAN I – Kelebek Etkisi
küresel ısınma; gezegene olmakta olanı görmek için lütfen izleyiniz
http://vimeo.com/2316052
************************
AMAÇ İNSAN I – Kelebek Etkisi

Kaos ve karanlık; binlerce yılın getirdiği ağır sorunlarla birlikte dünya gezegenini ve sakinlerini kuşatmakta.
Sistemler karışmış, idealler insanların yüreğinden çoktan çekip gitmiş, faziletin ve vicdanın ne olduğu ise hiç hatırlanmıyor.
Dünyanın sıcak bölgelerinde yaşanan ve yaşanması muhtemel olan çatışmaların- savaşların ve nükleer tehdidin gölgesinde ve ayrıca tek başına medeniyeti dünya üzerinden silip süpürme gücünde olan küresel ısınmanın etkisi ile meydana gelen, gezegensel doğal olaylar aktivitesinin artışı ve büyüklüğü; insanları korkutan, çaresiz hissettiren nitelik almıştır. Medyanın, basın yayın kuruluşlarını da felaket haberlerinden ve gelişmelerin doğal olarak insanlığı ilgilendiren yönünü raiting amaçlı abartarak kullanımları neticesinde kişiler güvensiz, yarından umutsuz, karamsar ve depresif durumdadırlar. İnsanlar TV başında gerçeklikten uzak ve insani değerleri her gün eriten TV programlarıyla basın ve yayın ile de uyutularak fiziksel zihinsel ve duygusal olarak atalet içine sokulmaktadır.
İnsan Toplumu olarak bu karanlığın gölgesinde her geçen gün; hoşgörülü, uzlaşmacı, uzak görüşlü, sağduyulu ve metanetli olma ve birlikte hareket etme yeteneklerimizi ve anlayışımızı kaybetmekteyiz.
Merkezi hareketi Amerika’da başlayan ve dalga dalga tüm dünyaya yayılan ekonomik krizle birlikte arkasından tetiklenecek olan insanlardaki ve birlikte toplumlardaki psikolojik ve ruhsal çöküntüler aslında hepimizin bildiği gibi şimdiye kadar yaşamış olan bütün ikilik ve nefs tabanlı sistemlerin ( açgözlülüğün) çöküşü ile alakalıdır.
İnsanlar artık beni sokmayan yılan binyıl yaşasın diyemez.
Çünkü yılan herkesi sokmuştur. Ve zehrin etkisi toplumsal bilincimizde hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bunu YAŞAMLARIMIZDA fark etmek -AN- MESELESİDİR.
Sorunlarımızın orasına burasına bakmayı ve kaderimize hayıflanmayı bırakmalı ve KENDİ çözümümüzün bir parçası olmalıyız.
Dünyaya ve İnsanlığa dolayısıyla bizim Geleceğimize ve Gezegenimize olan kayıtsız “bakışın” ve umursamaz yaklaşımların bir çözüm olmadığını basitçe görmeliyiz. Yaklaşan günlerde her koyun kendi bacağından asılmayacak. İnsanlık medeniyetini tehdit eden tüm unsurların karanlığında Tek gezegende yaşamasından ve Tek zeki tür olmasından dolayı (tüm olanlarda payımız ne olursa olsun) HEPİMİZE tek bir hesap kesilecek.
Ya tek tek YOK OLACAĞIZ yada BİRLİKTE İNSANCA VAR OLACAĞIZ.
Şimdi Burada, ülkemizde ve diğer ülkelerde, sırça köşklerinde, yönetimde koltuklarında oturanlar, söz söyleme gücünde ve hükümet etmek erkine sahip olanlar; savaş, nükleer tehdit, küresel ısınma gerçeğiyle ve dünyaya ne olduğuyla ilgilenmezlerse, eğer canları ilgilenmek istemezse veya ne bileyim; siz de bilirsiniz çok büyük işleri vardır -firmalarını karlı hale getirmek, yeni pazarlara açmak, parti işleriyle ilgilenmek, zaferlere koşmak, savaşçılık oynamak, uluslararası teşkilatlarda birkaç söz söylemek ve dostlar alış verişte görsün türünden birkaç anlaşmaya imza atmak ve koltuğu kimseye kaptırmamak gibi tatlı tatlı “çok lüzumlu şeylerle” uğraşmaya devam etmek isterlerse- biraz acele etmeleri gerekiyor.
Çünkü; Dünyamız her geçen gün ISINMAYA (?) devam etmekte.
Bölgesel savaşlar ve nükleer oyuncaklar ile gezegen riske edildiğinde ve zaten kapıda bekleyen küresel felaketler yaşanmaya başlandığı zaman, insanoğlunun bunu durduracak ne teknolojisi, ne zamanı, ne de gidecek başka bir yeri olacaktır.
Bu nedenle bir insan olarak; kısaca hayatımızın her alanında ve tüm uğraşılarımızda; tek gezegende yaşamamızdan ve tek geleceğimizden dolayı insanlığın hayrına olana hizmet edebilmeliyiz.
Çözüm sadece kendimizi düşünmek değil, kendimizle birlikte diğerlerini de düşünmek ve buna göre hareket etmektir.
Güce sahip olduğunuz alanlarda, erkin elinizde olduğu makamlarda, konumunuzun ve gücünüzün farkında olarak, toplumda bir şeyleri herkesin hayrına olacak yönde değişmesine hizmet etme yolunda çalışmak ve diğer insan kardeşlerinizi; acıda, sefillikte, insan onuruna yakışmayan durumlarda, aşağıda tutan ve tutsak eden, sistemin bütün yapılarını adanmış bir şekilde bütünün hayrına (sizin, diğerlerinin ve gezegenin) değiştirmeye çabalamak; bunun için hizmet etmek; bu dünyaya İNSAN olarak doğmamızın ve İNSAN olmamızın bir borcudur. Ve bizlerin şimdi dünyaya ve insanlığa hizmet etme ve borcumuzu ödeme vaktimiz gelmiştir.
Zamanı ŞİMDİdir.
İnsanlar sistemlere hizmet etmez.
Sistemler insanların varoluşuna ve daha mutlu bir yaşam sürmesine hizmet etmelidir.
AMAÇ İNSANDIR.
SİSTEMLERDEKİ, EFENDİ İNSANDIR.
İnsanın efendi olmadığı amaç olmadığı sistemlerde; insanlar basitçe insan değil, sistemin gönüllü kölesidir.
Sanır ki kendisine hizmet ediliyor.
Sefilliğin acının yokluğun yoksulluğun zulmün kısaca açgözlülüğün olduğu yerde; amaç insan değildir. Başka bir şeydir.
Ve Evrensel Yasalar gereği hiçbir sistem İnsanı ve yaşamı yok etmeye bırakılmaz. Yok edenin bizatihi kendisi insan olsa bile.
Neden Sonuç yasaları; şimdi küresel ısınmayla ortaya çıkan gezegensel durumda olduğu gibi devreye girer ve sistemleri tekrar -AMAÇ İNSAN- konumuna gelmesine hizmet eder. Birlikte bu amaca hizmet edenleri de faziletleri ve erdemlerinden dolayı seçimlerine ve seçimlerinin sonuçlarından harekete geçen; neden sonuç yasasına göre evrimleştirir.
Bu nedenle gerçek anlamda İnsanlığa Hizmetin vakti şimdidir. Çünkü İnsanlık geleceğimiz ve Dünyamız tehdit altındadır.
İnsan varlığınızı; gücünüzü, mesleğinizin bilgilerini-imkanlarını, konumunuzu-ilişkilerinizi, tavrınızı, umudunuzu, emeğiniz ve nihayetinde VİCDANINIZI; önce kendinizin, diğer insanların ve nihayetinde insanlığın; fiziksel, maddesel, zihinsel, duygusal tutsaklığından kurtulması ve bu yolla dünyadaki sefilliğin, aczin yokluğun, yoksulluğun, zulmün, adaletsizliğin ve cehaletin ve sonsuza kadar bitmesine hizmet etmek için seferber ediniz.
Kelebek etkisi yaratabilirsiniz.
Bunun için tek yapmanız gereken şey gerçekten Gezegene olmakta olanı görmek ve gücünüzün yettiği, aklınızın erdiği kadarıyla harekete geçerek; derde deva olacağınız yerlerde derman olmaktır.
Çünkü; gidecek başka DÜNYAMIZ yok.
Yazan Nilgün Nart
Küresel Isınma Bilinç Değişim Hareketi adına
10.10.2008 İstanbul / Türkiye
*ATATÜRK DİYOR Kİ …
Çocuklar !
Büyüklerinize özenip “İZİNDEYİZ” demeyin sakın !
“İZİNDEYİZ” diyenlerin neyin izinde oldukları “ülkenin hali”nden belli değil mi?
Ben onlardan izimde olmalarını değil, ulus için çalışmalarını istemiştim. Çalışmanın en yücesinin ulus için olduğunu söylemiştim.
Siz bayrak asanlara da bakmayın çocuklar!
Bayrak asmayı, en büyük bayrağı taşımayı, “ulus için çalışmak” sanıyorlar, onlar.
Anıtkabir’i ziyaret etmek de o kadar önemli değil. Ben, onlara ne Anıtkabir ısmarladım ne de orada ziyaret edilmeyi istedim.
Anadolu’nun her hangi bir yerinde ulu bir çınarın dibine gömselerdi, başına bir taş dikselerdi, arada hayır dua etselerdi….
YETERDİ.

Çocuklar!
Benim sizden bu yaşınızda beklentim:
(a) “Aşırı tüketmemeniz, çevreyi kirletmemeniz, trafik kurallarını çiğnememeniz, sağlığa zararlı alışkanlıklar edinmemeniz, milli servete zarar vermemeniz” DİR.
Büyüyüp, iş ya da devlet adamı olduğunuzda ise, ayrıca:
(b) “Vergi kaçırmamanız, rüşvet vermemeniz/almamanız, imar yasasına aykırı işler yapmamanız, iş ahlakını korumak için çaba göstermeniz, ‘her şeyi devletten bekleme alışkanlığı’ndan kurtulmak için çaba göstermeniz” DİR.
Böyle davranmakla;
* Büyüklerinizin bihaber oldukları “toplumsal sorumluluk bilinci” nizi geliştirir, * Cumhuriyet’in, “ilmen fenne, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları” olur,
* Türk Milletinin “muasır medeniyeti aşma” hayalini gerçekleştirir,
Bir başka deyişle, “Yurtta sulh dünyada sulh” un öncüleri olursunuz…
Galip BARAN
Bilinçolog
HABİTAT Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı
(0252) 382 34 77
(0535) 844 84 76
e-posta: galipbaran@ttmail.com

WEB:
http://www.turkcelil.com/**

Hiç yorum yok: