20 Mart 2010 Cumartesi

TOPLUMSAL KİŞİLİK REFORMU…
Emekli Ankara Cumhuriyet Savcısı sayın Cahit Yahşi’nin Şoför ve Trafik Dergisinde (sayı :538 tarih: 31.01.1998) yer alan bir yazısından:
“Trafiğe çıkan kişinin, çağdaş yaşamı bütün kural ve gerekleriyle benimsemiş olması gerekir. Oysa ülkemizde trafik öğretimi ve eğitimi bunu kapsamadığı gibi, yapılan sınavlarda istenen de trafik yasasının maddelerinin, yasada geçen sözcüklerin, terimlerin, işaretlerin ezberlenmesidir.
Önce toplumsal kişiliğimizi geliştirecek eğitime gereksinme duyulmaktadır. Bazı diplomalara, belgelere, unvanlara ve rütbelere sahip olmak bu kişiliğe ulaşmaya yetmemekt
edir. Bu, bir çağdaş kültür düzeyine ulaşma, o düzeyi yakalama işidir. Çağdaş uygarlık olgusunun gözlenmesi, izlenmesi, öğrenilmesi ve öğretilmesi, ayrı şey benimsenmesi, yaşama geçirilmesi ve uygulanması ayrı şeydir. Ülkemizde çağdaş yaşama uyum süreci yaşanmaktadır. Bu sürecin en az yitimle ve en kısa sürede sonuçlandırılması bilimsel, akılcı ve siyaset üstü yaklaşımlarla olanaklıdır. Çağdaş ve uygar bir insanın niteliklerine yaraşır düşünce, davranış ve yaşam düzeyine ulaşmanın etkin yolları araştırılırken insanlarımızın da bu konuda bir savaşımı içinde olması gerekmektedir
Avrupa Birliğine girmek isteğiyle yanıp tutuştuğumuz şu sıralarda, toplumsal kişiliğimizle ne denli bir Avrupa insanına benziyoruz? Üzücü olan Avrupa Birliğine alınmamak değil, kanımca alındıktan sonra insanlarımızın Avrupa insanları ve toplumlarınca dışlanması ve horlanması durumudur.
Kıyaslama yapmaya yarar umuduyla birkaç örnek vermek istiyorum:
* Yargıtay Daire Başkanlarımızdan birinin anlatımı:
Danimarka’da, kırsal alanda bir taksii ile giderken sürücü kırmızı ışıkta durmuş. Işığın bulunduğu yerde kavşak, geçit gibi bir şey de yokmuş. Belki yakınlardaki bir yerleşim yerine giderken yayaların geçtiği bir yer. Arkadan ve karşıdan gelen bir taşıt da bulunmuyormuş. Sürücünün ışığın sönmesinin beklediğini görünce “Neden bekliyoruz?” diye sorunca, sürücü ışığı göstererek “Kırmızı ışık yanarken geçilmez.” Yanıtıyla aynı zamanda trafik kurallarını da anımsatmış.
* Eski Bolu Baro Başkanlarımızdan biri, Fransa’ya gittiğinde Türkiye göçmeni bir ermeni kendisini konuk etmiş, Müze, sergi, tiyatro, sinema, lokanta… Birçok yeri gezdiriyormuş. Fakat gözü hep saatinde, ikide bir izin isteyip ayrılıyor ve biraz sonra dönüyormuş, Nedenini sorduğunda, taşıtının yerini değiştirmek veya park saatine para atmak için gittiği, yanıtını almış. Gitmezse ceza alınırmış. Türkiye’de çoğunu ehliyetsiz taşıt sürdüğünü söyleyince, adam buna inanmakta zorlanmış ve şaşırmış.
* Doktor bir arkadaşım Almanya’da bulunduğu sırada, yağışlı bir kış gecesi, işi de ivedi olduğundan, çevrede de kimse bulunmamasından yararlanarak U dönüşünün yasaklandığı U dönüşü yapıvermiş. Bir ay sonra trafik polisi kendisini durdurup eylemi bildirerek ceza kesmiş. Meğer bir Alman durumu görüp polise bildirmiş. İtiraz ederse, bu bildiren kişi tanık olarak dinlenip, ceza veriliyormuş, ama ceza üçe katlanarak.
* Yargıtay üyelerimizden biri, yanında eşi olduğu halde, Avrupa’da bir otobanda gidiyormuş. Otobanın bir yerinde hız sınırlaması uygulanıyormuş. Bunu gösteren levha ve uyarı işaretlerinin ayırdında (farkında) olmamışlar. Bir yerde, trafik polisi, kendisini durdurup, belirlenen hızdan fazla gittiğin söylemiş. Geleneksel bir tavırla “Hayır”, gitmedim” demiş. Trafik polisi, evraklarını ve pasaportunu istemiş. İncelerken Yüksek Mahkeme Yargıcı olduğunu görünce, selam verip özür dilemiş ve evrakı verirken de yanlış saptama yapan aygıtın onarılması için durumu hemen yetkililere söylemiş.
* Dekan olan bir arkadaşım, tıp doktorası için İngiltere’ye gittiğinde kendisine önce (gülümsemeyi) sonra (affedersin) demeyi öğrettiklerini söyler.
* İsveç’te bir kişinin ölümü ve bir diğerinin yaralanmasıyla sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücü alkollü olduğu için, kasıtlı öldürme ve yaralama gibi ceza verildiğini, sürücü ile birlikte barda içki içen ve kapıda ayrılan arkadaşına da “yurttaşlık görevini yaparak alkol alan sürücüye taşıt kullandırmaması ve engel olması gerekirken bunu yapmadığı suçlamasıyla” on yıl hapis verildiğini gazetelerde okumuştum.
* 1997 yılında ABD'de de benzer bir trafik olayında sürücüye yaşam boyu hapis verildiğini televizyon haberleri olarak izledik.
* Kız kardeşimi trafik ehliyeti için yazılı sınava götürmüştüm. Bir adam sınava üçüncü kez geldiğini, yine başaramazsa bir daha gelmeyeceğini söylemişti. Ne iş yaptığını sorduğumda, taksi şoförü olduğunu, altı yıldır Ankara’da bu işi yaptığını bildirmişti.
* Soruşturmasını yaptığım çok ölümlü bir trafik kazsında, bilirkişinin kusur yüklemediği sürücülerden birinin 48 saattir, uyumadan, ilaçlar alarak taşıt kullandığı saptanmıştı. Böyle davranmasının nedeni kamyonun taksitini ödeyebilmek içinmiş.”
***
Sayın Cahit Yahşi’nin bir Yargıtay Başkanı, eski Bolu Baro Başkanı, bir Yargıtay üyesi ile bir Dekan'la ilgili yukarıdaki açıklamaları ve bizim yaklaşık yirmi yıldır devam eden “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalar gösteriyor ki; yasa, devlet, hak, adalet ve hukuk kavramlarına yabancı bir toplumuz. Sayın Yahşi’nin deyişiyle, toplumsal kişiliğimiz, insanlık onuru ve sorumluluğumuz yok denecek kadar az. Bu kişilikle, “Muasır Medeniyet”ti yakalamamız olanaksız.
Sözü edilen kişiliği edinebilmek, çağdaş yaşam tarzına uyum sürecini en aza çekebilmek ve gerçek anlamda bir hukuk devleti olabilmek için yapılması gereken şey; en azından, toplumun bir kesiminin devlet, yasa, hak, adalet ve hukuk kavramlarını özümsemesini, deyim yerindeyse, bu kavramlarla özdeşleşmesini sağlamaktır.
Bunun en kolay yolu; ise, Hukuk Fakülteleri Müfredatına “yasa bağımlılığı dersi” koyarak başlamaktır.
Kâğıt üzerinde kalmaması için, bu dersin uygulamalı olması gereklidir.
Bir taraftan bu önlem alınırken, diğer taraftan, devletin hukuk, yasa ve anayasa konu ya da kavramlarıyla ilgili görevlerinde bulunanlar başta olmak üzere, avukatlık, yargıçlık, savcılık ve noterlik yapan Hukuk Fakültesi mezunları aynı süreçten geçirilmelidir...
Böylesi önlemler alınmadıkça AB’ye girmekten, AB Uyum yaslarından, mevzuatımızda bu yolda yapılmakta olan değişikliklerden fayda ummanın abesle iştigal olduğu bilinmelidir.
Bu karamsar görünüşe karşın bir çözüm vardır:

Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda, “okul dışı eğitim” olarak tanımlanan, insan’ın, davranışlarının ve nedenlerinin araştırıldığı çalışmaları yapan; bu çalışmaları yaparken yasa bağımlısı olduklarını; kendilerini tanımağa başladıklarını; diğerkâm kişilik edindiklerini; “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsediklerini; “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başladıklarının farkına vardıklarını savunan. Bilinç Üniversitesi Kurucuları bu konuda yardımcı olmağa hazırdır. .

Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
***
GELECEĞİN TÜRKİYESİ PROJESİ BODRUM UYGULAMASI
(yukarıda) Metin içi resimlerde görüldüğü gibi; “Trafik Canavarı”na savaş açanlara, Bodrum’dan Atatürk İlk Öğretim Okulu 8-A sınıfı öğrencileri Sezen İnce ve İrem Menteş de katıldı.
18 Mart 2010 günü Bodrum Garaj altı Kavşağında yapılan bu uygulamaya katılan
Sezen İnce ve İrem Menteş, kırmızı ışıkta geçmeğe kalkışanlara, “trafik kurallarına uyun, Trafik
Canavarı olmayın” diyerek seslendiler.
Arada, kırmızı ışıkta geçerek kural ihlal eden yaşıtlarını da uyardılar..
Gençlerin katılımıyla renkli bir gösteriye dönüşen bu etkinlik ilgiyle izlendi.
Baran’ın “geleceğin cumhurbaşkanı, başbakanı, TBMM başkanı, bakanı, valisi, kaymakamı, belediye başkanı, muhtarı ya da iş kadını olarak” tanıttığı Sezen İnce ve İrem Menteş’i, Bodrum halkı sevgi, takdir ve heyecanla karşılayıp alkışladılar
Galip, Sezen ve Menteş, uygulamanın sonunda, ellerini üst üste koydular, “üçümüz birimiz, birimiz üçümüz” diyerek “Şövalye yemini” ettiler.
WEB: http://bilinc-universitesi.blogspot.com
e.MAİL: bilincuniversitesi@gmail.com & galipbaran@ttmail.com

Hiç yorum yok: