7 Haziran 2008 Cumartesi

ZEKİ KENTEL'LE BİR SOHBET...
(Gazeteci-Yazar Zeki Kentel’in (Z.K.) Galip Baran’a (G.B.)yazdığı mektup’tan alıntılar ve Galip BARAN'ın düşünceleri)
Z.K. : “TOPLUMUN KALKINMASI ÇAĞDAŞLAŞMASI İÇİN BİREYLERİN ETKİN ÇABASI VE DİNAMİKLERİNİ ÜLKENİN HİZMETİNE SUNMALARI GEREKİR”
G.B. :
Bencil bireylerin (varlıkların) çabalarını ve dinamiklerini “ülkenin hizmetine sunma” gibi bir dertleri yoktur. Toplumun kalkınması ve çağdaşlaşması onların “derdi” değildir. Onların “derdi” çıkarlarıdır.
*[“İnsan, genellikle bencil bir yaratıktır”/ Türkçe Sözlük/ Ali Püsküllüoğlu]
*[“Bencillik ve Sencilik insanın iki temel karakter biçimidir/ Sahip Olmak ya da Olmak/ Erich Fromm]
Z.K. : İNSAN BEDENSEL VE RUHSAL BİR VARLIKTIR
G.B. :
Aynı zamanda “bencil bir varlık” tır. Şu var ki, içindeki (bedenindeki) “Bencillik Canavarı” bu gerçeği İDRAK etmesine izin vermez. İdrak etmeyen varlık İKRAR da edemez. Oysa, idrak ve ikrar bireyin “kendisini tanıma” sının “olmazsa olmaz” kavramlarıdır.
Sevgili Zeki,
Bilgi” konusunda seninle yarışamam.
Ancak, “bilinc”e gelince, “tutma beni”.
Bize göre “Bilinç = zaman x 'çaba' nın karesi" dir. Bilinci bilimselleştirdik. Einstein'in ünlü formülünden yararlandı. Bilinç' zamanla doğrusal, “çaba” ile exponansiyel olarak artıyor. Ne kadar “çaba” o kadar “köfte”, yani... Bu kavram “basamakları sonsuza uzanan bir merdiven” olarak tasavvur edilebilir.
Bizler, bencil varlığın, “bilgi varsılı” olsa bile “bilinç yoksulu” olduğu gerçeğini dikkate alarak ve bu alandaki boşluğu fark etmiş olmanın sorumluluğu ile bir üniversite kurduk. Adını “Bilinç Üniversitesi” koyduk.
Aşağıdaki diyalog bencil varlıkları bilinç konusunda düşündürmek, kendilerini sorgulamalarını kolaylaştırmak için hazırlanmıştır.
*[Ne var ne yok? Yasa çok bilinç yok! Yasa neden çok? Bilinç yok da ondan! Bilinç neden yok? İhtiyaç yok da ondan! Baksana! “trafik bilinci” miz harika, “tasarruf bilinci” miz ala, hele şu “vergi bilincimi” miz….]
Yukarıdaki diyalog gerçeği yansıtıyorsa, sayın Doğan Cüceloğlu’nun deyişiyle, “MIŞ" gibi yaşayan bir kalabalığız, yurttaş, millet, devlet olmaktan çok uzağız, henüz.
Bu iddialı yakıştırmalara (bunlar, yazılarımda sıkça sözünü ettiğim “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda edindiğim izlenimlerdir) bakarak, “sen kim oluyorsun da…” dediğini duyar gibiyim. Çokları gülseler, “delinin zoruna bak” deseler de, “bilinç” ve “yasa bağımlısı” bir ademim ben.
Yasadan söz etmişken, geçenlerde geliştirdiğim, kartvizitime de yazdırdığım bir soruyu yöneltmek isterim:
*[Türk kurala NEDEN; işine ve kolayına geldiği YERDE, işine ve kolayına geldiği ZAMANDA ve işine ve kolayına geldiği KADAR uyar]
Sözü edilen çalışmalarda yer almasaydım, ben de “bencil bir varlık” olduğumun farkına varamayacaktım. Nefsimin kölesi olmağa devam edecektim. Yaklaşık 20 yıldır devam eden o çalışmaları ticarette, siyasette ya da başka bir alanda yapsaydım, günümüzün “yükselen değerleri” ile donanırdım, “Benciller Dünyası” ndaki yerimi alırdım, ben de... Hamd olsun ki, öyle olmadı.
Z.K. : İNSAN İÇ HU ZURU İÇ TUTARLILIĞI OLMAZSA İNSAN BEDENİ FAYDALI BİR İŞ YAPAMAZ
G.B. :
Sanırım, “iç huzur ve iç tutarlılık” bencil varlığın hayal bile edemeyeceği bir nimettir. Şair boşuna dememiş :“Gökten baran yerine dürü-gevher yağsa da, bi-baht olanın bağına düşmez bir katresi”…
Z.K. : BUGÜN ÜLKENİN YÖNETİMİNDE MİLLETİN SEÇTİKLERİ DEĞİL İLGİSİZ GÜÇ VE ZOR ODAKLARI İKTİDARDA
G.B.
: Bu bir görüştür.
Z.K. : MİLLETİN ESAMESİ OKUNMUYOR
G.B. :
Millet denilince benim aklıma (adaşım Dr. Reşit Galib’in müellifi olduğu) “ANDIMIZ” da yer alan : “ yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesi gelir. Şu var ki, bencil bir varlık, yurdu ve milleti “özden çok”u şöyle dursun, “özü kadar” bile sevemez..
Aslında bu ilkeyi sindirebilseydik, “sencil varlıklar” olabilseydik, önceki yazımda da ifade ettiğim üzere, “Muasır Medeniyet” i çoktan sollardık.
Yurtta Barış” la kalmaz, “Dünyada Barış” ın da öncüsü olurduk.
Cumhuriyet, “İlmeni fennen bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar”a sahip olurdu. Ne yazık ki…..
Z. K. : YURT DIŞINDA YEDİ İKLİM DÖRT BUCAKTA BAŞARILI OLAN ANADOLU İNSANI ANADOLU DA TEK BİR ÇİVİ ÇAKMAK İSTEMİYOR
G.B. :
Bu konuda, yine yaşadıklarımdan ve gözlemlerimden yola çıkarak diyeceğim ki:
Yurt dışında yedi iklim dört bucakta başarılı olabildiği halde Anadolu’da tek çivi çakmak istemeyecek “Sencil bir Anadolu İnsanı” düşünemiyorum…
Zekiciğim, sen ne dersin bilmem ama ben toplumsal sorunlarla ilgili konularda böylesine farklı düşüncelere sahip oluşumuzun nedenini çok merak ediyorum…
Z. K. :YÜZDE BEŞ AZGIN AZINLIĞIN KISKACINDA OLAN YÜZDE DOKSAN BEŞ ÇOĞUNLUK ÜLKE İCİN FAYDALI BIR İŞ GÖRME VE ÇABASI İÇİNDE OLAMIYOR
G. B. :
Bana göre, “Yurtta Barış” tan ne kadar uzak olduğumuzun bir tür İKRARIDIR bu beyanın. Benim “Yurtta Barış” için önerim belli:“Bencillik Canavarı” nın tutsaklığından kurtulmak. Sen nasıl kurtuldun bilmiyorum ama ben bu yoldaki başarımı, daha önce de ifade ettiğim üzere, “okul dışı eğitim” çalışmalarımıza borçluyum.
Z. K. : 50 YILDIR DARBELER ZİNCİRİ İÇİNDEYİZ
SADECE 2007 NISANIN DAN BERİ ÜLKE VE MİLLET BELKİ ON TANE DARBE YEDİBU NEDENLE ÜLKE VE MİLLET DE MEHTERAN GIBI İKİ ADIM İLERİ BİR ADIM GERİ YUVARLANIYOR
G. B. : Yukarda söylediklerime ya da aşağıda söyleyeceklerime bakıp, "DARBELERİ" onayladığımı düşünmezsin umarım. Benim uğraş alanım, “bencil varlık”, yani insan. DARBEYİ YAPAN ve YİYEN İNSAN…
Sevgili Kentel...
Önceki yazımda dile getirdiğim bazı konulara değinmemişsin:
*“Bir insanın bir başkasını bilinçlendiremeyeceği”, “Türk toplumunun hiç bilmediği ya da bildiği halde" umursamadığını savunduğum “toplumsal sorumluluk bilinci” konusunda hiç bir şey dememişsin.
*“Harward'la, Oxford'la, Sorbon'la; ODTÜ, İTÜ, B Ü ve diğer seçkin üniversitelerimizle buraya kadar”. İşte "İklim değişikliği". İşte "Yurtta SAVAŞ" ve "Dünyada SAVAŞ" dedim. Bu konuda da bir şey söylememişsin.
*Sayılan sorunların sona ermesi ve bir daha yaşanmaması için geliştirdiğimiz, dünya genelinde yaygınlaştırılması için yardımcı olmanı istediğim “Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” şeklindeki sloganımızla ilgili olarak da tek kelime etmemişsin…
Z. K. : Kişide bilinç kanıma göre vicdan olgusu ile bütünleşir. Vicdan olgusu ancak kişinin aşkın bir gücün varlığına ve sürekli olarak kendisini O'nun denetiminde olduğunu hissetmesi kabullenmesi ile teşekkül eder.
TOPLUMDA TOPLUMSAL BİLİNCİ ANCAK BU ASKIN DUYGULAR VE DUYARLILIKLAR İÇİNDE ÖĞÜTLER VEREN KUTSALIN TEMSİLCİLERİ YERLEŞTİRMİSLERDİR.
Nuh sadece 9 kişiyi bilinçlendirebilmiştir.
Musa İsrail kavminin ancak bir kısmını.
Isa ya 12 Havari bağlanmıştır.
Asırlardan beri ve bugün de tüm dünya toplulukları BUDAnin, KONFÜCYÜS’un, MUSA'nin, İSA'nin ve İslam Peygamberinin yolunda bir bilinç çabası içindedir
G.B. :
Önceki yazımda “toplumsal sorumluluk bilinci” ile nasıl tanıştığımızdan, kamusal alana nasıl sahip çıktığımızdan da söz etmiştim. Keşke, o sözlerimi de Nuh, Musa, İsa ve Muhammed’in yaptıklarıyla karşılaştırsaydın…
Son yazında, Berlin’de gördüklerinden, kameralara ve uyarılara rağmen sigara içildiğinden, kırmızı ışıkta geçenleri anlatmışsın.
Bizim “Muasır Medeniyet”i de aşmayı öngören bilinç anlayışımızda, ne kameraya ne polise hatta ne de devlete gerek var. “Muasır Medeniyet”in kullanmak zorunda olduğu kameraya gerek duymamak bir yaşam biçimidir, bizler için. Bizim inşa çabası içine olduğumuz “Senciller Dünyası” nda bu tür araçlara kesinlikle gerek yoktur. Dolayısıyla. “Senciller Dünyası” nda VERGİ de olmayacak.
Sayın Unakıtan duysa ne kadar sevinir değil mi?
Düşün ki, insanlar kırmızıda duruyorlar(yasalara uyuyorlar). Başka insanlara haksızlık etmiyorlar. Bir başkasına yapılan haksızlığı kendisine yapılmış gibi algılıyorlar. İnsancıklar “Yurtta Barış” ın ve “Dünyada Barış”ın tadını çıkarıyorlar
Bu arada, “Sencillik” kavramının Kur’an’ı Kerim’in Haşr Suresi Ayetinde yer alan İsar kavramıyla bire-bir örtüştüğünü de öğrendim…
Z. K. : GELELIM ANAYASA MAHKEMESİNE
Devlet organları ve idari makamlar, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırlar kanunla belirlenir.
Evet Galipciğim;
Duyduk duymadık deme.
İste bunlar iptal edilen ANAYASA maddeleri:
Gözlerin belki biraz acıldı, aaaaa bunları mı iptal ettiler demiş olabilirsin...
Peki bu maddeleri iptal edenler ne olacak? Pek yakında "mort" olacaklar!
Bu maddeleri iptal edenler ömür boyu büyük bir utançla yaşayacaklar.
G. B. :
Evet sevgili Zeki, Anayasa’nın sözü edilen maddelerini elbette ben de duydum. “Yasa bağımlısı” olduğuma göre…. Ama, yine de gözümü açtığın için teşekkür ederim.
Anayasa’dan söz etmişken, bu arada, “Yasama Organı” ne der bilmem ama öğrendiğim yasa kavramı ile ilgili bazı şeyleri de aktarmak isterim:
*[ÖZGÜRLÜK/ kendin olma cesareti/OSHO/ yeni bir yaşam biçimini kavramak/ganj):
“Şayet insanoğlu gerçekten insan olabilirse-sadece lafta değil gerçekte- hiçbir kurala ihtiyaç duymayacaktır. Bugüne kadar bunu çok az insan hayata geçirebilmiştir... Eğer tüm toplum hakiki anlamda insan olma yönünde evrim geçirebilse, sevgi olacaktır ama kanun olmayacaktır”
Sevgili Kentel,
Yaşanmakta olan gerçeklere, “türbancılar” ve “mürbancılar” olarak bölünmüşlüğümüze bakarak geliştirdiğim bir başka “çözüm”den söz etmek istiyorum:
Bana göre, birbirlerine böylesine aykırı, birbirilerini böylesine yok sayan iki cemaat bir arada (iç-içe) yaşamak zorunda değiller. Ülkeyi iki bölgeye ayırmalı. “Türbancılar” bir bölgede, “mürbancılar” diğerinde yaşamalı.Taraflar birbirlerine tahammül etmek zorunda bırakılmamalı. Böylesi bir bölünmüşlük “iç-içe bölünmüşlük”ten daha sağlıklıdır, bence…
Bakalım, o zaman, “türbancılar” ve “mürbancılar” daha mutlu olacaklar mı. Dahası “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesiyle barışacaklar mı. Birbirlerinden bağımsız olarak “Muasır Medeniyet”i aşabilecekler mi, v.s., v. s., v. s…
Gökten üç elma düştü. Biri sana, biri bana, üçüncüsü bizi kıskananlara …
Aslında, Güneydoğudaki bölücü teröristlere ve yandaşlarına da “benzer bir çözüm” önerilebilir. Diledikleri “Bağımsız Kürt Devleti” ni kurdukları zaman “yurdu ve milleti özden çok sevme”yi becerip beceremeyecekleri, “Yurtta Barış”ın sağlayıp sağlayamayacakları sorulabilir….
Galip BARAN; Rektör, Bilinç Üniversitesi / Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 - 0535.844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com - galipbaran@mynet.com
EB: http://www.turkcelil.com/ - http://www.galipbaran.blogspot.com/
*****
Subject: // FW: "LÜTFEN !... BİZİ DİNLEYİN"
(MÜMKÜN OLDUĞU KADAR YAYINLANMASI RİCASI İLEDİR)
Saygıdeğer Hocam;
Ortak yaşam varlığımız olan Ülkemizdeki kuşkularınızı ve duygularınızı yürekten paylaşan biri olarak, herkesimdeki aydınlarımızın bireysel veya kurumsal tavrını Ülkemizin gelecekteki tehlikelerden korunması uğruna açıkca ortaya koymasının Vatan ve Millet Bütünlüğü için Yüce bir İnsanlık görevidir.Yapmış olduğunuz açıklamalara halk olarak gerekli desteğin verilmesini ümüt ediyor.
Saygılarımla,
Ahmet YILMAZ
Emekli Tübitak Mensubu-BURSA Gemlik, 07.Haziran.2008

Hiç yorum yok: