27 Ekim 2009 Salı

VERGİ, VİCDAN, CÜZDAN,
CUMHURBAŞKANI VE…
1978 yılında emekli olduktan sonra İstanbul Ataköy’deki evimi kiraya verip Bodrum’un Turgutreis beldesine yerleştim.
Yakın arkadaşlarım ve dostlarımın “yakanı devlete kaptırma” şeklindeki tavsiyelerinden de etkilenerek “kira geliri vergisi” ödemekten kaçındım. Türk halkının %98’i gibi “kul hakkı” yedim. O günlerde “vergi bilincimin” sıfır düzeyinde olduğunu (aşağıda açıklanacağı üzere) neden sonra anladım…
Ödediğim verginin hizmet olarak döneceği sözü benim için bir anlam ifade etmedi. “Kul hakkı” yemekte beis görmedim…
İzleyen yıllarda, kiracımla ihtilâfa düştükten sonra, beni ihbar edebileceği korkusu ile “kul hakkı” yemekten vazgeçtim ve aldığım kiranın vergisini ödemeğe başladım.
O günlerde, korku saiki ile ödenen verginin ”vergi bilinciyle” ilgisi olmadığını da bilmiyordum.
1989 yılında bir çöp toplama kampanyası ile başlattığımız ve “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmaları çevre, tüketim, trafik sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda sürdürürken “UYANDIM”!..
Yalnız “vergi” konusunda değil, sayılan alanların tümünde bilinçlendim.
Öyle ki: 2001 yılında baş-gösteren ekonomik kriz karşısında Türkiye’nin dış borç yükünden kurtarmak amacıyla bir “gönüllü vergi” kampanyası başlatmak istedim.
Başbakanlığa baş vurdum…
Başvurumdan, 57. ve onu izleyen 58.- 59.- 60. Hükümetlerin Hazine Müsteşarlığının konuyla ilgili olarak öngördüğü “yasal düzenleme”yi yapmamaları yüzünden sonuç alamadım...
DÜŞÜNÜYORUM:
Vergi kaçırdığım günlerdeki vicdanımla “gönüllü vergi” ödemeğe kalkıştığım andaki vicdanım arasındaki farkın sebebi nedir?
“Kul hakkı” yememe yol açan vicdanımla, sonradan beni “gönüllü vergi” ödemeğe zorlayan, beni yalnız vergi değil yukarıda sayılan alanların tümünde bilinçlendiren vicdanım arasındaki fark nasıl açıklanabilir?
Düşünebildiğim tek neden, tek açıklama, yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarında ürettiğim “diğerkâmlık andında” yer alan çalışmaları yapmış olmamdı.
Daha açık deyişle, “vergi bilincimi” okullardaki eğitime değil, “okul dışı eğitim”e borçluyum. Okuldaki eğitimin başaramadığını ben, “okul dışı eğitim” çalışmalarımla başarmıştım.
Beni “kul hakkı” yemekten kurtarmıştı. O çalışmalar olmasaydı…
İMDİ: Herkesi, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, Maliye Bakanı olmak üzere Bakanların tümünü vergi konusunda nasıl bilinçlendiklerini, “kul hakkı” yemekten nasıl vazgeçtiklerini, Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarmak için “gönüllü vergi” ödeme girişimde bulunup bulunmadıkların açıklamağa;
“BU KONUDA BİR AÇILIM” yapmağa davet ediyorum..
Bu “AÇILIM’I” yapacakların şu gerçeği de bilmelerini istiyorum:
“Bilinç bütünsel bir kavramdır. Yalnız vergi konusunda değil, yaşamın tüm alanlarında bilinçleniyor insan. “İnsanlık bilinci” de denebilir buna. Nitekim beni izleyenler “herkes senin gibi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyorlar. Övüyorlar. “Sen insanlık için çalışıyorsun” diyenler de oluyor.
%98’i “kul hakkı” yiyen Türk halkının seçip ülkenin kaderini ellerine teslim ettiği yukarıda sayılan büyüklere (!) insanlık için çalışıp çalışmadıklarını düşünmelerini, özeleştiri yapmalarını ve kendilerini sorgulamalarını; Bunu yalnız onlara değil, ülkenin kaderini ellerine almak için “savaşan” muhaliflerine de öneriyorum…
Galip BARAN; Zoraki Bilinçolog
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
***
Emniyet Genel Müdürlüğüne
ANKARA

Konu: “Yasa bağımlılığı” konusunda sunuş yapma önerimiz.
Sayın Genel Müdür,
1989 yılında Turgutreis’te başlattığımız çöp toplama kampanyası, izleyen yıllarda, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda “insan kusuru” etmenini en aza çekmeyi hedef alan projelere dönüştü.
İnsanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, “okul dışı eğitim çalışması” olarak tanımladığımız bu projeleri uygularken, yaşam biçimimiz radikal şekilde değişti.
Sözü edilen alanların tümünde bilinçlendik:
* Kendimizi tanımağa başladık.
* Bazılarımız “diğerkâm kişilik” edindik.
* Bazılarımız aynı zamanda “yasa bağımlısı” olduk.
* Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarmak için çalıştık.
* “Bilinç Çağı”nda yaşamakta olduğumuzun farkına vardık.
* Edindiğimiz “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni kurduk.
* “Toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladığımız bir kavramı hayata geçirdik.
* Öğrencilik günlerimizde içtiğimiz AND’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedik.
* “İklim değişikliği” sorununun insanoğlunun bu gezegende bencilce yaşamakta oluşundan kaynaklandığını idrak ettik…
İnsanın “Bilgi Çağı”nda edindiği “kitabi bilgi”nin bilinçlenmesini sağlayamadığı; ozon tabakasının delinmesini, buzulların erimesini, yağmur ormanlarının yok edilmesini, “iklim değişikliği” felaketini önleyemediği dikkate alındığında, “Bilinç Çağı”nın önemi, anlamı ve Bilinç Üniversitesi’nin misyonu kendiliğinden ortaya çıkar…
Sayın Genel Müdür,
1996 yılında İstanbul ve Bodrum’da gerçekleştirilen HABİTAT Konferanslarına katıldım. Bodrum HABİTAT Konferansında Emekliler Kozası ve Trafik Kozası Kolaylaştırıcılıklarını üstlendim.
“Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek başlattığım projeyi Ankara, İstanbul, İzmir, Çanakkale, Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, Bilecik, Eskişehir Konya, Çorum gibi illerde ve bazı ilçelerde de uyguladım...
Müdürlüğünüzce gösterilmekte olan çabalara karşın yolsuzluklar (yasa tanımazlıklar) önlenememekte, örneğin Çevre Yasası’na rağmen çevre kirletilmekte, Vergi Yasası’na rağmen verginin kaçırılmakta, Trafik Yasası’na rağmen trafik kuralları çiğnenmektedir.
Bu gerçek karşısında, “yasa bağımlısı” sayısını arttırmanın çözüme dönük bir yaklaşım olacağı düşünülmektedir…
Bu düşünceden hareketle, “yasa bağımlılığı” ile ilgili birikimimizi Müdürlüğünüzün konuyla ilgili birimleri ile paylaşmak için bir sunuş yapmamızın yararlı olacağına inanıyoruz.
Diğer taraftan; başta sözü edilen projeleri uygularken, koşulları elveren emeklilerin, devletin kurumlarının başta sayılan alanlardaki sorunları önleme çabalarına, benzer projelerin uygulamasında yer alarak önemli katkıda bulunabileceklerini, “yasa bağımlısı” bir emekli olarak, deyim yerindeyse, kanıtlamış bulunuyorum.
“Yasa bağımlısı” sayısını arttırma konusunda emeklilerden (örneğin emekli polis, asker ve öğretmenlerden) nasıl yararlanılabileceği konusundaki düşüncelerimizle ilgili olarak size bir brifing vermek istiyoruz.
Sunuş yapma önerimizi ve brifing verme isteğimizi; ilgi ve bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.
GALİP BARAN
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu

TEL: (0252) 382 34 77 - (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com, www.galipbaran.blogspot.com
ADRES: 4076 Sokak No: 5/2 – Turgutreis/BODRUM

(1) : Turgutreis Bilinç Üniversitesi’nin misyonu: “Bilgi Çağı” üniversitelerine, Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak, böylece, yalnız bilgili değil, aynı zamanda bilinçli mühendis, mimar, doktor, sosyolog, psikolog vb meslek mensuplarının yetiştirilmesi çabalarına katkıda bulunmaktır.
***
Sayın Emre Kongar, Sosyolog
“Toplumsal değişme kuramları ve Türkiye gerçeği” adlı kitabınızda toplumları:
Aktif Toplum=Etken Toplum (Active Society): Hem yöneticilerinin denetimi, hem de yönetilenlerin tercihlerinin birbirine uygunluğu bakımından yüksek olan toplum.
Örneği yok. Daha çok ütopik bir kavram. (Etzioni)
Aşırı Yönetilen Toplum (Overmanaged society) : Yöneticilerinin denetimi bakımından yüksek, yönetilenlerin tercihlerinin birbirine uygunluğu bakımından düşük olan toplum. Örnek, totaliter toplumlar. (Etzioni)
Pasif Toplum= Eylemsiz Toplum (Passive Society): Hem yöneticilerinin hem de yönetilenlerin tercihlerinin birbirine uygunluğu bakımından düşük olan toplum. Örnek: İlkel toplumlar. (Etzioni)
Sürüklenen Toplum (Drifting society): Yöneticilerinin denetimi düşük, yönetilenlerin tercihlerinin birbirlerine uygunluğu bakımından yüksek olan toplum. Örnek: Kapitalist demokrasiler. (Etzioni)
Sayın Kongar,
Yönetilenleri “yasa bağımlısı” olan bir toplum yukarıda sayılanların hangi türüne girer. Benzeri var mıdır. Böyle bir toplum mümkün müdür?
Aydınlatırsanız memnun oluruz.
Saygılarımızla
Zeki KARAOĞLU
***

BİZ NEYMİŞİZ…
(ONUNCU YIL MARŞI)
ÇıkMIŞIZ açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yaratMIŞIZ her yaştan.
BaştaYMIŞ bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla örMÜŞÜZ Ana yurdu dört baŞtan.
Türk'MÜŞüz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperiYMİŞ,
Türk'e durmak yaraşmazMIŞ, Türk öndeYMİŞ Türk ileriYMİŞ.
*
Bir hızla kötülüğü geriliği boğarMIŞIZ,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarMIŞIZ.
Türk'MÜŞüz bütün baŞlardan üstün olan baslarMIŞIZ;
Tarihten önce varMIŞIZ, tarihten sonra varMIŞIZ.
*

Türk'MÜŞüz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperiYMİŞ,
Türk'e durmak yaraşmazMIŞ, Türk öndeYMİŞ Türk ileriYMİŞ.
*
ÇizMİŞİZ kanımızla öz yurdun haritasını,
DindirMİŞİZ memleketin yıllar süren yasını.
BütünleMİŞİZ her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrenMİŞ, Türklüğü saymasını.
*
Türk'MÜŞüz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperiYMİŞ,
Türk'e durmak yaraşmazMIŞ, Türk öndeYMİŞ Türk ileriYMİŞ.
*
ÖrnekMİŞ milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyMİŞİZ;
UyMUŞUZ görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeZMİŞİZ.
*
Türk'MÜŞüz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperiYMİŞ,
Türk'e durmak yaraşmazMIŞ, Türk öndeYMİŞ Türk ileriYMİŞ.
*
Ah bir de; çocukluğumuzda içtiğimiz And’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümseyebilseymişiz. İşte o zaman 70 milyonluk bir aile olurmuşuz
İşte o zaman kutlarmışız 85. yılını Cumhuriyetin, “tek yürek”, “tek yumruk”
Neden bu kadar zormuş o ilkeyi özümsemek?
İSMET SEYHAN

Hiç yorum yok: