14 Ocak 2009 Çarşamba

SEVGİ, SİYASET VE KENDİNİ TANIMAK…
(Ergün Arıkdal / Evrensel İnsan/Say. 13-14)
KENDİNİ BİLME YOLUNDA ÇALIŞMAK
“Kendini Bilme” çalışması, varlığımız yeryüzünde bulunduğu müddetçe, son nefesimize kadar sürecek bir çalışmadır. Kendini bilme çalışmasında her attığımız adım bir öncekini aşacağı için, başarınızın da sınırı yoktur. Yani her seferinde daha başarılı olabilirsiniz. “Bu işte başarılı oldum, bu işi başardım, üstesinden geldim,” diyerek diplomanızı alabileceğiniz bir çalışma değildir bu.
Kendini bilme çalışmasının, nefsine hakim olma yani ağırlıklardan kurtulma çalışması olduğunu hatırdan hiç çıkartmamak lazımdır. Çok değişik kişiliklere sahip olduğumuzu ve bu kişilikler arasından kendimize ait hakiki kişiliğimizi; ne toplumdan ne insanlardan, ne de herhangi başkan bir şeyden korkmadan, çekinmeden, yaratmamız ve yaşamamız gerektiğini unutmamak gerekir. İnsanın sık sık kendini hatırlama süreci içersinde bulunması, bu çalışma için çok faydalıdır. Bu, eşkoşmanın olmaması demektir. Yaşam içersinde bizler kendimizi kapıp koyuveririz, olayların içersinde kaybolur, onlarmış gibi oluruz, eşkoşarız. Dolayısıyla bu, kendimizi hatırlamamıza ve kendimizi bilmemize de engel olur. Birtakım yalanlar arasında kalırız, savunma mekanizmaları kullanırız, teviller yaparız. Oysa bu tevilleri kullanmamak gerekir. Gerçekleri konuşmayı da, konuşturmayı da öğrenmemiz gerekir.
Bizler kendimize ister istemez yalan söyleriz, kedimizi aldatan birtakım yalanlar içinde kalırız. Sonra yanlış imajinasyonlar kullanırız. Yanlış tahayyüller içersinde kalırız. Bütün bunları kontrol altına almak gerekmektedir.
Tabii bunlar hemen kontrol altın alınacak şeyler değiller, uzun uzun çalışılması gerekir. İnsanın kendi varlığı üzerinde samimi ve ciddi bir şekilde bir atölye kurması lazımdır. Orada marangozluk, ciltçilik, tornacılık öğrenir gibi atölye çalışması yapmak zorundadır. Atölye çalışması yapmak pratik demektir. Atölye çalışması yapmadan menfi (negatif) duygularınızı ortadan kaldırmanız mümkün müdür? “ Efendim ben insanları severim, insanlar birbirini sevsin” şeklindeki düşünceler insanların kendilerini kandırmalarından başka bir şey değildir. Bunu söyleyenlerin hiçbiri aslında insanları sevmemekte, kendinden başkasını sevmemektedir. Bu tür örneklere TV’de rastlıyoruz; bazı sunucularımız sürekli olarak, “Biz insanları çok seviyoruz, sizleri çok seviyorum” gibi hayranlık ifade eden sözler kullanıyorlar. Bunlar değişik yalancı yüzler takınılarak yapılan işlerdir. Biraz ters laf söyleyin, bakın arkasından neler çıkıyor. Misallerini görüyoruz zaten. Demek ki bunlar, insanların kendilerini kandırmalarıdır, yanlış tahayyülleridir.
Gerçek samimiyet ancak tatbikatla olur, atölye çalışmasıyla olur. Gerçek sevgi de, sevmek de bir atölye çalışması gerektirir. Tıpkı tahta üzerinde oyma işleri yapan birisinin büyük incelikle o oymaları teker teker meydana getirişi gibi, en küçük bir fikir üzerinde bile hassasiyetle durmak gerekir. Atölye çalışması budur. Menfi duygulardan başka türlü kurtulunamaz. “Ben insanları seviyorum” Hayır sen insanları sevmiyorsun! Bunu söylemek de zaten aslında insanları sevmediğinin bir ifadesidir. Sık sık bunu söyleyen insanlar, insanları sevmediklerini saklamak için bunu söylerler. İnsanları seven bir kişi bunu söylemez, bunu hareketleriyle ortaya koyar, yaptığı işlerle ortaya çıkar. Dürüst hareket eder, vicdanlı hareket eder, vazifesini yerine getirir. Düşeni kaldırır, “Benim sınıfım, senin sınıfın “ şeklinde düşünmez.
Birçok yüksek İslam tarikatında nefis terbiyesinin hedefleyen bu tür ekol çalışmalarına ait çok güzel bilgiler, çok güzel örnekler ve egzersizler verilmiştir. Bu egzersizleri daha modernize edilmiş şekliyle uygulamak da mümkündür. İmajinasyonumuza, tahayyülümüze, hareketlerimize sahip olmamız, yalan şeyler düşünmememiz, gündüz düşleri görmemiz gerekir. Yaratıcı imajinasyon başka şeydir, yalan yanlış tahayyül başka şeydir. Yaratıcı imajinasyon çok güzel bir şeydir fakat yanlış tahayyüller, şaşırtıcı tahayyüller, insanın yalan söylemesini fiiliyata kadar getirebilecek hususlardır. Bu konuda size İnsanın Gerçeği Kendini bilmek(*) isimli kitabımızı tavsiye ederim. Bu kitap çok temel bilgiler içeren ve bu devrin insanlığının realitesine uygun olarak hazırlanmış güzel bir rehber kitaptır.

(*) “İnsanın gerçeği- kendini bilmek, P.D. Ouspensky, Ruh ve Madde Yayınları, 1997.
(Ergün Arıkdal / Evrensel İnsan/Say. 184)
HEDEF İDRAK KAPASİTESİNE BAĞLIDIR
“Kendini bilmek” huyunuzu suyunuzu, nasıl bir insan olduğunuzu öğrenmek manasında değildir. Bu ifade “varlığınız hakkında öz bilgilere sahip olmak” anlamına gelmektedir. Yani kendimize,”Ben kimim? Neyim? Ne yapıyorum? Bütün bu çalışmalarımın sebebi nedir? Bu uğraşmaların, didişmelerin sebebi nedir? Hedefim nedir? Yeryüzünde niçin yaşıyorum?” gibi sorular sormalı ve mümkün olduğunca bu bilgileri elde etmeye çalışmalıyız. Ancak bu şekilde, hayatın önümüze çıkarttığı çatal yollardan hangisine gitmemiz gerektiği konusunda daha isabetli kararlar verebiliriz.
(Ergün Arıkdal / Evrensel İnsan/Say. 185)
KENDİNİ GÖZLEMEK VE HATIRLAMAK
“Kendini gözlemek” ve “kendini hatırlamak” denilen kavramlar “Kendini Bilme” çalışmalarında çok önemli bir yer tutarlar. Bu ikisi birbirlerini destekler mahiyettedirler.
(Ergün Arıkdal / Evrensel İnsan/say. 222)
Her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O vicdan sesi sonunda büyük bir halkın vicdan sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, kelebek kanadı şeklinde bile olsa, vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar” ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.
(Ergün Arıkdal / Evrensel İnsan/Say. 292)
Demek ki, “Kendini Bilme”nin birinci basamağı, “Ben uyumakta olan bir insanım” demektir. Bunu kabul etmek, “Ben çoğu kez uyuyorum, yaptığım işin farkında bile değilim. Bu işin nereden gelip nereye gideceğinin, oluşumunda kaç yönde etki olduğunun farkında bile değilim,” demek lazımdır. Çünkü insan gerçekten de kendisinin, söylediğinin, baktığının, işittiğinin farkında değildir. Kendini neye konsantre etmişse sadece onu görür. Görmek istediğini görür, işitmek istediğini işitir, dinlemek istediğini dinler; hangisi işine gelirse. Bunun dışındaki şeyler onun için yoktur. Demek ki kendini bilmenin ilk şartı, uyumakta olduğunu fark etmektir ki bu da çok büyük bir şeydir. Peki, uyumakta olduğumuzu nasıl anlarız? Bu öyle kolay bir mesele değildir; yavaş yavaş adım adım gitmek gerekir.
Sadece kendisine karşı sorumluluk hisseden, kendisine karşı bir görev duygusu içersinde olan insanın, başkalarına karşı görevi olmaz ki! Onu da bırakın, insan kendisine karşı sorumlu olduğunun bile farkında değildir. Çünkü eğer kendisine karşı gerçekten şuurlu bir egoizma ile yaşasa, kesinlikle başkasına zarar vermez. Çünkü bilir ki, başkasına verdiği her zarar dönüp dolaşıp kendisine gelecektir. Yere attığı her çöp sonunda kendi yolunun pislenmesine sebep olacaktır. Ama egoistik bir insan çöpten kurtulmak için onu sokağa atıverir ve o an için çöpten kurtulur. Ama şuurlu bir egoist bunu yapmaz.
DERLEYEN:
Galip BARAN
Turgutreis’in, yurdunu ve milletini özünden (kendisinden) çok seven ve bu yazıyı baştan sona kadar okuyabilene hayran delisi.

Hiç yorum yok: