7 Temmuz 2008 Pazartesi

BİLİNÇLİ "HUKUK DEVLETİ"


ADALET VE HUKUK'U "HUKUK DEVLETİ" BİLİNCİYLE HAKİM KILMA ZAMANI
VAR OLMAYAN 'ADALET VE HUKUK'U' (DÜZENİ) KORUMA İÇGÜDÜSÜ YERİNE !..
Mustafa Nevruz SINACI (*)
Kızılay da dolaşırken elime bir kâğıt tutuşturdular. 6 Temmuz’da Abdi İpekçi parkında “Hukukuna sahip çık” mitingi varmış. Davet ediliyoruz. Kâğıtta “Demokratik toplumların vazgeçilmezi olan hukuk sistemi bu kadar ayaklar altına alınamaz!” yazılı.
Ofise doğru yürürken aklıma merhum Reşit Ülker geldi. Hani, Tarhan Erdem’in; “Elli yıldan fazla süredir son günlerine kadar, her gün, her an 'siyasal yaşayan' bir halk adamını kaybettik” (25 Mart 2003) dediği Reşit Ülker. Tarhan şöyle devam ediyor: “1950 öncesinde Kadıköy Halkevi’nde başlayan siyasi hayatında, CHP İstanbul örgütünün hemen her kademesinde yönetim kurulu üyeliği, ilçe başkanlığı, 1961-71 arasında dört dönem, 12 Eylül'den sonra da iki dönem millet vekilliği yaptı. 1991'den ölümüne kadar da sanki yakın bir gelecekte yine aday olup seçimlere katılacak gibi siyaset ve günceli izledi. Bu 84 yaşındaki dostum, son karşılaşmamızda, yeni çıkan bir kanunu Meclis'e iade etmesi için Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektubu göstermişti bana. Cevap alabildi mi? Bunun önemi yok, cevap almış olsun ya da olmasın o, durumu Cumhurbaşkanı'nın siyasal bir tercihi olarak önemseyerek yorumlamıştır.




"BİR BAŞKA HATIRLATMA:
1966 yılı 12 Aralık günü Bülent Ecevit, Erzurum’da Doğu Sinemasında halka hitaben seçim konuşması yapmaktadır. Bir ara Atatürk Üniversitesi öğrencileri Ecevit' e bir soru not’u gönderir ve Atatürk'ün Bursa Nutku konusundaki düşüncelerini öğrenmek isterler. Dönem itibarıyla öğrenci kuruluşlarının çeşitli toplantılarında, Atatürk' ün Bursa nutku ile “Türk Milleti’nin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde mutlaka ezilmelidir” emrinin okunması iktidar partisi organlarında rahatsızlık yaratmış ve bir kampanya açılmasına neden olmuştur. Kampanya kapsamında iktidar (AP); Bursa nutkunun, muhalefet (CHP) ise, komünizm aleyhtarı söylemin Atatürk' e ait olmadığını ileri sürmekte, şiddetle reddetmekte, yalanlanmakta ve iddiayı doğrulayacak sözde belgeler ortaya atmaktadırlar.

Bu nedenle olsa gerek Ecevit, öğrencilerin sadece Bursa nutku sorusuna şöyle cevap verir ve şöyle der:"Atatürk Türk Devleti yıkılmak üzere iken, (bu devletin ordusu, polisi, jandarması var, benim neme gerek) deyip İstanbul'da bir köşeye çekilmemiş, 19 Mayıs 1919 günü Anadolu’ya çıkıp Türk Kurtuluş Savaşını açmıştır. Bunu yapan insan, Bursa nutkunu da söyleyebilecek insandır." Cevap ayakta alkışlanır. (14 Aralık 1966, Milliyet) Diğer taraftan:Atatürk'ün Bursa Nutku için "muhayyel bir anarşi fetvası" diyen zamanın Başbakanı Süleyman Demirel Atatürkçü ve devrimci çevrelerden gelen tepki üzerine 27.11.1966 günü iktidar partisinin Büyük Kongresinde, Atatürk'ün Bursa nutkunu "karışıklıklara yol gösteren devlet anlayışını, kanun hakimiyetini, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye eden" ve "Atatürk'e nispeti son derece şüpheli" bir nutuk olarak nitelemiş ve Atatürk'e ait olduğunun ispatını istemişti." İşte o dönemde bunu, belge-bilgi ve dayanaklarıyla ispat eden ve kitabını yazan günün İstanbul Milletvekili Reşit Ülker’di. (Atatürk'ün Bursa Nutku-Reşit Ülker)

Ancak O, “Türk Milleti’nin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde mutlaka ezilmelidir” sözünün ‘sahte’ olduğuna dair muhaliflerin ispat çabalarına katılmadı. Orijinal yazı kriminoloji laboratuarlarından sağlam raporunu alınca en çok sevinen de O oldu.NETİCE: 2003 yılı Mart ayında ben DP’nin İdari İşler ve Hukuk’tan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı idim. Merhum Reşit Ülker de birlikte çalıştığımız GİK üyesi. İktidar ve hükümetle ilgili hayati konular ve davalar üzerine yoğunlaşmıştık. Vefat ettiği 25 Mart 2003 günü öğleden sonra odama geldi. Hazırladığımız dosya ve belgeleri karşılaştırdık. Sonra çok hüzünlü bir eda ve sanki bir veda babında şunları söyledi: “Bugüne kadar ben Türkiye’nin en iyi siyaset bilimcisi ve hukukçusu idim. Bundan böyle ‘bu ehliyet ve liyakate lâyık ve mazhar olan’ sensin. Amma ne var ki, artık ülkemizde adalet ve hukuk kalmadı. Allah sana kolaylık versin ve yardımcın olsun inşallah”

Şimdi, ey Tuncay Özkan, bütün Ergenekoncular ve sevgili halkım.

Önce, müesses nizam içinde “mutlak surette” hak ve adaleti hâkim kılmak;Anayasa’nın amir hükmü “kuvvetler ayrılığı” prensibi gereği politikadan ari; vicdanı hür, ilmi hür, irfanı hür, AB-D ye karşı özgür; namuslu, dürüst, ilkeli-onurlu ve sorumlu; varlığını “Temiz toplum, saydam devlet, Adaletli, namuslu-dürüst-demokrat hükümet” ilkesine adamış Yargıçlar,
Savcılarve Ordu’nun bağımsız ve tarafsız yargı yoluyla hukukun üstünlüğü ve tam egemenliğinin sağlamasını;Milletin tek hedefi, amacı, ideali ve Atatürk’ün gösterdiği yol olan “ülke ve halkımızı muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkartma” görev, dava ve misyonu uğruna devletimizin bütün hırsız, yolsuz, suç ve suçlulardan arındırılmasını, temizlenmesini;Hükümetlerin halka hesap vermesini ve milletle yüzleşmesini,Yasama, yürütme ve Yargı’nın vicdan muhasebesi ve özeleştiri yapmasını,Adalet, hukuk ve hükümet cihazının düştüğü yerden kaldırılmasını,27 Mayıs’tan başlamak üzere bütün kalkışma, darbe ve muhtıraların yargılanmasını,Hâkim ve Savcıların fiili vazife, milletvekillerinin kürsü masuniyeti hariç bilumum dokunulmazlık, ayrıcalık ve imtiyazların derhal kaldırılmasını,Bazı yerli ve yabancılar için düzenlenen ve hukuki eşitlik karinesine aykırılık arz eden her türlü muafiyet, istisna, ayrıcalık ve imtiyaza derhal son verilmesini, Anayasa'da öngörülen:
“EŞİTLİK” ilkesinin tam, adil ve mükemmel surette sağlanarak hayata geçirilmesini,Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bütün atanmış ve seçilmişlerin “millete vekâleten hizmetle memur, vekil ve mükellef olduklarının” bilinmesini ve fiilen uygulanmasını,Ve dahi; Mevcut yasa ve uygulamalarda “İnsanlık ve yurttaşlık hak-hukuk, eşitlik ilkesi ve adalet ahlakına aykırı” her ne varsa tamamının ayıklanıp temizlenmesini,İSTEYELİM !...Şimdi tam zamanıdır. Var mısınız?İşte ortak akıl, demokrasi, hak-adalet “hakiki kanun” ve hukuk budur.Sizin deyiminizle “istencemiz” bu olmalı değil mi?!..
"Hayatta, en hakiki mürşid (Yol gösterici) ilim'dir, fen'dir." Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Artık, ilim'le amel etmek, bilim, edep-ahlak, adalet-hukuk ve demokrasiyi "tam bir dürüstlük ve namuskarlıkla" yaşamak zamanıdır. Zira demokrasi "doğrusal yönde bir disiplin; bilinçli; Onurlu-sorumlu yaşam biçimi ve Cumhuriyet Fazilettir, erdemdir." (mns)
****BAK: http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com,

(*) Mustafa Nevruz SINACI: Siyaset Bilimci, Hukukçu, Araştırmacı-Yazar

ÖNEMLİ NOT: Yukardaki makalemizin "Bilinç Üniversitesi" Web sitesinde (burada) yayınlanmasına dair başvuru ve dileğimiz; Sayın Rektör tarafından "Şu yazımı da dikkate alarak, lütfen. G.B." kaydı şartı ile uygun görülmüş ve 07.07.2008 tarihi itibarıyla makamca onaylanarak izin verilmiştir. Bu vesile ile Sayın Rektör'e çok teşekkür eder; Mana ve muhteva itibarıyla makalemizle örtüşen, hatta örtüşmenin de ötesinde bir anlam ifade eden yazılarını "mütemmim cüz" (tamamlayıcı ve bütünleyici unsur) olarak yayınlaktan "büyük onur" duyduğumuzun bilinmesini isteriz. (MNS)
“DARBE HAKKI”


(Darbesiz Hayat, ohh Ne Rahat!..) 07.07.2008

Bu ülke çok darbeler gördü: başarılısı, başarısızı!
İnsanlar gördü: darbeden çok şey bekleyeni, beklemeyeni!
Ortalık toz-duman; ülke gene cadı-kazanı; yeni darbeler yolda gibi, ey halkım!
Darbeyle bir yere varılamayacağı artık öğrenildiyse, yapılması gereken: darbeden bir şeyler bekleyen ve beklemeyenlerin “kendine darbe” yapmalarıdır bence…
Eş deyişle, halkın, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş olmasıdır, yani.
Gülmeyin, “kendine darbe nasıl olur“ demeyin sakın.
Ben, “kendine darbe” yapanlardan birisiyim, örneğin. Kendine darbe yapmak, yukarıda da işaret edildiği üzere, “yurdu ve milleti özden çok sevme” yi öğrenmekle, bu ilkeyi özümsemekle gerçekleşiyor; hiç kimseye zararı olmadıktan başka, faydası da cabası…
Sözü edilen ilkeyi özümseyenler başkalarına haksızlık etmezler. Haksızlığın olmadığı yerde, darbeden bir şeyler bekleyen olmaz; “darbe hakkı “ da doğmaz. “Darbe”ye gerek kalmaz. Bu kadar basit…
Öyleyse; Haydi benim, Aziz Usta’ya:
Utanırım aldıklarım demeye
Gücüm yetmez borcun ödemeye
Bende hakkın çoktur halkım
Değil böyle bir Aziz
Bin Azizler olsa yetmez
Aldığını vermeye
Utanırım hakkını helal et demeye
Dünya durdukça durasın!
Dedirten HALKIM!
Yurdu ve milleti özden çok sevme” yarışına!

Egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olmak istersen elbet!
Galip BARAN;
Bilinç Üniversitesi Rektörü
Turgutreis-BODRUM

***

ÖZGÜRLÜK & AŞK
“...Olgunlaşmamış insanlar aşka düştüklerinde birbirlerinin özgürlüklerini yok ederler, bir tutsaklık yaratır, bir hapishane yaparlar. Olgun bir kişi tek başına kalacak sağlamlığa sahiptir. Ve olgun bir kişi sevgi verdiğinde ona bir ip bağlamadan verir, sadece verir. Onun sevgisini kabul ettiğinde sana minnet duyar. Birbirini seven olgun insanlar birbirlerine özgürleşmeleri için yardım ederler.; birbirlerine her türden tutsaklığı yok etmek için destek olurlar. Sevgi zorunlulukla aktığındaysa çirkinlik vardır. Unutma, özgürlük sevgiden daha yüksek bir değerdir. Hindistan'da nihai (ulaşılacak en yüksek nokta) olana 'moksha' denir. Moksha özgürlük demektir. O halde şayet sevgi özgürlüğü yok ediyorsa buna değmez. Sevgiden vazgeçilebilir. Ama özgürlükten asla!.. Özgürlük kurtarılmalıdır. Özgürlük daha yüksek bir değerdir. Özgürlük olmadan mutlu olamazsın, bu imkansızdır!.
.”
'OSHO-MATURITY’ & ‘GALİP BARAN’

Hiç yorum yok: